Skip to main content
okuma zamanı
dakika
okunmuş

SALAVAT MÜSLÜMANLARA SUÇ İŞLEME ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ VERİR? VE ŞEYTAN'IN AFEDİLMESİ

Mon, 03/27/2017 - 14:02
1 comment

Davut kurun - İslam hukuku, Emeviler döneminde eski arap geleneklerinin uygulanması şeklinde yürütülürken, islamın arap toplumu dışına taşması ve mazopotamya ve İrani halklarınde müslümanlaştırılmesi ile islam hukukuda değişime uğramak zorunda kaldı. Bu nedenle islami hukuk, Abasiler döneminde, özelliklede Harun Reşid zamanında arap geleneklerini aşarak dinsel hukuk okulları ve fıkıh ilmi şeklinde gelişti. Bir nevi mevali halkların kültürü ile tanrı buyruğu olarak kabul edilen Kuran'ı uzlaştırmak, bu yetersiz kalınca, peygamberin hadisleri uygulamak, bu yetersiz kalırsa yorum ile uygun çözüm bularak, ihtilaflar çözülmeye çalışılırdı. İlk hukuk okulu Malik(720-796) Medinede Arap geleneklerinin sistemleştirilmesi ve değişik olaylara uygulanması şeklinde ortaya çıktı. Ancak bu ekol Mevali halkları içinde taraftar bulmadı. İkinci okul ve aynı zamanda mezhep Ebu Hanife (699-767) tarafında kurulur. Ebu Hanife Zerdüştü bir ailenen çocuğudur ve müslümanlığı kabul ederek Basra ve Küfede egitim görür. İslamda , Müslüman olmayan halkların statüsü, verecekleri vergi(caziye-ceza), arazi mülkiyeti, arazi vergisi, kira, ticaret, borç konularında, kuran ve hadisleri yorumlayarak kurallara bağlamıştır. Dört bin ögrenci yetiştirir. Abasilerin devlet görevi teklifini kabul etmez. Kuran ve hadisleri yorumlayarak islam dışı çözüm arıyor, ''alevi ayaklanmalarını destekliyor'' gerekçesi ile işkence ediliyor ve hapiste ölüyor.

Aynı dönemdi ortaya çıkan Şafii ve Hambeli mezhebi ve şeriatı (okulu) Hanefi mezhebine tepki olarak çıktılar. Şafii Kuran'da belirsiz yerleri yorumlamayı(rey) yasaklar, ancak hadislerde sınırlı bir yorum olanağını kabul eder. Hambeli ise ne Kuranda ne de hadislerde (rey) yorum kabul etmez, arap gelenekleri temelinde peygamber dönemindeki uygulamarın olduğu gibi sürmesi ve uygulanmasını savunur. Bugün Suudi Arabistandaki islami uygulamalarının temelini oluşturmaktadır.

Şeriat yerine bütün dinleri ve toplumları kapsayan huku normların savunan, hadislerin çelişkili olduğu ve bilimsel bir dayanaktan yoksun olduğu,sözlü söylencelere dayandığı, her cemaatin dini kendi ihtiyaçlarına göre yorumladığı gerçeğinden hareketle, Hasan Basri, Basra medresesinde, önemli olan ameldir, emel degildir.. tartışmasını başlattı. Yani önemli olan akıl ve bilimdir, hangi dinde olursa olsun doğru insan, iradesi olan , sevap ve günahlarını iradesi ile işleyen, kişileri temel alırken, emel savunanlar dini inancı temel aldılar, yani salavat getirmeyen, müslümanlığı kabul etmeyenler, ne yaparlarsa yapsınlar günahkar olduklarını, cehenem atesinde yanacaklarını, allahın afı, peygamberin rahmetinden yoksun olduklarını, kişilerin iradesinin olmadığı, kaderini alahın belirlediğini savunuyorlar.. Hasan Basri'(642-728) ile başlayan , bu iki kutup arasındaki tartışma ile şeriata karşı gelişen Mütezile Ekolüne bağlı bilge ve bilim adamları islamın altın çağını yaşattılar. Bu ekole bağlı,Mezopotamya ve iran mevali halklarının eski kültürlerineden esinlenerek yetişen bilge ve bilim adamlarının bir kısmının adlarını ''peygamberler ve bilgeler ''isimli makalemde vermiştim. 750 -1000 yılları arasında, Şeriat akımı, Mütezile ekolü karşısında gerilerken, bundan sonra başlayan türk akınları,haçlı seferleri,mogol yağması, Abasi merkezi yönetimin zayıflaması, Mütezile ekolünün zayıflamasını, şeriat ve mezhep akımlarının hakim olmasını sağladı. İslamın kılıcı ve Peygamber ocağı olduğu iddiasındaki osmanlı sultanı Yavuz Selimin halefeliğ üstlenmesi ile sunni islam Şeriatı tümü ile i hakim oldu ve şeriat dışı akımlar yasaklandı, ama aynı dönemde Mütezile ekolüne bağlı düşünür ve bilgelerin düşünce ve eserleri Avrupada yankı buldu, reform, rönensans ve aydınlanma çağına referans olurlarken, İsalm ortaçağ karanlığına gömüldü , din ve şeriat savaşları ile bugüne kadar geldi.

Şeriat hukukunun temel kaynakları Kuran ve Hadislerdir. Kuran yorumu çok çeşitli olduğu gibi, Hadislerde söylencelere dayanan, dolayısı ile her cemaat veya toplumun kendi ihtiyaçlarına göre Hadis ürettigi gerçegini unutmamak gerekir. Bunların bazılarını aşağıda verelim. Türkler, müslüman halklar üzerinde hakimiyet kurmak için olsa gerek, Kaşgarlı mahmud' Peygamberin şu hadisini yazıyor. ''Doğu'da benim askerim var. onlara türk denilir. Herhangi bir kavim, benim gazabıma uğrarsa, ben onların başına türkleri mussalat ederim''. Bu araştıırılmaya muhtaç bir söylem ve geçerliliği ispata kadar yok hükmündedir. Gerçi din , bilim ve mantıkla uyuşmaz, ama biz bilimseligi temel almak zorundayız. Sadeci dinin kendi içindeki tutarsızlığa işaret etmek amacıyla bazı ''hadisleri aktarmakla '' yetinelim.

- ''İbni Abbas'dan rivayet edilir ki, Hz. Resul-i Ekrem 's.a.ve sellem' buyurdu.
Hiçbir ümmet yoktur ki, bunların bazısı  cennete, bazısı cehenemde olmasın, ancak benim ümmetimin hepsi cennettedir''
Matrak İbni Cadale adında bir köylü , Resülüllahın huzuruna geldi sordu.
-Ya Muhamed(sallahü ve sellem) senin ümmetinin diger ümetlerden üstüngü nedir?
Resülüllah- benim ümmetimin üstünlüğü, benim diger nebilerden üstünlüğüm gibidir.
......köylü -senin ümmetin kaç bölüktür.?
Resul Aleyhisselam-- dört bölük olup hepsi Cenette olurlar. Bir bölügü  hesapsız azabsız cenete gider. İkinci bölük hesapları kolay olur cennete girerler. Üçüncü bölüp gühanları çoktur, sual olunup sonra cenete giderler. Dördüncü bölük, cennete benim şefaatim ile girerler.
Köylü -bunların günahlarını ne yaparlar.?
Resulallah- Müşriklere yüklerler
Köylü- Müşrikler başkalarının günahını niçin yüklenirler?
Resülüllah- onlar ateş için yaratılmışlardır. Şirklerinden ve küfürlerinden dolayı ceheneme giderler. Müminlerin günahları da bunlara yüklenir.
Köylü- bunlar hakında ayet nazil oldu mu?
Resulullah- Evet, Allahu teallah ' Elbette onlar kendi günahlarını ve müminlerin günahlarını yüklenirler'..
Köylü—Sübhanallah! Senin şefaatin ile cennete girilir mi?
Resulüllah(s.a.ve sellam)--Belmezmisin ki cennetin anahtarı bendedir ve kıyamet günü cennetin  muhafızı benim?..'' (Mearicu'n Nubuvve, peygamberler tarihi, berekat yayınevis 3.baskı. 1977,  s.54-55)

Yirmialtıncı Hadis.
'' İbni Ömer (raddialahu anhuma) rivayet eder. Hazreti Serveri Kainat buyurmuşdurki,
-Kıyamet gelince ümmetimden bir kimse ceheneme emr olunur. Cehenemin kenarına gelince ağlamağa başlar. Zebaniler kendisini tutup ceheneme atacakları zaman der ki,
-azıcık sabredin ağlıyayım.
Melekler der ki,- -Ağlamak dünyada lazımdı şimdi fayda vermez.
O kimse -Ben adem oğluyum, ateşe dayanamam .Muhamed ümetindenim. Hak tealadan ümüdim böyle değildi.
Melekler- Ümüdin nasıl idi?
O kimse -Rabimden umardım ki, beni yahudi ve Nasara ile bir araya getirmeye.
Melekler- Hazret-i Muhamed (s.a. ve.s.) şimdi rabisinin katındadır . Onu çağır derdine derman bulsun. Yoksa cehenemin dibine gidersin....O kimse  ....hemen Seyyidi embiyayı çağırır. ..hemen gelir der ki- ey melekler bu kimseyi bana teslim edin, halini sorup amellerini tekrar tartsınlar.
Melekler- Ya Resulullah, ...biz memuruz , bu kimseden elimizi çekemeyiz. Ta ki Hakkı Tealadan emr  oluncaya kadar.
Hazreti Hace secdeye varır derki –Ey rabim,melekler ümmetimin birini  aldılar bana vermiyorlar.
Hak teala emr eder – ey meleklerim, kulumu  habibime teslim edin.
Hazreti Resul, o kimseyi alır, mizana götürür. Günahları ağır gelir. Resul aleyhisselam elini cebine götürür ve bir beyaz kağıt çıkarır. Üzerinde nurdan yazı vardır. Bu kağıdı sevap kefesine koyar. Bu defa sevap kefesi ağır gelir.
Hak Teala buyurur ki-- kulumu cennete iletin.''....( a.g.e. s.84)

Bir başka hadiste şunlar var.
''Eger Musa aleyhisselam diri olsaydı, bana tabi olmaktan başka bir şey yapmazdı'' (a.g.e. s.50)

Kırkıncı Hadis
''Musa aleyhisselam—Ya Rabbi! Muhamed  aleyhisselam kemdir ki, sana bu kadar yakındır ve ona salavat okuyanlar sana yaklaşıyor.
Hak teala-- Ya Musa! Egen Muhammed Mustafa olmasaydı, ne cenneti, ne cehenemi, ne yeri, ne gökü, ne güneşi ne ayı, ne geceyi, ne gündüzü, ne büyük melekleri ve ne de peygamberleri yaratırdım. Ya Musa! Habibimin peygamberliğini ikrar etmezsen ve ona salavat vermezsen, halilim İbrahim bile olsan  Ceheneme sokardım......'(age.s.89)

'' Muharebelerde kafirlerden alınan ganimetler, eski ümmetlerde haram idi. Ganimet malları peygamberin huzuruna getirirlerdi. Gökten bir ateş gelerek o malları yakar kül ederdi. Halbuki  harpte alınan ganimet malları  Hatemül enbiyaya (bana) helal oldu.(age.s.51)

Melekler, cinler, yer ve gökteki canlı cansız bütün kainatın Serveri Resulullahın  rahmetinden ŞEYTAN'DA YARARLANIYOR,  ve günahı af oluyor. 


''Muhamed aleyhisselam bütün aleme rahmet olduğu gibi şeytanlara da rahmettir. Naklederler ki, İblis,rededilip kovulduğu zaman, Hak teala hazretleri bir melege emretti. O melek her gün İblis'in ensesine bir sile vururdu. Öyle vururdu ki, acısı ertesi güne kadar gitmezdi. Resulluhlah gelinceye kadar bu böyle devam etti. Ne zaman ki Resüllülah her mahluka peygamber olup, hakında ( seni bütün alemlere rahmet olarak gönderiyorum) ayet-i kerimesi geldi, şeytan feryad edip dediki
--bende bu alemin içindeyim, beni de bu rahmetten mahrum eyleme.
Hak teala o melege emr etti ki, artık sille vurma. O da bu rahmetten mahrum kalmasın.'' (age.56)

Sonuç..
hayatı boyunca suç ve günah işleyenler, son gününde tövbe edip salavat getirse, bütün günahları af olur. Buna karşılık müslüman olmayanlar hiç suç ve günahları olmasada islama göre ceheneme giderler. Yani amele, karaktere, yapılan sevap ve iyiliklere bakmadan  emeli yani inancı, müslüman olmayı temel alır. Müslüman olanın , ameli kötü olabilir, suç, kusur ve günahları''çöldeki kum taneleri'  kadar çokda olsa, terazinin sevap tarafına nurdan yazılı beyaz kağıt konarak sevapları çoğaltılır, suçları da müslüman olmayanlara yüklenir, müslümanlar  cennete giderken, günhsız gayrı müslümler, müslümanların günahlarını yükleterek ceheneme gönderilir.  Aklın vicdanın kabul etmediği, başkalarının günahlarını günahsızlara yükliyen bir dini, peygamberi, tanrıyı   kim kabul eder ki. Müslanların suç işleme özgürlükleri olamaz, bunu dünyaya dayatamazlar.  Bunun inanç özgürgü ile bir ilişkisi yoktur. Kim neye inanıyorsa inansın, yeterki kendi inancını başkasına dayatmasın, zorbalığı dayatmasın, talan , ganimet, yağma yapmasın. Ancak siyasal islamın demokratikleşmesinin zorluklarını, bu dini kültürün anti-demokratik altyapısını ve köklerini de araştırmak ve bilince çıkarmak gerekir.
25.03.2017

kaynak ve yazar hakında: Peygamberler tarihinin yazarı, Muinü'l Miskin adıyla bilinen Muinüddün Muhamed Emin bin Hacı Muhammed-i Ferahi Hirevdir. İslam dünyasında hadis alimlerinin temel kaynak olarak kabul ettiği bu kitabını 1461 yılında başlayarak 1486 yılında tamamlamıştır. Farsçadan  Muhamed ibni Muhamed 1624 tarihinde osmanlıcaya çevrilmiştir. Elimizdeki kitap 1976 tarihinde sadeleştirilerek yeniden basılmıştır. Hadis ve fıkıh  ilminin temel kaynağı olarak kabul edilir.

Yeni Yorum yaz

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.