Kürdler, Hıristiyan Katliamları ve Rakamlar
Aso Zagrosî
Bir pazar yazısını yazmak istiyorum, fakat bir dizi konu arasında bocalanıyorum.
Kafama uzun süreden beri Kürdlerin Ermeni, Asuri-Keldani ve Suryanilere karşı yaptıkları katliamlara dair rakamlar takılmıştır..
Ayşe Hür belli bir dönem önce 1894-1896 yıllarında Sason’da Kürdlere „300.000 Ermeni“ öldürtmüştü..(daha önce cevabı verildiğinden geçiyorum)
Acaba Sason’da ne kadar insan yaşıyordu? diye kendisine küçük bir soru soran biri tüm saçmalığı kavrardı.
22 Ekim 2013’de Zeynep Tozduman Gelawej sitesinden
“1915 SOYKIRIMI VE HALKLARIN TRAJEDİSİ” adlı yazısında
“1842-1844'de Botan Miri Bedirhan'nın Nasturi/Süryani zulmünden sonra, 1894- 96 Hamidiye katliamları sonucu iki yüz bin” Ermeni öldürülmüş diye yazıyor.
Yani Sason olaylarıyla birlikte Hamidiye Alayları 200.000 Ermeni öldürmüş!!!!
Burada Osmanlı devleti yok!!
Hamidiye Alayları, yani Kürdler!!
Kısmen tarih bilgisi olan Osmanlı Ordusunun bölgede sahip olduğu konumu ve rolü bilir.
Hamidiye Alayları’nında homojen bir yapılanma olmadığını da bilir. Çünkü, Hamidiye Alaylarının kendi içinde Ermenilere karşı farklı tavırlar içinde olduğu bilinen bir gerçektir.
Ortalık “Tozduman” olunca Zeynep Tozdumanlarda kendilerine ait olmayan 200.000 rakamını sakız gibi çiğnemeye devam ederler..
Böyleleri kendilerine acaba 1894 öncesi bölgedeki Ermenilerin sayısı ne kadardı? 1896’dan sonra ne kadara düştü? diye bir soru soramaz.
Çünkü, araştırmak gerekecek, kafa yormak gerekecek..
Tozduman’ın böyle bir ve kaygısı yok.
Kısmen kaygısı olsaydı: ““1842-1844'de Botan Miri Bedirhan'nın Nasturi/Süryani zulmünden sonra” gibi cümlelerde kurmazdı. En azından Bedirxan’ın yapmış olduğu saldırıların tarihini doğru veririrdi. Bildiğimiz kadar bu saldırılardan ilki 1843, ikincisi ise 1846 yılında gerçekleşiyor. Ayrıca ilk saldırıya Süryani/Keldanilerden bir kesim de Bedirxan’ın saflarında yer alıyorlar.(Thumalar, Tiyarilere karşı saldırıda yer alıyorlar)
Evin Çiçek’te yıllar önce Bedîrxan’a “120.000 Êzîdî Kürdünü öldürtmüştü”. E. Çiçek’in kullandığı kaynakta 120.000 değil de, 1200 kişiden söz edildiğini ve o katliamında Bedirxan değil, Mîrê Kore’nin yaptığını yazmamıza rağmen, 120 bin kişinin katledildiğine dair yazı hala ortada dolaşıyor.
Sait Çetinoğlu’da “Emir Bedirhan’ın Cizre-Bohtan Direnişini Doğru Okumak -2” adlı yazı serisinde
“Musul valisi Tayyar Paşa'nın bildirdiğine göre, Bedirhan Bey'in askerlerinin sayısı, 1843 katliamındaki kadar, yani 10.000 civarındadır. Fransa'nın Musul konsolosluğunun Dersaadet'e ulaşan bir yazısına göre, "Bedirhan Bey erkek, kadın ve çocuk 20.000'den fazla insan katletmiştir."17 Bu rakam üç yıl önceki katliamda öldürülenlerin iki katıdır. Katliamın hemen ilk günlerinde, 29 Eylül 1846 günü, Mar Şamun valiliğe haber vermeden Musul'dan kaçar ve iki hafta kadar sonra, "Amediye kazası dağlarında bulunan Bervvari aşireti tarafına firar ederken orada bulunan zaptiye askeri tarafından görülüp yakalanarak" Musul'a getirilir.”[14]( http://www.armenieninfo.net/sait-cetinoglu/2373-sait-cetinoglu-emir-bedirhan-cizre-botan-direnisi-2.html?start=1 )
Yani Bedirxan tarafından yapılan iki saldırıda 30 bin kişi öldürülüyor.
İsmail Hoca’a ortalıkta dolaşan bu bilgileri “Mir Bedirxan Üzerine Düşünceler” adlı makalesinde kullanarak şöyle yazıyor:
“Mir Bedirxan’ın, 1844’de ve 1846’da Nasturilere karşı geliştirdiği saldırlar, birincisinde on bin, ikincisinde otuz bin Nasturi’nin katledilmesi, bu düşünceyi, bu tahayyülü, çürüten çok önemli olgulardır. Nasturileri katleden, mallarına-mülklerin el koyan, yağmalayan, katliamdan geri kalanları, kadınları, çocukları esir pazarlarında satan bir zihniyetin bağımsız Kürdistan oluşturması mümkün değildir.”( http://www.zazaki.net/yazi/mir-bedirxan-uzerine-dusunceler-279.htm )
Sarı Hoca’nın verdiği bilgilere bakılınca bu sefer sayı 40.000 çıktı.
Altını çizmek istiyorum benim burada Mîr Bedîrxan’ı savunma diye bir derdim yok. Mîr Bedîrxan’ın ve diğer Kürd Mirlerinin olumlu yanları olduğu gibi olumsuz yanları da var. Tarihsel olarak sahip çıkılması gereken olumlu yanlarının yanında mahkum edilmesi gereken yanları da var. Böyle bir sonuca varmak için ciddi bir şekilde yaşanan tarihsel olaylar üzerine yoğunlaşmak gerekiyor.
Bu hususların ortaya çıkarılması Kürd tarihçilerinin önünde duran en önemli görevlerden biridir.
Acaba o zaman ne kadar Nesturi söz konusu bölge de yaşıyordu?
Söz konusu olan dönemde Misyonerlerin bölge yoğun bir çalışması var.
Dr. Grant 1839 yılında ve Ainsworth 1840’da bölgeyi ziyaret ediyorlar. Ainsworth bölgede yaşıyan Suryani/Keldani aşiretleri hakkında bilgi verirken 14 aşiret ismini veriyor. Bölgede yaşıyan Nesturi sayısına gelince “bu dağlık bölgede 27 bin Nesturi yaşıyor” diyor.(Adolphe D’Avril, La Chaldee Chretienne, 1864, sayfa 61)
Eğer biz İsmail Hoca’nın 40 bin ile Sait Çetinoğlu’nun 30.00 doğru olarak Kabul edersek ciddi bir açmazla karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü bölgede yaşıyan Nesturi sayısı 27 binken biz Bedirxan’a 40 bin kişi öldürtuyoruz.
Bedirxan 1843’de Tiyari’ye karşı saldırıya geçtiği zaman Baz, Çelo ve Tkhuma gibi aşiretlere dokunmuyor. Çünkü bu aşiretler uzun süreden beri Bedirxan’a bağlıydılar.(Revue de l’Orient Chretien, Cinquieme Annee, Paris 1900, sayfa 651) 1846 yılında ise Bedirxan’a karşı Tkhumaların direnişi var.
Ortalıkta dolaşan bilgilere baktığım zaman bölgedeki Nesturilerin sayısından çok öldürülen insan var. Yani Pratik olarak alanda tek bir Hıristiyan’ın kalmaması gerekiyordu. Böyle bir şeyin doğru olmadığını biliyoruz. Şêx Ubeydullah Nehrî hareketi dönemi olsun ve daha sonra Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcın de bölgedeki Hıristiyanların Doğu Kürdistan’a gidişi olsun farklı bir tablo ortaya çıkarıyor. Ainsworth’un 1840 yılında sözünü ettiği Suryani/Keldani aşiretleri 1915 ve hatta günümüze kadar varlıklarını sürdürüyorlar.
Ayrıca l'abbé
Eugène Griselle, 1917 yılında Paris’ta yayınladığı “Syriens et Chaldéens: leur martyre, leurs espérances” adlı eserinde pek de 30 yada 40 binleri doğrulamıyor. Baş Papaz Eugène Griselle hem Müslüman Kürdler ve hemde Bedirxan hakkında olumlu düşünceleri olmamasına rağmen Bedirxan tarafından katliama uğrayan Hıristiyanların “10.000 cıvarında olduğunu” yazıyor.(age, sayfa 19)
Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Protestan, Katolik ve Ortadoks misyonerleri çeşitli devletlerin ideolojik aygıtları olarak ve devletlerin desteğinde ilk dönemler illegal ve daha sonra açık bir şekilde faaliyet içine girdiler. Bu misyonerlerin önündeki en büyük engel Kürd beyleri, Mirleri ve din adamlarıydı. Kürd Mirleri Misyonerlerin bölgedeki faaliyetlerini hiç hoş karşılamıyordu. Çünkü onların girişimlerini kendilerine karşı düşmanlık olarak görüyorlardı ve üzerilerine sert bir şekilde gidiyorlar. Ayrıca Avrupalı Misyonerler bölgedeki Asuri/Keldani/Suryani ve Ermenilerden söz ederken çok aşağılık tanımlamalara gidiyorlardı. Bir çok Nesturi çaresizlikten bir Protestan, bir Katolik ve bir Ortadoks olabiliyordu. Nesturilerin bazı kesimleri de Kürd Mirlerine giderek bu misyonerlerin bölgedeki faaliyetlerine karşı rahatsızlıklarını ifade ediyorlardı.(Bu konularda yoğun belgeler var. Hatta Misyonerlerin mektuplarında yüzlerce örnek verilebilinir. Bu konuları ayrıca ele almak lazım)
Daha fazla uzatmadan Hakkarili Asurilerle-Bedirxan ilişkileri konusunda bir belgeyi sunmak istiyorum.
Georges Bohas ve Florence Hellot- Bellier’in 2008 yılında Paris’te yayınladıkları “Les Assyriens du Hakkari au Khabour” adlı eserinde Birinci Dünya Savaşı döneminde yaşıyan Chamacha Yosep Zaya ile yapılan söyleşiden bir parça vermek istiyorum.
Kitabın yazarı Chamacha Yosep Zaya’ya siz Patrikin Qotchanes’e gelip yerleşmesinden söz ediyorsunuz?
Chamacha Yosep Zaya: Qotchanes Hakkari bölgesinde bir köydü. Hakkaride Asurilerin 6 aşireti vardı: Çelo, aşağı Tiyari, Tkhuma, Dez, Yukarı Tiyari ve Baz. Mar Şemun Hakkari’ye geldiği zaman bu altı aşiret vardı. Mar Şemun bu aşiretlerin içine yerleşme yerine daha bağımsız olan Qotchanes köyüne yerleşti. Mar Şemun Hakkari’ye yerleşmeden önce Asurilerle Kürdlerin ortak federal otonom bir hükümetleri vardı. Federal hükümetin şefi her zaman Kürdtü. Amir yada Prens deniliyordu. Meclis’te Kürdler ve Asuriler birlikte toplanıyorlardı.
Kürdlerle Asuriler arasında düşmanlık yokmuydu?
Evet vardı. Daha önceleri iki taraf yüzyıllar boyunca sürekli savaş içindeydiler. Fakat sonuçta bir araya gelerek en iyisi Bazekke’yi kurmaya karar verdiler. Bazekka muttefik demektir. İki taraf sağ ve sol Bazekka’ları kurdular. Asurilerden Çelo, Tkhuma ve Dez; Kürdlerden Dostiki, Pinyaniş ve Oramar Sağ Bazekka’yi oluşturdular. Asurilerden Aşağı Tiyari, Yukari Tiyari ve Baz, Kürdlerden ise 2 Ertoşi aşireti Sol Bazekka’yı oluşturdular.
Biraz daha fazla Bazekka sistemi hakkında bilgi sahibi olmak istiyorum?
Bazekka kanat yada parti anlamına geliyor.
Acaba bir ideolojisi varmıydı?
Asuri ve Kürdler birleştiği zaman Mir(yada Prens) her zaman Kürdtü. Kürdlerle Hıristiyan arasında diş bilemeyi ortadan kaldırmak amacıyla Bazekka sistemi oluşturuldu. Kürdlerle Asuriler arasında dengeyi sağlamak amacıyla sağ ve sol Bazekka sistemi oluşturuldu.
Her Bazekka’da Kürd ve Hıristiyan vardı. İki kanat arasında ne fark vardı?
Hiç. Yalnızca Meclis’te Sağ Bazekkalar Mir’in sağına Sol Bazekkalar Mir’in soluna oturuyorlardı. Var olan iç sorunlarını bu şekilde tartışmayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Kürdlerle Asuriler arasında anlama ve anlaşılma vardı. Örneğin eğer Sağ Bazekka’daki bir Asuri Sol Bazekka’daki bir Kürd ile çatışsaydı, Sağ Bazekka’daki Kürdler, Sol Bazekka Kürdlerine karşı Sağ Bazekkalı Asuri destekliyorlardı.”(age, 89-90)
Chamacha Yosep Zaya uzun söyleşisin devamında Mir ile Asurilerin arasındaki ilişkilerin bozulmasının sorumluluğunu Mar Şemun’un vergi toplanmasına bağlıyor. Fakat bu konuda diğer bir çok konu gibi daha detaylı araştırmalara muhtaçtır.
Ama, Chamacha Yosep Zaya’nın gündeme getirdiği BAZEKKA SİSTEMİ benim için yeni bir bilgi. Kürdlerle Asuriler binlerce yıl boyunca aynı arada yaşadılar, mutlaka ortak bir hukukları olması gerekiyordu. Bu açıdan Bazekka sistemi anlamlıdır.
Sonuç olarak “katliamlarla” ilgili verilen rakamlar ciddi bir şekilde irdelemeye muhtaçtır. Hiç bir araştırmaya girilmeden misyonerlerin ve batılı devletlerin çeşitli amaçlarla ve bilinçli bir şekilde verdikleri rakamları Kürdler karşı kullanmak gerçeklerin peşine düşen araştırmacılar işi olmamalı. Ayrıca bu konularda Misyonerlerin yaydıkları kirli bilgileri tekrarlamak yeni bilgileri içermiyor.
Bu konuda Kürd tarihçilerine büyük bir görev düşüyor.
Silav û rêz
Aso Zagrosî