MUSUL ARABİSTAN'IN BİR ŞEHRİ MI?
Bilindiği gibi Saddam Hüseyin'in kanlı rejimine karşı ABD savaş hazırlıklarını yaparken, Türklerin en çok korktukları Kerkük ve Musul şehirlerinin Kürdlerin denetimine geçmesi olayı idi. Türkler "kırmızı hatlarını" Kürdlerin bu iki şehre ilişkin var olan emellerine göre şekillendirmişlerdi. Savaş öncesi ABD, Türkiye, KDP ve YNK arasında Ankara'da bu hassasiyetlere bir konsansus bulundu. Ama savaş esnasında Türklerin "kırmızı hatları" pembeleşti.
Savaş esnasında Güney Kürdistan önderleri yapmış oldukları basın açıklamalarında "Musul'un bir Arap" şehri olduğu yönünde tutum aldılar. Bu tutum, bir çok aydın çevrelerinde rahatsızlıklara neden oldu.
Bu sorulara bu makale çerçevesinde tam doyurucu bir cevap vermek imkansız, ama hiç olmasa bazı tarihi belgeleri sunarak genel bir düşünceye sahip olabiliriz.
Musul , en azından 4000 yıllık tarihsel geçmişi olan bir şehirdir. Asur imparatorluğundan önce de vardı. Asurlardan çok önce bu şehir Kürdlerin atalarından biri olarak kabul edilen Mittanilerin denetimindeydi. M.Ö 911 yılında Asurlar, Mittanî devletini yıktıktan sonra bu şehri Ninova olarak başkent yaptılar. Daha sonra yine Kürdlerin ataları olan Medler, M.Ö 612 yılında Asur imparatorluğunu yıkarak bu alanları denetim altına almışlardır. Daha sonra Medler kendi iktidarlarını Farslara kaptıranca, yine bu alanlar Hind-Avrupalı halkların yönetiminde kaldı.
Bir çok tarihçinin ifade ettiği gibi Musul, Zerdeştilerin, Musevilerin ve Hıristiyanların oturduğu 3 ayrı mahaleden oluşuyordu.
Bu tarihsel durum Arapların islamı yaymak için,M.S 637 yılında Musul'a karşı giriştikleri savaşa kadar devam etmiştir. Bernard Lewis'in söylemiyle "İslam Orduları feth ettikleri ilk yerlere Arap kabilelerini yerleştiriyordu". Araplar Halife Omer döneminde Musul'u öyle direnişsiz işgal edemediler. Bu çatışmalarda Arap ordularının komutanı Ömer Bin Cened'in öldürülmesi belirli bir fikir verebiliyor. Daha sonra Halid-i Bin velid komutasındaki ordular kendileriyle beraber getirdikleri Xesrec aşiretini alana yerleştirdiler. Böylece Musul'da ilk cami olan Xezrec camisi ve Xezrec mahalesi inşa ediliyor. O dönemden başlayarak bölgeye Araplar yerleştirilmeye çalışılmıştı. Bu süreç sadece bu dönemle de sınırlı kalmiyor. 1514 yılında yapılan Çaldıran savaşında Kürdistan ikiye bölünürken, Musul'da bir çok Kürdistan şehri gibi Osmanlıların denetimine geçiyor. Osmanlılar 1869 ile 1872 yılları arasında Bağdat valisi Medhet Paşa,devletin teşviki ve desteğini sunarak, bir çok Arap aşiretine toprak tahsisi, tohum temini ve aşiret şeflerine maaş bağlıyarak alana yerleştirmeye çalışmıştır. Tayy, Şammar, Cubur, Ebu Selman, Hadidi vb.. aşiretlerin Kürdistan'a gelmeleri böyle gerçekleşti. Gerçi bunların bir çogu göçebe olduklarından dolayı yazlık(Kürdistan) ve kışlık(Arabistan)ları arasında mekik dokuyorlardı. Bu durum Germîyan mıntıkasına yerleştirilen Araplar içinde geçerliydi.
Daha sonra kurulan Irak Devletinin, İçişler Bakanı olan Mustafa Ömer, 1925 yılında Tayy ve Cuburi aşiretlerine mensup olan insanları getirip Musul ve çevresine yerleştirdi. Irak yönetimleri, Kürdistanı araplaştırmak için kesintisiz bir politika yürütmüşlerdir. Sadece 1951 ve 1965 yılları arasında Şengar ve Hezer arasında 400 köy oluşturulmuş ve buralara 48300 kişi yerleştirilmiştir. Şengar dağlarının kuzey-doğusuna 152 köy daha oluşturuldu. Tüm bu araplaştırma politikalarına rağmen, 1957' de yapılan nüfus sayımında Şengar'ın %80'i ve Şexan'ın %70'i Kürd uyrukluydu. Daha sonra yapılan askeri darbelerle beraber Kürdlerin sayılarını azaltmak ve Musul'un Kürd kimliğini yok etmek için Êzîdî Kürdleri ve bazı musluman Kürdler Arap olarak nüfusa geçtiler. Özetlemeye çalisirsak 1921 den 1969 yılına kadar, Musul nüfus oranının %85'i Kürd ulusuna mensuptu. Baas rejimi tam 11 Mart 1970 antlaşması öncesi, Musul'a bağlı olan kazalardan Duhok'u şehir haline getirdi, Zaxo, Amêdî, Şexan ve Akrê'yi Musul'dan ayırarak ona bağladı. Her ne kadar daha sonra bazı kazaları tekrar geri Musul'a bağlandiysada, Araplaştırma politikası tüm hızıyla sürdürülüyordu. 1975'ten sonra Musul merkezi, Şexan, Şengar, Teleh'fer ve köylerine yönelik demografik jenosit ve etnik arındırma en üst boyutlarda pratiğe aktarıldı. Sadece ve sadece 1980 sonrası dışardan getirilen Arap kolanlarına Musul merkezinde Teh'rir, El Tamim, Bekir, Nur, Qadisiye, Qahire, E'den, Weh'de ve El Netsar adları altında yeni mahaleler oluşturuldu.
Bu demografik yapıyı hedefleyen çağ dışı faaliyetlerin listesini daha da çoğaltabiliriz.
Neden Araplar Musul'a yönelik bu yıkım faaliyetleri sürdürüyorlar? Bunun tek bir cevabı var onu da tarihçilere bırakalım.
Evliya Çelebi "Seyahatname"sinde Kürdistandan söz ederken, diyor ki: "Kürdistan; Erzurum, Wan, Diyarbekir, Cizire, Ciziri ibn Ömer, İmadiye, Musul, Şarezor ve Ardelan adlı 9 vilayetten oluşuyor". Sadece Evliya Çelebi değil, Katip Çelebi, Şerefxan Bitlîsi ve yüzlerce Avrupalı, iranlı hatta Arap araştırmacı Musul'un Kürdistani şehir olduğunu kabul ediyor.
Sözü Şemseddin Sami'ye bırakalım. Ş. Sami 1898 yılında yayınladığı "Kamûs ul-A'lem" adlı eserinde Kerkük'ten söz ederken " Kürdistan'ın Musul ilinde ve Musul'un 160 km.......uzaklıkta bulunur" diye tarif etmektedir. Yine Ş. Sami bir başka yerde Musul'dan söz ederken Arapların varlığına dikkat çekiyor ve "bu bölge Kürdistan'dan sayılmaktadır". diye ekliyor.
Birinci dünya savaşindan sonra, Kürdistan meselesi ve Musul Meselesi eş anlamlı kullanılıyordu. O dönemin yazışmalarında hem Türkler, hem İngilizler, hemde diğer gözlemciler Musul'un bir Kürdistan şehri olduğunu kabul ediyorlardı. Zaten o dönem İngilizlerce düşünülen Kürdistan devletinde Musul'da vardı. Milliyetler Cemiyetinin hazırladığı tarihsel belgede bu alanın Kürd ve Kürdistan olduğu gerçeği açık bir şekilde ortaya konulmaktadır.
Tüm bunlardan çıkarılmasi gereken, Musul tarihsel, coğrafik hatta etnik olarak bir Kürdistan şehridir. Bu şehirde Kürdlerle birlikte başka halklarda yaşiyor. Bunlardan biride Araplardır. Eğer biz Arap, Türk ve Farsların asırlardır Kürdistana ilişkin yürütükleri demografik yapıyı değiştirme politikalarının sonuçlarını kabul edersek, halk olarak bizim için felaket olur.
Bazı arkadaşlar Musul’un batı yakasını Araplara verip kurtulmak isterken tezini dayandırdığı argümentlerden biride musul gericiliğinin politik duruşudur.
Dünyanın her tarafında sömürge kolonları saldırgandırlar, komplocu ve yıkıcıdır. Çünkü kendilerine ait olmayan bir alana zorla gelmişler, şiddet ve terörle varlığını sürdürüyorlar. Bu durum sadece Musul Araplarına has değil.. Türklere bir bakmak ve gözlemlemek belirli bir düşünce verebilir. Orta Asya'dan alana geldikleri günden bu yana hala kolon olarak davranıyorlar. Bundan dolayı devlet ve asker kutsallaştırılmış. Devletin yıkımı Türklüğün sonu olarak kollektif hafıza haline getirilmiş. Sömürgelerde yaşıyan Fransız kolonları tecrübesi hakkında çok ciddi eserler yazıldı. Bu eserler incelendiğinde Musul Arap kolonların durumlarını daha iyi kavrayabiliriz.
Politik kadrolarımız niçin çesitli Kürd yada kürdistan şehirlerinin geleceğini ulusal kimliklerini yadsıyorlar? Dün Musulun ulusal kimliğini tartışma konusu yapanlar bugün kerkük açmazıyla karşı karşıya kalmışlar.
Aso Zagrosi