Skip to main content
okuma zamanı
dakika
okunmuş

RUS-TÜRK İLİŞKİLERİNİN KURDİSTAN ULUSAL DAVASINA ETKİLERİ!

Fri, 04/06/2018 - 10:24
1 comment

M. Müfit

Türk devleti, tehlikeli yeni maceralarin peşinde; Rus teknolojisiyle nükleer santraller kurup çağ dişi İran mollalar rejimi gibi uranyumu zenginleştirip nükleer başlikli balistik füzelere sahip olmak istiyor. Türk basini, bu mevzuaatta hiç bir informasyon sizdirmamasina rağmen, asil amaçlarinin ne olduğunu çirkin siritişlariyla satirlar arasindan adeta sarhoşlukla ele vermektedirler. 

 

«Komşusu» Iran’nin nükleer silaha sahip olmak için ölümüne yürüttüğü mücadeleye Türk devleti ilgisiz kalamayacağina göre, oda suya atlamiştir. Burada bir paradoks var; Rusya ve Iran’la ezeli beri düşman olan Türkler, bu gün onlarin desteğiyle kendilerinin ifade ettikleri gibi «bölgede caydirici güç olmak» istiyorlar. Ama, hem Türk devletinin ve hem de Rusya ve Iran’in bir bütün olarak Bati devletleriyle yaşadiklari çelişkiler yumaği o kadar derin ve ağir ki, aralarindaki tarihsel husumet ve düşmanliğa karşin birbirlerine «destek olmak» ve yakinlaşmak zorunda kendilerini hissediyorlar. 

 

Türk devletinin «caydirici güç olmak» için geliştirdigi siyaseti, İran üzerindeki baskilari hafifletmeye, ABD ve İsrail üzerinde baski kurmaya ve sonuçta İran’la açik çatişmayi engelleyici bir rol oynamaktadir. Rusya’dan alacaklari kesinleşen S-400 «savunma bataryalari»nin teslimini Temmuz 2019 tarihine aldirtmalarida bu provakativ siyasetlerinin bir parçasi olarak görmek gerekiyor diye düşünüyorum. 

 

İsin sonu nereye vardirilacak belli değil, ancak, «nükleer santrallerinin» kurulmasi ve Türklerin Bati’ya ve üyesi olduklari NATO’ya rağmen Rusya ve Iran’la «dans» ederek «caydirici güç olmaya» çalişmasi için yürüttüğü siyaset Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin çikarina yeni siyasi ortamlar oluşturabilir. Çünkü, ne NATO ne de Bati devletleri Türklerin bu yeni «maceralarini» asla kabul edemezler. Bu şu demektir; Türkiye ve söz konusu güçler arasindaki çelişki ve çatişmalar dahada derinleşecektir. Bu taktirde, Kürdistan ulusal kurtuluş hareketi de buna göre yeni siyaset oluşturarak, mevcut konumunu yeniden düzenleyerek olasi muhtemel gelişmelere ilişkin hazirlik yapmalidir. 

 

Benim sorum ise bu hadisede şudur; mevcut ulusalci güçler kendilerini ezdirmemek ve hazirliksiz yakalanmamak için bu gelişmeleri doğru analiz edip ilerletici, ön açici siyasi sonuçlar çikarabilecekler mi? Yoksa, çoğu zaman yapildiği gibi, gelişmelerin peşine takilip aciz «kaderci» mantikla mi hareket edecekler? 

 

Türklerin, bölgede «caydirici güç olmak» için yaptiklari hamlenin siyasi ve ekonomik agir bedelleri olacaktir. Büyük ihtimalle bu çatişmadan agir yaralar alacaktir. O bakima, 1. dünya savaşi sirasinda «Kürdistan Teali Cemiyeti»nin, «Türkler de müslümandir, onlari arkadan vuramayiz» deyip, yaptiği tarihi hatayi tekrarlayamaz Kürdler. Zayif düşecek olan Türk devleti, arkadan, önden, her taraftan vurulmalidir. Buna fikren ve zikren, sabirla örgütsel ve siyasi hazirlik yapilmalidir. 

 

İran ve Türkiye arasinda, güçler dengesi ve ilişkisi bazinda kurulmak istenen denge bir biçimiyle diş müdahaleyle bozulacak. Bu sürece doğru gidiliyor. Kürdler, jeopolitik konumlari gereği, ulusal kurtuluş mücadelelerini Ortadoğu’daki çelişkiler ve çatişmalar bütünlüğü içinde düşünmek zorunda olduklarindan dolayi söz konusu dengenin bozulmasinda rol oynayabilirler mi? Bu lanetli ortamda, Kerkük ve Afrin hadiselerinde olduğu gibi boğulmamak için, çelişki ve çatişmanin hangi tarafinda yer alinacagi belirleyici olacaktir. 

 

İliskiler ve güçler dengesinde, büyük güçlerin çikarlari ve siyasetleriyle çelişki içine düşmeden, esas olan Kürdlerin kendi siyasetleri ve konumlanmalari belirleyici olacaktir.  Bu bakima, Rus askeri teknolojisine dayanarak güçlü konuma geçmek isteyen Türk devletinin kafasini kayaya toslamasini iyi kollamak gerekiyor. ABD ve NATO ile olan siyasi ve askeri ilişkilerinin dozajini «caydirici güç olmak» önünde engel olarak gören mevcut Türk rejimi, *nükleer sentraller* kurmaya girişmesi ile var olan çelişkilerini dahada derinleştiriyor. Kürdlerin bu durumu iyi kollamalari gerekiyor. Çünkü, bir yandan Avrupa ile diğer yanda ise Israil ve ABD ile çatişmalari dahada derinleşecektir. 

 

İslamo-faşist Filistin hareketi olan Hamas’in İsrail’e karşi kitleleri sinira yönlendirerek  provakasyon yapmasini da Türklerin bu siyasetlerinin bir parçasi olarak görüyorum. Türk devletinin İran’la antlasmasinin gereği olarak İsrail üzerinde baski kurmanin bir yolu olarak Filistinliler kullanilmaktadir. Bati devletleri gibi İsrail de Türklerin nükleer silahlara sahip olmasini istemez. Bu bakima, Ortadoğu’da, islam cilasi ile sivanmiş «Osmanlilik» diye tabir ettikleri hegemonyaci siyasetine rakip olarak gördüğü İsral’e karşi «caydirici» olmanin etkili gücü haline gelmek istiyor Türk devleti. Bu çatişmada da Kürdistan’dan yana yönlendirilebilecek bir ortam doğabilir.  

 

Fakat, her ne kadar Türk devleti, jeopolitik konumundan dolayi iki ipte oynayarak ABD’ye, Avrupa’ya ve İsrail’e karşi şantaj yapmaya devam ediyorsa da siyasetinin başarisizliği Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin yararina olacaktir. Ne var ki, İran ve Türk siyasetlerinin etkileri altinda, hatta yörüngelerinde kalarak bir şey elde edilemeyeceği de ayri bir Kürd realitesidir. 

 

Kuzey Kürdistan’da, ulusal dinamiklerin esasi üzerinde hakimiyeti olan PKK’nin İran ve Türk devletlerinin siyasi yörüngesinden kopmasini beklemek zordur. Darlaşmiş ve güçten düşmüş diğer ulusalci kesimlerin ise etkileri maalesef yoktur. PKK kendisiyle birlikte Kürd milletini de cendereye mahkum ettiğinden dolayi fazla bir mesafe alinamayacaktir, muhtemel gelişmeler ve olanaklardan yararlanilamayacaktir. Bu gerçekten itibaren Kürdler düşünmek durumundadirlar. 

 

Güneyde ise, mevcut siyasi güçlerin kangrenleşmiş ilişkilerinden bir şey çikmayacaği «Kerkük hadisesinde» görüldü. YNK, PDK’ ve Gorran’in, siyasi ilişkilerinde «yeni bir sayfa» açmalari ve ileriye gitmeleri seçimlerin sonuçlarina bağli olacaktir. Gorran ve diğer muhalif güçlerin alacaklari oy orani güneyin iki hakim gücünün ilişkilerini nasil düzenlemeleri gerektiğini belirleyecektir. Seçim sonuçlari gereği eğer Gorran «merkez güç» haline gelirse İran ve Türk devletleriyle olan ilişkilere yeni bir biçim verme, yörüngelerinden çikma ortami yaratabilir mi? ABD ve bir takim Avrupa ülkelerinin diştan yapacaklari etkiler sayesinde İran’i ve Türkiye’yi sinirlama hatta diştalama siyasetlerine bağli olacaktir bu. 

 

«Rojava» Kürdistan’in da yaşanan fiili durum, YPG’nin sahip olduğu uluslararasi iliskilerinin yol açacaği etki ve Kürdlük bilinciyle PKK’ye rağmen yeni bir durum yaratilabilir. Sahip olduğu askeri güç, uluslararasi ilişkilerin sundugu destek ve kapsami bakimindan YPG PKK’yi aşmiştir. Var olan evrimi ve değişimi görmeden YPG’yi PKK’ye eşitlemek dar bir bakiş açisi olacaktir. Bu yüzden, bir çok vatanseverin düşündüğünün aksine, Kürdistan’in rojavasinda asil tehlike Türk devletinin işgal ve yikici faaliyetlerinden kaynaklanmaktadir. Bu realiteye rağmen, Afrin’in işgal edilmesini PKK’nin varliğina ve siyasetine baglamak hedef saşirmadir. 

 

Asil düşmanlar bellidir; İran ve Türk devleti. Ortadoğu’da her kötülüğün, her provakasyonun, her engelin altinda esas olarak bu iki devlet vardir. Kürdler bu bilinçle düşünmeli ve hareket etmelidir. Türk devletinin, tipki İran gibi, «nükleer» silahlara sahip olmak istemesinin kursağinda kalacağina inanmak gerekiyor.

05.04.2018

 

 

 

 

 

 

  

 

Yeni Yorum yaz

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.

Category