Skip to main content
Dema xwendinê
xulek
te xwendî ye.

Türkiye’nin Suyu kaynıyor

Çşm, 01/08/2020 - 20:30
Şîrove

Çiya Artos - Ankara’nın Misak-i Milli hayalerini gerçekleştirmek ve yeni Osmanlı politikasıyla ordusunu her tarafa göndeme ve herkese saldırma siyaseti, Kürtlerin biraz daha acı çekmesine zemin hazırlasa bile, aynı zamanda Kürtlerin biraz daha rahat nefes almalarına, toparlanmalarında olanak sağlayacaktır.
Sömürgeci Türk devletinin Ortadoğu’da üstlendiği yeni Emperyalist saldırganlık statüsü, ABD ve Avrupa İttifakının Rusya ile olan rekabetinden, kendisine bir statü elde etme biçiminde değerlendirilse bile, Türkiye’nin bölgede saldırgan bir güç olarak ortaya çıktığı bunu dahada ileriye götürmek istediği açıktır. Artık sömürgeleri olan Kuzey Kürdistan ve Kuzey Kıbrıs ile yetinmek istemediği, son yıllardaki Suriye ve Rojava’yı isgalinde görüldü. Soğuk Savaş döneminde ABD ve Avrupa’dan elde ettiği, ekonomik, askeri ve politik manevra kabiliyetini kullanarak Kürt halkına karşı giriştiği savaşta, Kürdistan’ın dört parçasında bütün anti kürt girişimlerine destek vermiştir. 1937’de İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Sadabad Sarayında imzalanan „Sadabad Paktı“ (Türkiye, İran, Irak ve Afganistan ) en büyük destekçisi ve planlayısı Türkiye olmuştur. Yakındoğu’da barış ve güvenliği sağlamak amacıyla kurulan bu paktın en büyük korkusu kürtlerin devletleşmesinin önüne geçmekti. Sadabad Paktı’nı kuran dört ülke tarafından 1955’te kurulan „Bağdad Paktı“ Sadadad Paktının devamıydı ve aynı amaçla kurulmuştu. Türk sömürgecilerinin buradaki rolü yine belirleyiciydi. 
Soğuk Savaş dönemindeki Türkiye’nin „Batı İttifakı“ içindeki vazgeçilmezlik rolü bugün artık tartışmalı hale gelmiştir. Sovyetler Birliğinin ve Varşova Paktı’nın çökmesiyle farklı dinamikler devreye girmiş ve Türkiye’nin dış politikası yavaş yavaş değişerek kendi başına bir strateji çizme yoluna girmiştir. Bu yeni dış politikası, Rusya ile Batı İttifakı arasında bir denge oluşturarak ilişkilerini sürdürmeyi amaçlamaktadır. Bu konuda sürdürdüğü Kürt düşmanlığı üzerinde geçici bazı başarılar elde etse bile, bölge devletlerinin düşmanlığınıda kazanmıştır. Kürtlerin 1975 cezayir Anlaşmasıyla yaşadığı yenilği ve travma, 1988’deki Halepçe jenosidi, 2014’te İŞİD’in Şengal’i ele geçirmesi, 2017’de Kerkük işgali ve en son 2019’daki Rojava işgaliyle devam etti. Bütün bu saldırıları organize eden ve yardım eden Türkiye sömürgeci devletiydi. 
Birinci Körfez Savaşı döneminde Özal’ın, Musul ve Kerkük’ü ele geçirme politikası sonuçsuz kaldı. Aslında Özal Güney Kürdistan’daki Kürt  güçleriyle böyle bir politikayı hayata geçirme niyetindeydi. Çünkü o dönemde Öcalan’a resmi olmayan kişiler göndermesi, Calal Talabani’yi bu konuda devreye sokarak „ateşkes“ ilan edilmesini sağlaması ve hatta Kuzey Kürdistan için, „Federasyonu tartışabiliriz“ çıkışı bu hileli politikasının bir devamıydı. Bu politikanın devamı olarak Davutoğlu ve Erdoğan’ın, „Lozan‘da başarısız bir politika sonucu Musul ve Kerkük’ü kaybetiklerini“ dile getirmeleri, Misak-i Milli sınırlarını yeniden ele geçirmek istedikleri ortaya çıktı. Bu politika Özal’ın formüle ettiği politikanın bir devamıdır. Bu gerçekleştirmek için Kürt düşmanlığı yapmak, Kürtleri terörist ilan etmek, Kürt katliamı yapmak, Kürtlerin topraklarını işgal etmek, Bağımsızlık referandumunu engelemek, Kürtlere karşı paramiliter güçlerden ordu kurmak gibi bütüm anti Kürt hedeflerini ortaya koydular. Suriye’de iç savaş çıktığı dönemde kurulan ÖSO (Özgür Suriye Ordusu), bugün SMO (Suriye Milli Ordusu) şeklinde yeniden örgütlendirilerek (İŞİD, El Kaida, islamcı terörist çete va hırsız grupları) Türkiye’nin paramiliter askerleri haline getirildi. Bu güçler maaş karşılığında Kürtlere karşı savaşıyorlar. Türkiye’nin esas amacı olan tüm Rojava’yı işgal ederek Musul ve Kerkük’ü ele geçirip Osmanlı İmparatorluğunu  kurma projesini gerçekleştirmek için ordusunu Libya’ya göndermek arzusu, Kürt halkına büyük bir fırsat doğuracaktır. SMO paraamiliter güçlerinin bir kısmını Libya’ya gönderdi bile. Libya hükümeti ile yaptığı deniz anlaşmasına ve Libya’ya asker göndermesine, Mısır, Yunanistan, İsrail, bazı Avrupa devletleri ve Arap devletleri karşıdır.  Türkiye Meclisinde Libya’ya asker gönderilmesi teskeresinin kabul edilmesi, Kürt halkının yararına görünse bile zararına olacak risklerde taşımıyor değil. Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesindeki nedenlere bakarsak: 
1. İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’den çıkaracakları doğal gazı avrupa’ya taşıması planına ortak olmak. 
2. Rojava’nın tamamen işgal etmek için, Rusya ile bir anlaşma yaparak Libya hükümetinden desteğini çekmek (ABD’nin bu konudaki tavrı hala belirsizdir. Rojava işgalinde Türkiye’ye nasıl yol verdiğini gördük). Çünkü Türkiye, Libya’da ABD ve Batı avrupa devletlerinin yardımını almadan savaş kazanması imkansızdır. Son günleree bu yönde diplomatik bazı girişimleri oldu. Ancak yeterli desteği alamadı.
3. Rusya’nın desteklediği General Halfer ile Türkiye’nin desteklediği Libya hükümeti arasında bir anlaşma sağlanırsa, Türkiye ile Rusya’nın deniz sahasını ve Libya petrolünü aralarında paylaşmaları, bölge devletlerinin ve Kürtlerin yararına değil. Mısır Lideri Sisi’nin, Türkiye’nin Akdeniz’deki sömürgeci emmelerine engel olma girişimleri sonuç alıcı olabilir. 
Ancak Türkiye’nin bölgede bir çatışmaya veya bu ülkelerden herhangi birisiyle bir savaşa girmesi durumunda, Türkiye’yi zayıflatacaktır. Kürtlerinde rahat nefes almasını ve bağımsızlık yolunda yol almasına büyük bir fırsat sağlayacaktır. Bugün bölgede en saldırgan ve savaşa hazır ülke Türkiye’dir. Türkiye eninde sonunda Kürtler dışında bir ülke ile savaşa girecektir. 2. Dünya savaşında Kürtlerin korkusu yüzünden ve Kürtleri katletmeyle uğraştığından, savaşa giremedi. Fakat bugün kendisini daha güçlü hissediyor. Hiçbir diktatör ve militarist güç, savaşsız sömürgeci politikasından vaçgeçmez. Türkiye’nin darboğazda olan ekonomisinin çökmesi ve askeri olarak zayıflaması savaşsız mümkün değil. Kürtlerin bu konuda hazırlıklı olmaları için, anti Türkiye cephesiyle yoğun bir diplomatik ilişki geliştirmeleri ve kendi aralarında birlik sağlamaları şart.
Aynı zamanda Türkiye, Irak’ta yükselen iç savaş fırsatından yararlanıp, Güney Kürdistan’ı işgal etmek politikasına karşı Güney Kürdistan halkının hazırlıklı olmak gerekiyor. Kürt katili Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, bölgeyi dahada karmaşık bir duruma sokacaktır. Bölgede sıkışan ABD’nin sığınacağı en güvenli yer Rojava ve Başur Kürdistan’ıdır. Kürdistan’da tamamen üstlenen ABD’nin Kürdistan’ın bağımsızlığını desteklemekten başka çaresi yok.
04. Çile 2020

Şîroveyeke nû binivisêne

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.