Skip to main content
Dema xwendinê
xulek
te xwendî ye.

Açlık Grevi, Ölüm Orucu ve İntihara Sevketmek

Şmî, 03/30/2019 - 22:39
Şîrove

Açlık Grevine, Ölüm Orucuna ve İntihara Sevketmek

*Tanrılar Kurban İstiyor*

Brahim Ziravav

Son dönemde PKK/KCK belli sayıda kadrolarla başlattığı açlık grevi,   giderek bunun bir üst boyutu olan ölüm orucu şeklinde devam ediyor. Amaç, İmralı’ya yani Abdullah Öcalan’a uygulanan” tecridi kırmak”. Açlık grevine istenen düzeyde katılım olmadığı gibi iç ve dış kamuoyu üzerinde beklenen etkiyi de yapmadı. Bunu PKK/KCK yönetici kadroları Murat Karayılan, Duran Kalkan ve Cemil Bayık’ın tekrar tekrar  yinelenen çağrılarından anlamak mümkün. Bu açıklamalara rağmen bir karşılık bulmadı. Neden?

Çünkü açlık grevine girenlerin içinde bulunduğu ve ileri sürdüğü ne yaşam koşullarıyla ilgili talepler ne de tüm bir ulusun kaderini etkileyen siyasi talepler var.

Açlık grevi veya bunun bir üst boyutu ölüm orucu pasif bir mücadele biçimi olmakla beraber, güçlü bir iradeyle  bir anlık değil uzun süreli can bedeli bir direniştir. Doğrudan bir yaptırım gücü yoktur. İnsani vijdana seslenir. Sömürgeci faşistlerde insani değer ve vijdan olmadığına göre iç ve dış kamuoyunu ivedi sorun karşısında duyarlı kılmak, harekete geçirmektir. Karşıdaki düşmanı teşhir etmek ve gözden düşürmek ve insanlık dışı uygulamalarını açığa çıkarmaktır. Eğer hedef sadece propaganda düzeyinde kalmayacaksa somut hedeflerin gerçekleşmesini sağlamaksa güçlü bir irade savaşını göze almaktır. 12 Eylül döneminde, içerideki koşullar yaşanmaz boyuta vardığında, teslimiyet ve ihanet dayatıldığında mücadele araç ve biçimlerinin sınırlı olduğu alanlarda açlık grevleri veya bunun bir üst boyutu olan ölüm oruçları kaçınılmaz olmuştu. Gerekli ve zorunluydu.

Gerçi daha sonra Öcalan yaptırdığı Zindan Konferansında bu can bedeli direnişleri gözden düşürmek için “bir çorba için açlık grevine gittiniz” demişti.

Açlık grevi her koşulda olur olmaz başvurulacak bir araç değildir. Buna uygun ortam ve koşulları gerektirir.  Rastgele, her olay karşısında sürekli bir şekilde başvurulursa önemini yitirir ve beklenen etkiyi yapmaz.  Günlük rutin içerisinde sıradan bir olay haline gelir. Dolayısıyla bu mücadele biçimini yerli yerinde kullanmak gerekir.

Diğer eylem biçimlerinde olduğu gibi,  iç ve dış koşullar incelenmeli, gündeme girme koşullarının olup olmadığına, iç ve dış kamuoyunun göstereceği reaksiyonun hesaplanması gerekir.

Bütün dünyanın gündeminde Suriye ve Rojawa Kürdistanı var. Bir halkın kaderi sözkonusu...ABD çekilecek mi? Türkiye yeni bir işgal hareketine girişecek mi? İD yenildi,bir taraftan zafer kutlanırken, diğer taraftan sessiz sessiz insanları intihara sevkederek cenaze kaldırmak doğru değil. Yine Tr de  gündeminde seçim var. Böyle bir durumda Abdullah Öcalanı gündeme almak, Kürdlerin başka sorunu yokmuş gibi, bulunduğu bütün alanlarda sorunu İmralıya kilitlemek ne derece doğru? Rojawa Kürdistanında başka bir siyasi güç olsa, dersin ki bu PKK/KCK ‘yi ilgilendirmiyor, kendi gündemini oluşturuyor.  Bütün ağırlığın ve çalışmanın odak noktası bu olması gerekirken Öcalanı gündemin birinci maddesi yapmak sonuç ne olursa olsun doğru değil. Burada “hendek savaşı” gibi bir “oyun” oynanıyor.

Şimdiye kadar dört kişi kurban edildi, İkisi intihar.. Bir insanın üzerindeki tecridi kırmak için bir bir insanları kurban etmek mi gerekiyor? Başkalarını “bir çorba için açlık grevi” yapmakla suçlayan tecritteki kişinin kendisi neden açlık grevi yapmıyor? Direnişi bir tarafa bırak, sömürgecilerin “hizmetinde” olduğunu söylüyor.  Sivil pasif direnişin önderi Gandi’nin kendisi bu işe önderlik ediyordu.

“Bu bir eylem çizgisidir, tartışmak doğru değildir”. “Bir irade savaşında kararsızlığı besler” demekse hiç doğru değildir. DHKC geçmişte doğru yanlış yaşananları destanlaştırarak çok sayıda kadrosunu gerekmediği halde ölüm orucunda yitirdi. Şimdi ileri sürülen talep ölüm orucunu gerektiren bir talep değil. Hem içeride, hem dışarıda insanları uzun süreli açlık grevinde ölüme ve intihara sevketmek hangi aklın ürünüdür. Bu sorgulanmalıdır. Bir gerilla el kitabında bile “birinci kural hayatta kalmaktır.”der.

Hendek savaşında da böyle oldu. Başta söylenen eleştirilere kulaklarını tıkayarak, suçlayarak karşı çıkanlar sonra katil Türk sömürgecilerini kastederek” biz bunları insan sanıyorduk” gibi “komedi” durumuna düştüler. Madem bu katilleri insan sanıyordun,kırk yıldır niye dağdasın?

Mücadele uzun sürelidir. İnsanları ölüme ve intihara sürüklemek, bindiği dalı kesmektir.

 

 

 

 

 

Şîroveyeke nû binivisêne

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.

Category