Türk Rus İttifakı Ermenistan ve Azerbaycan Savaşının Sebep ve Sonuçlar
Türk Rus İttifakı
Ermenistan ve Azerbaycan Arasındaki Savaşın Sebep ve Sonuçları
Öncelikle şunun bilinmesinde yarar var: Tarihte olduğu gibi günümüzün modern dünya sisteminde de hiç bir devlet sınırlarını savaşsız çizmemiştir. Güç dengelerine bağlı olarak egemenlik alanları oluşmuştur. Geçici güç dengeleri, geçici fırsatlar yaratsa da doğada olduğu gibi, toplumların tarihinde de geçerli olan yasalar eninde sonunda ana doğrultuyu belirliyor. Bunu kaderci bir anlayışla her şeyi oluruna bırakalım diye söylemiyorum. Yaptım, oldu bitti denilen olaylar,tarihi hatalar dönüp dolaşıp tekrar yapanın önüne çıkıyor. Politik kararların enine boyuna düşünülmeksizin nesnellikten kopuk bir şekilde ele alınamayacağını belirtmek istiyorum.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında 44 gün süren savaş gündemi işgal etti. Dolayısıyla Savaşın nedeni, yürütülüş tarzı ve sonuçları üzerine değişik çevreler kendi bakış açılarına göre yorumlarda bulundular ve sonuçları üzerinde tartışmalar devam etmektedir. . TC iktidarı, Saray ve yanlıları ölümüne cihada ve fetihe koşuyorlar. Bunların sorunu tahlil etme mantığı belli. Gaza basmış gidiyorlar. Hatta gitmişken neden Karabağ’ın tamamını almadık vs. Elinden gelse Ermenistan’ı kökten ortadan kaldıracaklar.
TC’de müzmin muhalifler, sol, liberal, demokrat eğilimli çevreler, TC nin bölgedeki sömürgeci amaçlarını deşifre edip karşı çıkma yerine, işte Tayyip dış politikada başarısız oldu, olacak diyerek, eksik noktaları tamamlamaya çalışıyorlar. Dolayısıyla TC savaştı ama zafer Rusya’nın oldu, diyorlar.Bu görüşler somut durumu tahlilden uzaktır. Durumu kısaca izah ettikten sonra savaşın sonuçlarını değerlendirmeye çalışacağım.
Azerbaycan ve Ermenistan’ın üzerinde savaştıkları topraklar, Kafkas Kürdistanı veya Sovyetler döneminde adına Kızıl Kürdistan dedikleri ülkedir. Burası Kürdistan’ın bir parçasıdır. Tarihte Şeddadi Kürd devletinin Kurulduğu topraklardır. Nüfus yoğunluğu olarak Kürdlerin yaşadığı topraklardır. Dünya genelinde Kürd milletinin yok sayılması ve bu yoketme politikasını TC devleti Sovyetlere dayatınca sözde ulusların kendi kaderini tayin etmekten yana olan Sovyetler(Bolşevikler) Kemalistlerle ittifakları ve aralarındaki gizli anlaşmaları gereği Kürd varlığını inkar ettiler. Oluşturdukları Kızıl Kürdistanı ortadan kaldırdılar. Stalin daha sonra Kürdleri yerinden ederek Sovyetlerin değişik bölgelerine sürdü. Elli veya yüz bin nüfuslu küçük milli etnisitelere özerklik veren Sovyetler, her nedense bir milyon civarındaki Kürdleri yok saydı. Kürd yoktur. Dünya çapında Kürd diye bir millet namevcuttur, yok sayılmıştır. Bu inkarın izahı çok zordur. Bu politikanın mucidi Türk yöneticileridir. Diğer sömürgeci güçler ortak olduğu gibi Sovyetler de ortaktırlar. Kürdlerin kendi diliyle zor imkanlarıyla çıkardıkları Reya Teze gazetesini bile yasaklamıştır. Kısacası sovyetlerin Kürd Politikası diğer dört sömürgeci devlet’in politikasından farklı değildir. Ermenistan ve Azerbaycan’ın Karabağ üzeri çatışmaları çıkmadan önce 1980’li yıllarda buralar Azerbaycan sınırları içinde yer almasına rağmen nüfus yoğunluğu olarak Kürdler yaşıyordu. Kürdlerin bir kısmı da Azerbaycan ve Ermenistan’da yaşıyorlardı. Ancak Ermenistan 1990’lı yılların başında Karabağ meselesi nedeniyle bölgeyi işgal edince 15 bin civarı Kürdü katletti. 200 bin civarı Kürdü yerinden etti. Can derdine düşen Kürdler eski Sovyet topraklarına dağılmak zorunda kaldılar.
Ermenistan Karabağ’la Ermenistan arasındaki toprakları işgal ettikten sonra durumdan memnundu. Zamana yayarak statükoyu korumaya çalışıyordu. Azerbaycan nüfus ve ekonomik kaynaklar açısından Ermenistan’dan daha büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen modern silahlarla donatılmış bir ordudan yoksundu. Azerbaycan petrol kaynaklarıyla askeri kapasitesini arttırırken Pantürkist amaçlar peşinde koşan TC imdada yetişti. Geçen süre zarfında Azerbaycan ordusunu eğitti, donattı, tam teçhizatlı modern bir ordu haline getirdi.
Ermenistan 20 yy başlarında Ermenilerin yaptığı hatayı tekrarladılar. Batı yanlısı Nikol Paşinyan, hem işgal ettiği bölgenin statükosunu zamana oynayarak koruyabileceğini, hem de Rusya’nın bölgesinden çıkarak batıya yanaşacağı hesabını yaptı. Nasıl olsa Rusya’nın 92-94 yıllarından farklı davranmayacağını düşündü. Ermeniler 19. Ve 20 yüzyılın başlarında Hristiyan olmaları nedeniyle artık modern dünyanın güvencesinde soykırıma uğramayacağını düşünüyorlardı. Ama Türk yönetimi Birinci dünya savaşının yarattığı uygun ortamı kullanarak soykırım yaptı. Şimdi de Kafkaslar’da hem batının hem de Rusya’nın güvencesinde işgal ettiği toprakları koruyacağını düşündü. Halbuki Rusya veya Uluslararası güvencenin Ermenistan sınırları ile sınırlandırıldığını hesaba katmadı.
TC nin büyük bir hazırlğından sonra savaş gelip kapıya dayandı. Uygun bir konjoktür bekleniyordu. O da oluşunca savaş başladı. Aslında Ermeni Azerbaycan savaşı demek eksik bir tanımlama bu bir TC Ermeni savaşıdır. Savaşı kışkırtan, organize eden, yürüten güç TC’dir. Bu açık ve nettir. TC buradaki rolünü kamufle etme gereği dahi görmemiştir. Üstelik bütün dünya için tehlike teşkil eden islami faşist terör grupları sömürgeci TC tarafından savaş bölgesine taşınmış bunlar TC’nin askeriyle beraber TC komutanlığı altında Ermeni güçlerine karşı savaşmıştır. Ermeniler bu güç dengesinin aleyhinde olduğunu anlamadı. Çok yoğun ve modern savaş teknolojisiyle süren savaşın iki tarafta çok büyük kayıplara yolaçtığı açıktır. Ermenistan açıkça yenilgiye uğramıştır. Devam etme şansı yoktu ve etmesi halinde elindeki bütün gücü imha olacaktı.
9 Kasımda Rusya ağırlığını koyarak ateşkes yaptı. Tabii bu tek başına ateşkes değil, ateşkesle karar altına alınan bir anlaşma gibi duruyor.
Rusya 1960 asker, 90 zırhlı 380 araç özel teçhizattan oluşan bir barış gücü konuşlandıracak. 3 yıl içerisinde Karabağ’ın başkenti Stepanakerti (Hankendi) Ermenistan’a bağlayacak yeni bir yol inşa edilecek.
“ Mülteciler ve iç göçmenler BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’inin kontrolünde Karadağ ve reyonlarındaki topraklarına geri dönecek”
5 km derinliği dışındaki koridor hariç diğer yerler Azerbaycan’a terkedilecek.
Cengiz Çandar, Özal döneminde 10 Kasım tarhli bir anlaşmanın bir benzerini, yani ikili koridor önerisini, Azerbaycan’a bizzat kendisinin ilettiğini, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov’un öneriyi reddetiğini açıkladı.
Bu öneri, Nahcivan’an Azerbaycan’a Megri’den 43 kilometrelik bir koridorla bağlanması öngörülüyordu. Nahcivan’ı Azerbaycan’a Ermenistanı da Dağlık Karabağ’a bağlayan ikili koridor. Gerektiğinde nüfus ve toprak değişimini de öngürüyordu.
Burada Karabağ sorununa çözüm getirse de asıl amacın TC’nin Nahcıvan üzerinden Azerbaycan’a ve Orta Asya Türki Cumhuriyetlere ulaşma projesidir. Soğuk savaştan hemen sonra TC etki alanını genişleterek bölgesel güç olacaktı.
Özal Azerbaycan’ın kabul etmesi halinde ABD’yi de bu plana razı edeceğini ifade eder. Ancak Mutalibov planı reddeder. Hem Karabağ’ın hem de Megri’nin kendi toprağı olduğunu söyler.
Azerbaycan’ın toprak kayıpları nedeniyle istifa etmek zorunda kalan Muttalibov yerine geçen Haydar Aliyev, Robert Koçaryan’la görüşme yapar ve görüşmede benzer planı konuşurlar. Laçin bölgesi dahil olmak üzere Karabağı Ermenistan’a vermeyi, Nahcıvan’ı Azerbaycan’a bağlayan Megri bölgesini Azerbaycan’a vermeyi Koçaryan kabul etmez, ama koridoru kabul eder. Sonra Aliyev bu plandan vazgeçer. Ermeniler de kendi deyimleriyle”Pan-Türk Süper Otoyolu” projesine karşı çıkar. Şimdi 30 yıl sonra aynı plana geri dönüldü.
Savaşın galibinin Rusya olduğunu söylemek aceleci ve yanlış bir tespittir. New York Times ateşkesi “bölgesel güçlerin yeniden düzenlenmesi” olarak nitelendirirken “günün dramasının arkasında Türkiye’nin büyüyen bölgesel gücünün yattığını ekliyor.”
Rus uzmanları da benzer görüşlere sahip. Albay Alexander Zhilin, Nezavisimaya Gazeta’da “Güney Kafkasya’a Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için bir zafer anlamına geldiğini “ söyledi.
Sonuç olarak
Doğu blokunun çözülüp çöküşünden sonra dünya güç dengeleri ve buna bağlı olarak bölgesel aktörler değişti. 19. yy sonu 20 yüzyıl başlarındakine benzer bir tarihi süreci yaşıyoruz. Hiç kuşkusuz tarih tekerrürden ibaret değildir. Olaylar birbirine benzer olsa da farklı koşullarda farklı boyutta devam ettiğinden aynı sonucu değil, farklı sonuçları da doğurabilir.
İki süper devletin yarattığı dengede Batı kampının şemsiyesi altında, jeopolitik konumu nedeniyle, kendisine değer biçilen ve önemli bir müttfik olarak varlığını sürdüren TC, Doğu blokunun çözülüp ve çökmesiyle beraber kendini bölgenin büyük gücü ve aktörü olarak görüyor. Miras olarak devraldığı Osmanlı hayaliyle bölgede saldırgan bir emperyalist politika izlemeye başladı. 20. Yüzyıl başlarında dört cephede savaşan Osmanlı- Türk yönetimi gibi şimdi de Ortadoğu, Libya, Yunanistan ve Kafkasya’da savaşıyor. Osmanlının son döneminde kaybettiği toprakları yeniden ilhak etmek, Pan-Türkist ve Pan- İslamist hayaller peşinde koşuyor. Turgut Özal’ ın “Adriyatikten Çin Seddine” söylemiyle başlayan bu politika, değişik stratejik tasarımlarla devam ediyor. Örneğin Davutoğlu’nun Derin Stratejisi dönemin iktidarının esas dış politikadaki ana hatlarını çiziyor. TC’nin yukarıda çizdiğimiz bu yayılmacı dış politikası anlaşılmadıkça Ermenistan ve Azerbaycan savaşı anlaşılamaz.
Buradan bakınca TC Ermenistan ve Azerbaycan savaşının galibidir. Rusyayı bir numaralı kazançlı devlet gösterenler uzun vadede yanıldıklarını göreceklerdir. Çünkü Türk Devleti Rusların nüfuz alanı Kafkaslara girmiş, Nahcıvan üzerinde Orta Asya’ya Pantürkist hedefleri için bir kapıyı aralamıştır. Bu burada durmayacak ve devam edecektir.
Çarnegie Europe’un kıdemli uzmanlarından Thomas de Waal, bir podcast röportajında Ahval haber ajansına şunu söylüyor:
“Gelecekte beş on yıl içinde Türkiye, Azerbaycan ve Orta Asya’yı birbirine bağlayan ana koridor olma potansiyeli var. Yani bu Türkiye için büyük bir kazanç”.
Bu kazancı TC’ye bağışlayan Rusya ve TC ittifakıdır. 20 yüzyıl başlarında Bolşevik ve İttihat ve Terakki, daha sonra Bolşevik ve Kemalistler ittifakı nasıl ki savaş ve insanlık suçu işleyen Türk yönetimi aklayıp, soykırımlar üzerinde bir devlet bağışlayan Bolşevikler, şimdi de Rusya benzer bir politikayla dünya için tehlikeli olan İslami faşist Türk devletine yeni alanlar açmıştır.
Ermenistan devlet yöneticileri, Ermeni Taşnak örgütünün hatalarını tekrar ediyor. Kürd düşmanlığı gözlerini kör etmiş esas düşmanı görmüyor. Kürdlerin içinde bulunduğu koşulları görmeden, “cahil” algısıyla onların vatanına elkoyacağını düşünüyor. Mesela Laçin bölgesine girdiği zaman Kürdlere özerklik vererek bölgede korusaydı, bölgenin işgalcisi muamelesi görmeyecekti. Bölgenin meşru gücü olacaktı. Kürd ittifakı Ermenistan’a kazandıracaktı. Pan-Türkist emellerin önünde ancak Kürd Ermeni ittifakı durabilir. TC’nin kazanması halinde bu iki ulus yeniden daha katmerli soykırımlar yaşayacaktır.