Kürd Trajedisinin Komedyaya Dönüşmesinden Kürdlerin Hiç mi Rolü Yok?
Aso Zagros
16 Mayıs günü, Sykes-Picot Antlaşması tam 100 yılını dolduruyor. Bilindiği gibi bu gizli antlaşma 16 Mayıs 1916 yılında imzalandı ve 16 Mayıs 2016 tarihinde ise tam 100 yılını dolduracak
Ortadoğu ve Mezopotamya’nın en stratejik alanlarını kendisine yurt eden Kürdler, sistemli jenositlere ve milyonlarca şehide rağmen bölgenin en büyük halklarından biri olarak hala varlığını devam ediyor.
Kürd halkı bağımsızlığı ve özgürlüğü için dünyada eşine rastlanmayan büyük ve kanlı mücadeleler yürüttü, büyük bedeller ödedi ve hala da ödemeye devam ediyor
Fakat, Kürdistan siyasal coğrafyasında sonuç alıcı fazla değişim yok.
Tarih boyunca Kürdlerin neden kendi bağımsız devletlerini kurmadıklarına dair yapılan tartışmalarda genellikle 3 temel sebep gösterilir:
Dış Destek,
Kürd Birliğinin Yokluğu
Kürdlerin Kürd düşmanı devletlerle girdiği ilişkiler,
Birinci maddeyi şimdilik geçiyorum. Dış güçlerin Kürdlerin bağımsızlık özgürlük mücadelesine karşı Kürdistan’ı işgal eden sömürgeci güçlere her türlü desteği verdiğini biliyoruz. Bu konuda da bir hayli belge var.
Kürd Birliğinin Yokluğu Meselesi
Kürd birliğinin yokluğu ve Kürdlerin birbirleriyle kanlı savaşlarının tarihi yeni değil. Kürd siyasal coğrafyasında bu olay bir habitus ve kültürhaline gelmiştir. Türkler bizim coğrafyamıza ayak basmadan önce yani 9. ve 10. Yüzyılda Kürd Mirleri aktüel Kürdistan’ın çok ötesinde geniş bir alanda hakimiyetlerini sürdürüyorlardı… Şeddadiler, bugünkü Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ı kontrol ediyorlardı. Rewadi Mirliği Urmiye, Tebriz, Meraxe, Xoy, Salmas Merend ve Doğu Kürdistan’ın büyük bir alanının da hüküm sürdürüyorlardı. Hezbaniler Hewler ve çevresini, Hesnewi Kürd devleti, Dinewer, Hamadan, Kirmanşah, Nehawend, Brucird, Masnan, Asdabad, Şapurxwast, Samxan ve daha başka bölgeleri kontrol ediyordu. Merwaniler Amed ve Farqin dahil Kuzey Kürdistan’ın bir çok alanında hüküm sürdürüyorlardı. Bad’ın kendisi Musul savaşı sırasında öldürüldü. Enaz Mirliği Hulwan ve çevresinde hüküm sürüyordu. Yani daha fazla tabloyu genişletmeden şunu söyleyebiliriz ki bölgenin tüm stratejik alanları Kürdlerin elindeydi.
Bu Kürd Hanedanlıkları arasında dış düşmanlara karşı işbirliği yada federal bir sistem olmuş olsaydı Selçuklular asla Kürdistan’a giremezlerdi. Her biri tek başına Selçuklulara karşı koymaya çalıştı. Diğerleri hepsi seyirci kalıyordu. Selçuklular tek tek Kürd hanedanlıklarını tasfiye etti yada kendisine bağladı
Kürd Hanedanlıkları bir yandan birbirleriyle boğuşuyorlardı, diğer yandan ise kendi Mirlikleri içinde baba-oğul ve kardeşlerin iktidar savaşları içindeydiler. Hatta yüzyıllarca varlığını sürdüren hanedanlıklarını yıkmak için kardeşlerden yada oğullardan biri Selçukların yada Arapların safına geçebiliyordu.
Kürd Hanedanlıklarının yıkılmasında Kürdlerin kendi içindeki iç kavgaları ve iç düşmanlıkları önemli oynadı. El Umari haklı olarak Kürdleri tahlil ederken: “Kürdler sayılmayacak kadar çoklar. Fakat kendi içlerinde ateşli çelişkileri ve karışıklık var. Her kalkışları, içlerindeki çelişkilerden dolayı kesilir.. Eğer böyle olmamış olsaydı çevre ülkeleri kendi kontrolleri altına alırlardı. Fakat, kendi içlerinde söz birlikleri yok ve düşünceleri farklıdır. Kürdler sürekli bir birlerinin kanına giriyorlar. Tek bir reisleri de yok. Kürd kadınları kanlı göz yaşı döküyorlar” diyor.(Akt, Kamuran Aziz Abdullah, Hokarî Serhildan û ruxanî Mîrnîşînî Kurdîyekan Le Serdemî Ebbasîyan da, Hewler, 2012, sayfa 111)
Şerefxan Bitlisi de Kürdlerin bu durumunu görüyor ve bu konuda Osmanlı Tarihçisi Sadeddin’den şu alıntıyı yapıyor: “Kürdlerin her biri, dağ doruklarında ve vadi derinliklerinde tek başına ve özgür yaşamayı tercih ederek, keyfince ve münferit yaşama bayrağını kaldırır. Allah’ın birliğini ifade eden Müslümanlıktaki kelime-i şehadetten başka, onları birbirine bağlayan bir bağ yoktur” (Şerefxan Bitlisi, Şerefname, 1976, Sayfa 24)
Kürdistan’da var olan farklı din ve mezhepleri gördüğümüz zaman “kelime-i şehadetten” de birliği sağlayan bir unsur olmadığı açıktır.
Kürdistan’da yaşanan iç kavga ve iç savaşlara değinmek gerekirse yüzlerce ciltlik eserler yazmak gerekecek. Bir de Kürd bireylerinin ve Kürd aşiretlerinin çatışması eklenirse Kürd trajedisinin boyutları daha da vahim bir şekilde gözler önüne serilir. Kürd DENBÊJLERÎNÎN kan davaları söyledikleri STRANLARIN sayısı bile bilinmez. Hem de birilerini yada diğerlerini KAHRAMANLAŞTIRARAK seslendirilir. Her aşiretinin ve her meşhur ailenin Dengbêjleri vardı. Ben bu tip stranlardan yüzlercesini dinlemişim. Keşke bir Kürd “Kürd Stranlarında Kürdlerin İç Kavgası” üzerine bir çalışma yapsaydı.
Neyse konumuza geçelim. Kürd tarihinde yüzlerce yıl varlığını sürdüren bazı Kürd Hanedanlıklarının iç kavgalarından bazı örnekler vermek istiyorum. Bu örnekleri Osmanlı ve Safeviler dönemi ve sonrasına ilişkin vermeyeceğim. Bu örnekleri Abbasiler döneminde varlığını sürdüren Kürd Hanedanlıklardan vereceğim. Şerefxan Bitlisi bu Hanedanlıkların başında bulunanlara “Kürd Hükümdarları” diyor.
İlk örneği Şarezor ve Dinewer Hükümdarları olan “Hasanweyh”lerden vermek istiyorum. Hesenwehlerin tarihine girmeyeceğim. Sadace 1009 yılında başlayan Mir Bedir ile oğlu Hilal arasında yaşanan kavgaya değinmek istiyorum. Mir Bedir oğlu Hilal’ı çevresinden uzaklaştırıyor ve kendisini Samxan’a yönetici olarak görevlendiriyor. Yani bir nevi sürgün hikayesi. Hilal babası adına Şarezor’u yöneten Bin Mazi’ye saldırıyor, Bin Mazi’yi ve ailesini öldürüyor, mal ve mülklerine el koyuyor. Mir Bedir bu haberi alınca büyük bir askeri güç ile Şarezor’da bulunan oğlu Hilal üzerine yürüyor. Yapılan savaşta Mir Bedir yenildi ve geri çekildi. Daha sonra Hilal ise Bağdat yönetiminin saldırısına uğradı ve esir düştü. Mir Hilal belli bir hapiste kaldıktan sonra serbest kaldı ve çatışmada öldürüldü. Mir Hilal’ın öldürülmesinden sonra oğlu Tahir belli bir dönem yöneticilik yaptı. Baba, oğul, kardeşler ve torunlar arasındaki kanlı savaşlar neticesinden Heseweh Hanedanlığı güçten düştü ve sonuç olarak Hilal’ın torunu yani Tahir’in oğlu Bedir Dinewer ve Qumş yöneticisi olarak Selçuklu İbrahim Yenal’ın hizmetine girdi.
Ennaz Kürd Hanedanlığı içinde de iktidar kavgası çıkıyor. Ebu Şewk ile kardeşi Mühelhel arasında sorunlar çıkıyor ve süreç içinde kanlı çatışmalara dönüşüyor. Savaşı nedeni ise Ebu Şewk’ın oğlu Ebu Fethi bir Kürd kalesine saldırıyor. Bazı tarihçilere göre kalenin sahibi olan Mir’in eşi kalede direnişe geçiyor. Bazılarına göre ise o an kale de kimse yoktu. Sonuçta kalenin sahibi olan kadın Mir Mühelhel’e gidiyor ve kardeşinin oğlunu şikayet ediyor. Mir Mühelhel bir askeri birlikle kaleyi kuşatıyor ve Ebu Şewk’ın oğlu Ebu Fethi’yi tutuklayıp hapse attıyor.
Ebu Şewk bu haberi alır almaz oğlunu kurtarmak için bir askeri birlikle kardeşi Mir Mühelhel’in üzerine yürüyor. Yapılan savaşta Mir Şewk başarılı olamıyor ve oğlu da hapiste ölüyor.
Mir Şewk 1045 yılında vefat ediyor. Mir Mühelhel tüm Ennaz Hanedanlığını kontrol etmek istiyor. Fakat bu sefer Mir Şewk’in oğlu Said ona karşı tavır aldı. Sonuç olarak iç kavgalar neticesinden büyük oranda güçten düşmüş, dış saldırılara karşı kendisini koruyamaz duruma düşen Ennaz Hanedanlığı adına Mir Mühelhel 1051 yılında Selçuklu kralı Tuğrul Beye bağlılığını bildiriyor.
Aynı iç kavgalar Şeddadi Kürd Hanedanlığı içinde de yaşanıyor. Muhamed’in oğlu Mir Merzeban babasının ölümünden sonra Şeddadilerin başına geçti. Kardeşi Fazlun onun hükümdarlığını tanımadı. İki taraf arasında yapılan çatışmada Fazlun Mir Merzeban’ı öldürüyor. Savaş ve çatışmalar daha sonra çocukları tarafından sürdürülüyor. Uzun yıllar Bizans İmparatorluğu ile çatışan ve bazı savaşlarda da Bizansları yenen Şeddadileri iç kavgalar bir hayli zayıflatıyor. Her ne kadar Selçuklular döneminde iktidarlarını koruyorlarsa da bir çok alanda toprak kaybına uğruyorlar.(Daha fazla detay için Şeddadiler Üzerine yazdığım yazı serisine bakınız)
Rewadi Kürd Hanedanlığı, Hezbani Kürd Hanedanlığı ve Merwani Kürd Hanedanlığı içinde de benzer olaylar yaşandı. Rewadi Miri Mir Ebu Hicya ile kardeşi Merzeban arasındaki çatışma. Her ne kadar Mir Ebu Hicya kardeşini yeniyor ve tutukluyor. Merwani Kürd Hanedanlığı sırasında da Mir Nizameddin ile kardeşi said arasındaki kavgalar ve savaşlar.
Ben burada bu Kürd hanedanlıkların saflarında yaşanan tüm kavgaları değil, Kürdistan’ın dış saldırılarla karşı karşıya kaldığı bir döneme dair bazı örnekleri seçtim. Bu iç kavgalar beraberinden dış güçlerle ilişkiyi de beraberinden getiriyordu.
Kürdlerin Kürd düşmanı devletlerle girdiği ilişkiler,
Hesenweh Hanedanlığı içindeki çatışmalar yani Mir Bedir ile oğlu Mir Hilal arasındaki çatışmalar sırasında Mir Bedir Bağdat’tan askeri yardım istiyor. Bağdat, Vezir Faxir El Mülk Ebu Qalib komutasında büyük bir askeri gücü Hilal’ın üzerine gönderiyor. Hilal var olan askeri güce karşı koyamayacağını anlayınca Faxir El Mülk Ebu Qalib’e bağlılığını bildiriyor. Vezir kabul ediyor, fakat babası Bedir bu öneriyi reddediyor. Yapılan savaş sonucunda Hilal esir alınıyor ve Hilal’ın kalesinde bulunan tüm zenginlikler talan ediliyor. Heseweh Hanedanlığı güçten düştü ve sonuç olarak Hilal’ın torunu yani Tahir’in oğlu Bedir Dinewer ve Qumş yöneticisi olarak Selçuklu İbrahim Yenal’ın hizmetine girdi.
Ennaz Kürd Hanedanlığının iç çatışmaları sırasında yine dış güçleri yardıma çağırıyorlar. Mir Mühelhel ile Mir Şewk arasında yaşanan savaşta Mir Şewk Ela Eldewle’yi yardıma çağırıyor. Ela Eldewle büyük bir askeri güç ile Dinewer ve Şarezor’u işgal ediyor. Büyük bir talandan sonra halka karşıda katliamlar yapıyorlar. Mir Mühelhel 1051 yılında Selçuklu kralı Tuğrul Beye bağlılığını bildirmeden önce kardeşinin oğlu Said daha önce Selçukluların safına geçmişti.
Merwani Kürd Hanedanlığı sırasında ise Mir Nizameddin ile kardeşi Mir Said arasında yaşanan sorunlar neticesinden Said Selçuk Sultan’ı Tuğrul’a sığınıyor ve Selçuk ordusunu Amed ve Farqin üzerine getiriyor. Tuğrul Beyin Rewadi Hükümdarı Wehasuzan’ın yerine oğlu Memlan’ı getirmesinin altında da bu ilişki yatıyor. Bilindiği gibi Selçuklular biraz güçlendikten sonra iktidara getirdikleri Kürdleri de görevlerinden alıyorlar. Hezbanilerde de farklı bir durum yoktu. O kadar örnek var ki hepsini aktarırsam kitap yazmam lazım.
Daha aktüel bir örnek vermek gerekirse BABAN KÜRD MİRLİĞİ sırasında 5 kardeş 37 yıl boyunca iç kavgaya giriyorlar.
Xalid Paşa’nın 5 oğlu Suleyman, Ahmed, Muhammed, Mahmud ve Omer, tam 37 yıl boyunca (1746-1783) birbirlerine karşı iktidar savaşını yürütüyorlar.. Bu süreç boyunca kardeşlerin her biri bir çok defa İran ile Osmanlı devleti arasında saf değiştiriyorlar.
Kürdlerin kendi aralarındaki iç savaşı ve Kürdistan’ı işgal eden güçlerle Mir, aile, parti yada bölge çıkarı için girdikleri ilişkiler Kürd trajedisinin iki temel nedenidir. Sömürgeci güçler, hiç bir zaman Kürdlerin ulusal çıkarı için Kürdlere yardım etmedi ve etmiyor. Verdiğim örnekleri temel alırsak 1000 yıldan beri aynı hataları bıkmadan, usanmadan ve yılmadan hala tekrarlıyoruz. Kürdistan’ın aktüel durumuna baktığımız zaman Fars, Türk ve Arap sömürgeci devletleriyle girilen ilişkiler ve Kürd siyasi güçlerin kendi içinde kanlı bıçaklı oluşları kanlı tarihimizden ders almadığımızı açık bir şekilde gösteriyor. Kürd siyasi çevreleri birbirlerinden öldürdükleri insanları kendi parti ve çevrelerine birbirlerine karşı “Düşmanlık Kollektif Hafızası” haline getirmişler. Ama, buna karşı Kürdistan tüm parçalarının her karış toprağını kan gölüne çeviren Türk, Arap ve Farslara karşı “Ulusal Kollektif Hafıza” canlı tutulmuyor. Eğer, bu hafıza canlı tutulmuş olsaydı Kürd partilerinin Türk, Arap ve Fars devletleriyle var olan ilişkileri bu kadar kolay olmayacaktı. Arap, Fars ve Türk devletinin Kürdlerle girdikleri ilişkiler Kürdleri bölmek içindir. Kürdlerin bugün tek bir cephe de birleşmemelerinin esas nedenlerinin başında bu kirli ilişkiler geliyor. Kürdler bugün yine Kürdistan tüm parçalarında can veriyor, kan veriyor. Eğer 40 yada 50 milyon Kürdün temsilcileri arasında asgari bir program çerçevesinde birlik olsaydı, Kürdistan’da hala bu vahşet yaşanır mıydı?
3 gün içinde Sykes- Picot Antlaşmasının 100. Yılı tamamlanıyor. Biz Kürdler yine devletsiz, yine Arap, Fars ve Türklerin insafına kalmışız.