Almanya‘da Mesut Özil karşı yabancı düşmanlığı varmıydı?
Almanya milli takımında fotbol oynayan Mesut Özil geçenlerde Almanya Milli Takımından istifa etti ve Almanlar’ı Rasist olmakla suçladı. Seçim arifesinde gidip Erdoğna ile resim çekmesi Almanya’da büyük tepki yaratmıştı. Aslında bu olay konuşulmaya bile değmez fakat Türkiye devletinin tutumunu ve Almanya’da yaşayan bazı Türk faşitlerinin tutumunu ele almak için konuya değinmek gerekiyor.
Her seçimde Türkiye devletinin Avrupa’nın göbeğinde mitingler düzenlemesi, haklı olarak Avrupa’lıları rahatsız etti. Sonrasında Erdoğan’ın ve başka Türk politikacılarının Aprupa’da miting yapmalarını yasaklandı. Bunun üzerine Türkiye devleti Mesut gibi 2. Veya 3. Generasyondan gençleri seçim propogandası için kullanmaya başladı. Ne Mesut nede öbür geçlerin çoğunun Türkiye’deki toplumsal yaşamdan ve Kürt politikasından haberleri ya yok yada olduğu halde ses çıkarmıyorlar. Fakat Türk toplumunu iyi tanıdıkları söylenemez. Avrupa’da büyüdükleri için olaylara onlar gibi demokrat bir gözle bakmaları gerekirken, Türkiye devletinin onlar üzerinde bıraktığı milliyetçi ve faşist propoganda etkisi yüzünden, olaylara yalniş bakıyorlar. Türk devletinin ve kendi anne ve babalarının yanlış bilgilerini taşıyorlar. Avrupa’da yabacı düşmanlığı elbette var. Almanya’da ve Avrupa’da Naziler hergeçen gün güçleniyorlar. Elbette bunlara karşı çıkmak ve mahkum etmek gerekiyor.Bunlar sadece Türklere değil bütün yabacılara karşıdırlar. Fakat Almanya’da yabancı düşmanlığı Türkiye’de oldupu gibi bir devlet politikası değil. Almanya’daki yabancı düşmanlığını Türkiye’nin Kürtlere yaptığının yanında deve kulağı bile olamaz. Mesut ve onun gibi Almanya’da yaşayan Türklerlerin bunu bilmemeleri imkansızdır. Avrupa’dayaşayan Türklerin % 80’i Kürtleri düşman olarak görüyorlar. İnsan haklarının, basın özgürlüğünün, grev hakkının, dil ve din özgürlüğünün, Eyaletlerin ve Kantonları (her eyalet ve kanton’un bir hükümeti var) olduğu Avrupa’da yaşayan bu insanlar, nasıl oluyorda hala kürt düşmanıdırlar. Avrupa’nın birçok ülkesinde Kürtlere karşı oluşturdukları örgüt ve dernek içinde örgütlenmişler. Avrupa’ya işçi olarak gelip para kazanan birçok Türk, hala “Adriatikten Çin sedine” kafatası ile yaşıyorlar. Demokratik bir ülkede yaşayıp Diktatörlüğün ve Kürtler üzerindeki baskı ve katlimaların sürdüğü kendi ülkelerine ses çıkarmamak insan haklarıyla ve demokrasi ile kadar bağdaşıyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde Türkiye seçimlerinde AK Partiye en çok oy çıkması sonucu, Avrupalılar şunu sorgulamaya başladılar: “Burada demokrasiyi yaşayıp, Türkiye için diktatörlük isteyenlerin burada yeri yok. Gitsinler orada diktatörlük altında yaşasınlar!”
Austurya’da ilginç bir olay yaşandı. Austurya’da çifte vatandaşlık yasaktır. Seçimde kullanılan oyları gözönünde bulunduran Austurya’lı yetkililer, kendi vatandaşları olan binlerce Türkün aynı zamanda Türkiye vatandaşıda olduklarını tespit ettiler. Bunu üzerine şu kararı aldılar. “Austurya vatandaşı olan bütün Türkler, Türkiye vatandaşı olmadıklarını ispatlayacaklar.” Ertesi gün binlerce Türk, Viyana’da Türkiye Elçiliğinin önünde kuyruk oluşturarak sözde canlarını vermeye hazır oldukları Türkiye vatandaşlığından çıkmak için kuyruk oluşturdular. Konu iş, Euro ve Austurya vatandaşlığı olunca Vatan para etmiyor. Geçen hafta İtalya’da tatilde Austuryalı bir kadınla sohbet ederken haklı olarak şunu söylüyordu: “Kocam Türk ve her zaman Kürtlere küfür ediyor. Bende her zaman onunla tartışıyorum. Biz Avrupa’lılar, Türkiye devletinin Kürt kentlerini, köylerini, ilçelerini nasıl bombalayıp yerle bir etiğine tanık olduk. Cizre’de oğlu öldürüle ananın oğlunun ceseti çürümesin diye derin dondurucuda nasıl sakladığını, insanların bodrumlarda nasıl yakıldıklarına tanık olduk. Tüklerin bazıları ülkemizde çalışmadan sosyalden geçiniyorlar, kadınlarımızla yaşıyorlar, hertürlü sosyal haktan ve demokratik ortamdan yararlanıyorlar. Fakat sandığa giderken Türkiye’de diktatörlük istiyorlar. Camiye gittikleri zamanda bizi kafir ve yokedilmesi gereken insan olarak görüyorlar. Bizim buna karşı çıkmamız ırkçılık değildir.”
Kadın bu açıklarında haklıydı. Sadece Türkler değil Müslümanların çoğu Avrupa’da bu düşüncededirler. Özellikle Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Avrupa’daki camileri ve cami hocalarını finanse etmeleri, Avrupalıları endişelendirmektedir. Çünkü hala reforme olmayan islam dini nedeniyle hocalar camilerde cihad propogandası yapıyorlar. Birçok camiden İŞİD ve El-Kaide’ye çok sayıda militan gönderildi. Ayrıca Avrupa’daki türkçe ögretmek için açılan devlet destekli okularda, çocuklara Osmanlı tarihi ve Türk faşizmi öğretiliyor.
Türkiye devletinin Kürtlere yaptığına Mesut Özil ve onun gibilerinin bir defa olsun karşı çıktığına şahit olmadık. Neden Alman vatandaşı olan Mesut Özil ve öbür Türk fotbulcular,barış için mücadele eden Kürt fotbulcu Deniz Naki’ye yapılan haksızlıklara ve silahlı saldırıya karşı çıkmadılar. Almanların rasistliğine karşı çıkan, Türkiye’nin Kürtlere karşı uyguladığı faşist katlimalarada karşı çıkması gerekiyor. Türkiye devleti, Austurya başbakanı Sebastian Kurz için Türk düşmanı tanımlaması yapıyor. Kurz sağcı olabilir, fakat gazetecileri ve Türkleri cezaevine atmıyor, işkence yapmıyor, öldürmüyor ve sınırdışı etmiyor. Sağcı Sebastian Kurz, Türkiye’de kendisine sosyal demokrat diyen birçok kişiden daha demokrattır.
Avrupa’da yaşayan Türklerin bu çifte standattan vazgeçmeleri gerekiyor. Kendi faşistlerini savunup başkaların faşistlerini eleştirmek, açıkça faşizmi savunmaktır.