Talan Edîlen Kürd Kültür Mirası: Sorewerdîler ve Şarezorîler(1)
Aso Zagrosi
Kürd ve Kürdistan gerçekliğini yok etmek isteyen sömürgeci güçler, bir yandan Kürdlere ve Kürdistan coğrafyasına karşı fiziki jenositlere yaparken, diğer yandan Kürdlerin “tarihsel Kürdlük bilincini” yok etmek için buldukları tarihsel belgeleri yok ediyorlar, kontrollerinden kaçan Kürdlere ait ne varsa sahip çıkıyorlar.
Aktüel olarak geçmiş tarihe ilişkin Türk, Arap ve Farsların siyasal tarih, edebiyat ve felsefe alanında yaptıkları araştırmalara baktığımız zaman bu çevreler sadece Kürdistan’ı işgal etmek ve parçalamakla kalmamış, Kürdlere ait ne kadar değerli şair, felsefeci, politikacı, askeri komutan ve din alimi varsa hepsine sahip çıkmışlar.
Türk, Arap ve Farslara yönelik araştırmalar yapan bir dizi Doğu ve Batı Avrupalı araştırmacı ise Kürd tarihi şahsiyetlerini Arap, Fars ve Türk literatürü çerçevesinde ele aldıklarından dolayı, büyük oranda Kürdlerin tarihini bu halklara mal etmişler.
Kürd yurtsever çevreleri de Kürdlerin büyük bir halk kitlesi olarak devletsiz oluşları ve soykırımlara uğramaları gibi reel verilerin tarihsel sorumluğunu “Kürdler için ne yaptılar ki?” diye bir dizi tarihsel Kürd şahıslarına karşı negatif tutum içinde oldular. Kürd Mîrlerine karşı, tarihi Kürd din alimlerine, Selahaddin Eyubi gibi politikacılara, Arapça ve Farsça yazan Kürd şair, tarihçi ve felsefecilerine karşı bu yaklaşımı görüyoruz. Yüzyıllar ve hatta bin yıl öncesi Kürdlerde “Kürdlük bilinci” aramak ve bulmayınca reddetmek beraberinden ciddi bir tarihsel boşluk getiriyor. Bundan dolayı bir dizi Kürd siyasal yapılanmaları Kürd örgütlülüğü ve hatta Kürd ulusal bilinci sürecini kendileriyle başlatıyorlar.
Kürd tarihi ile ilgili araştırmalar, daha çok Kürd bireylerinin kişisel çabaları üzerine şekillendiğinden dolayı , Kürdlere ve Kürd tarihine dair yapılan çarpıtmaları derli toplu ortaya koymak çok zorlaşıyor.
Bugün biraz Kürdlerin eski tarihine gitmek istiyorum. Kürdlerin hiç bir eserlerini çevirmedikleri , dünya arenasında insanlığın ortak mirası kabul gören ve eserleri hakkında dünyanın farklı dillerinde yüzlerce akademik çalışmaların yapıldığı Sorewerdîler ve Şarezorîler üzerine duracağım.
Sorewerdîler derken ilk akla gelen “Şêxê Şehîd”, “Şêxê Îşraq” ve Ebu l Futuh” olarak adlandırılan dünyaca tanınan Kürd din alimi, felsefecisi ve “Ronahî Dibistan”in kurucusu Şahabeddin Sorewerdî, Şêx Ebu Necib Ziyaddin Abdulkahir Sorewerdi, Şêx Ebu Hafiz Omer Şahabeddin Sohrewerdi gibi alimlerden söz ediyorum. Bu Kürd şahsiyetleri bundan yaklaşık olarak 1000 yıl önce yaşamışlardı ve yüzlerce eserleri günümüze kadar ulaşabildi. Bilindiği gibi Şêx Ebu Necib Ziyaddin Abdulkahir Sorewerdi ve Şêx Ebu Hafiz Omer Şahabeddin Sohrewerdi akrabalar, ilki Sorewerdi Tarikatının temelini atmış, ikincisi bu tarikatı tüm bölgeye yaymıştır. Şerefxan Bedlîsî, Bitlis Beylerini Sorewerdi Tarikatına bağladığını biliyoruz. Mesela Şerefxan: “ Araştırmacıların kutbu, incelemecilerin kanıtı, şeriatın durumunun koruyucusu, tarikat adamlarının önderi olan Şêx Ammar Yasîr. Bu Şêx Ebu Necibeddîn El Suhrewerdî’nin müritlerindendi” diyor.
Şerefxan yazısının devamında ise Îdrîsî Bîtlîsî’nin babası olan Mevlana Husameddin Bitlisi’den söz ederken“Tasavvuftaki tarikatı Şeyh Ammar Yasir’e ulaşır. Riyazet ve nefsiyle yaptığı mücadele ile tarikatta kemal derecesine erdikten sonra tasavvufta güzel bir yorum kitabı yazmıştır” diyor.(Şerefxan Bitlisi, Şerefname, sayfa 391-392)
Şêx Ammar Yasîr, Şêx Ebu Necibeddîn El Suhrewerdî’nin müridi olduğuna göre Mevlana Hüsameddin Bitlisi ise ona bağlıysa Sorewerdi Tarikatına bağlı olduğu ortaya çıkıyor.
Şarezorilerde Sorewerdilerden farklı değil, Şarezor kökenli yüzlerce Kürd kökenli din, felsefe ve diğer alanlarda eserler veren , hatta yedinci ve sekizinci yüzyılda Hıristiyan dininin yayılmasında önemli rol oynayan eserler veren Cebrail ve Yusuf Şarezori gibi şahsiyetlerde söz konusudur. Şarezor’un yetiştirdiği en büyük alim ve felsefecilerden biri de Şemseddin Şarezorî dir.
Ben bu kısa makalede tüm Şarezor ve Sorewerd alimlerinin üzerine duracak değilim. Zaten böyle bir şeye de imkan yok. Bu yazıda iki Kürd alimi üzerine duracağım. Biri din adamlarının teşviki üzerine Selahaddin Eyubi tarafından öldürülme emri verilen “Şêxê Şêhîd” yada “Şêxê Ronahî” olarak bilinen Şêx Şehabeddîn Sohrewerdî, diğeri ise kendisi ile aynı dönem yaşıyan ve Sohrewerdi’nin öldürülmesinden sonra Ronahî Medresesini sürdüren, yaşamını kaleme alan, dünya felsefe ve düşünce adamlarının ansiklopedisini yayınlayan Şêx Şemseddîn Şarezorîdir.
Araplar ve Farslar Kürd asılı bir çok şahsiyet gibi Şêx Şehabeddîn Sohrewerdî ve Şêx Şemseddîn Şarezorî’nin sadece eserlerine değil, etnik kökenlerine de sahip çıkıyorlar. Bu konuda bir hayli “eser” vermişler.
Konumuza girmeden önce kısaca da olsa Sorewerd ve Şarezor yerleşim alanları üzerine durmak istiyorum. Eski tarihçiler bu yerleşim birimleri hakkında ne düşünüyorlar? Bu yerleşim birimlerinde Araplar ve Farslar mı yoksa Kürdler mi ikamet ediyorlardı?
SOREWERD ve ŞAREZOR
Nuseybin asılı gezginci, tarihçi ve coğrafyacı İbn Hewqal seyhatını 943 yılında Bağdat’ta başlıyor. Arapça yazdığı “Suretu Erz” adlı sefernamesinde Sohrewerd ve Şarezor Cibal (o dönem Kürdistan için kullanılan bir terim) şehirleri olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “ Sorewerd, Şarezor gibi aynı düzlem de bulunuyor. Çok verimli ve bereketli bir şehirdir. Sorewerd halkının çoğu Kürd ve daha önce Harici dinine bağlıydılar. Bazıları göç ettiler bazılarıda vatanperwerlikten dolayı kaldılar. Her iki şehir(Sorewerd ve Şarezor)in çok sağlam kaleleri var.” diyor.
İbni Hewqal bir dizi şehiri ve yerleşim alanlarını tanımladıktan sonra “Şarezordan Amede, Azerbeycan’dan Cizre’ye Musul nahiyelerinden 30 yada 40 frseq düz arazidir.. Bu dağlık kesimlerinin halkı Kürd, Hamidiye, Lariye ve Hazbanilerdir. Şarezor ve Sohrewerd Kürdlerinin devamıdır.” diyor.
İranlı gezginci ve coğrafyacı Ebu İshaq İbrahim İstexri 957 yılında gezisine başlıyor. Sefernamesinde bu iki Kürd şehri hakkında şöyle yazıyor: “ Şarezor, küçük bir şehirdir. Sohrewerd gibi orada da Kürdlerin iktidarı var. Bu iki şehir Kürdlerin elindedir.” diyor.( Mehemed Hîcazî, Şûnasî Olî û Felsefî Netewî Kurd, 2012 Silêmanî, sayfa 169-170)
Devam edecek
22. Nisan.2016
Aso Zagrosî