Skip to main content
okuma zamanı
dakika
okunmuş

Yeni Yıl, Kürdler ve Hıristiyanlık

Sun, 09/11/2016 - 17:18
1 comment

Yeni  bir yıla  girerken   herkes  kendine  göre  dostlarına,    çevresine, ailesine   ve  eğer  bir  kurum, devlet ve  parti ise    ilişkide    olduğu insanlara  yeni  yıl  mesajını  verir.

Aslında  biz  Kürdlerin  ve  diğer  İrani  halkların  Yeni Yılı    Newrozdur.

Fakat,  ne yazık ki    21 Mart Newroz  kutlamaları  dışında    Newroz’un    içeriğine  pek  sahip    çıkmıyoruz.

Doğu ve Güney  Kürdistan’da   bazı gazeteler  dışında    kimse  Newroz ile başlayan takvimi  uygulamıyor.

Zaten  uygulama   şansı da  yok.  Newroz  ile  başlayan  bir takvimi  uygulamak  için    devlet sahibi  olmak gerekiyor,   kültürlü, bilinçli ve  tarihine  sahip  çıkan  bir   toplum gerekiyor.

Biz  Kuzey  Kürdleri    Türk  Cumhuriyetinin   dayatması  neticesinden    Miladi Takvimi   içselleşerek    uygulamaya  başladık.  Zaten   Türk  Cumhuriyeti  öncesi  de  kendi takvimimizi  uygulamıyorduk.

Miladi  Takvimi’nin     oluşturulması  ve tarihçesi üzerine   bir hayli tartışmalar var.   Bazıları  bu takvimin  tarihçesini   Mezopotamya  halklarının bazı geleneklerine  bağlıyor.  Bazıları  ise  Roma  İmparatorluğu  döneminde   bazı  geleneklerin   Hıristiyanlıkla  birleştirilmesi yada  adapte edilmesi  neticesinde  oluştuğunu  söylüyorlar.

Sonuç  olarak bu  takvimin   tarihsel  boyutu   ne  olursa  olsun,  bugün    ciddi bir  Hıristiyanlık  damgasını   taşıyor.   Aslında   Yılbaşının  tarihsel  boyutlarına  indiğimiz zaman  çok  farklı  gerçeklerle  karşı karşıya  kalıyoruz. Fakat,   tarihsel  süreç  içinde   Hıristiyanlık   başka  gelenekleri de  absorbe  ederek  rengini vermiştir.  Böyle bir tespiti  yapmak  için fazla  uzaklara   gitmeye gerek yoktur.  Aralık  ayının   sonu ve  Ocak ayının başlarında  sokaklara  çıkmak  yeterlidir.  

Aslında     ben burada   Yılbaşı  yada   Miladi  Takviminin  tarihi  üzerine  durmak  istemiyorum.   Kısa  da  olsa    Kürdler ve   Hıristiyanlık  ilişkisi   üzerine   kısa  bazı notlar  düşmek  istiyorum.

 

KÜRDLER   VE  HIRİSTİYANLIK

 

Hıristiyanlığın   ilk yayıldığı  ülkelerden  biri de  Kürdistandır.   Tarihi  bir  dizi kaynak   geniş bir  şekilde   bu gerçekliği  dile getiriyorlar. Fakat  ne  yazık ki,    Kürdistan’ın  aktüel  durumunu mercek  altına  aldığımız  zaman   pekte   Hıristiyan Kürdlere  rastlanılamıyor.

Bu   reel durum  ise    ister istemez    Kürdlerin   bilincinde  Kürdlerin tarihinde   böyle  bir  sürecin  yaşanmadığı  imajını veriyor.

Aslında   Kürdlerin   Hıristiyanlıkla   ilk  buluşması  Hz. İsa’nın  dünyaya  gözlerini    açtığı   döneme   denk geliyor.

 Fransızların  “ Le Roi Mage”,  Almanların  “Heilige  Drei Könige”,   İngilizlerin  “Biblical Magi”,  Farsların  “Se Mokh”  ve   Türklerin  “Müneccimler”  dedikleri      tarihsel   olayın   Kürdlerle doğrudan    ilişkisi var.

Fakat,  Kürdlere  ve   Kürdistan tarihine   ilişkin  bir  dizi  çarpıtmalar  gibi    bu  hususta da    ciddi   çarpıtmalar var.

Bu  konuyu  ilk gündeme getiren  Mattadır.    Matta  İncil’inde   Μάγοι ἀπό ἀνατολών (Mágoi apó anatolôn)  Doğu’dan  gelen  Magiler/Majlar” dan  söz ediyor. Kürdler ve Hıristiyanlık

Yünanlıların  “Magoi”  dedikleri   Med  İmparatorluğunun   kuruluşundan   yer alan     aşiretlerden biridir.  Yünan  tarihçileri ve  çoğrafyacılarından  Herodot,  Strabon  ve  Philo von Alexandria   yanında   bir dizi   doğu  tarihçileri de   bu Med  aşiretinden  geniş  bir şekilde    sözetmektedir.    Maglar/Majlar  Med, Part ve  daha  sonraları  Sasaniler  döneminde  de   Zerdüşti   dininin    din adamlarıydılar.  Bir  çok  tarihçi   Mag/Majların   sadece    dinsel  görevlerle yetinmedikleri ve  aynı zamanda     Şah/Kral   yapan  bir  konuma   sahip  olduklarını   yazarlar.  Bunun  için  fazla   bir şey  söyleme gerek  yok.    Tarihte  ilk defa (Kardoxi,   Gordyene vs  Kürd yapılanmalarını  bir kenara bırakırsak)  Kürd  Hanedanlığı   olarak  adlandırılan    Sasaniler    dönemine   bakmak  yeterlidir.(Sasanilerin  Kürdlüğü üzerine  yazdığım  makaleye bakabilirsiniz)

Bilindiği gibi   Hıristiyan  alemi de  Müslümanlar gibi  kutsal  kitapları   ulusal  dillere  çevirmeye karşıydı.

Protestan   Hareketinin   öncülerinden  Martin  Luther   İncili  Almanca’ya  çevirirken  “Μάγοι ἀπό ἀνατολών”  Doğudan  gelen Magileri  Die Weisen aus dem Morgenland“(Doğu’dan gelen  bilge  insanlar) olarak   çeviriyor.

İncili   Türkçe’ye çevirenlerde   Magileri    “Doğudan gelen yıldızbilmcileri”   olarak  çeviriyorlar.  Şöyle ki:

“İsa’nın Kral Hirodes devrinde Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Yeruşalim’e gelip şöyle dediler: “Yahudiler’in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük ve O’na tapınmaya geldik.”

 

 

Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu. “Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır:

 ‘Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem,

Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin!

Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder

Senden çıkacak.’

 

 

Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. “Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım” diyerek onları Beytlehem’e gönderdi.

 

 

Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. Sonra gördükleri bir düşte Hirodes’in yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkelerine başka yoldan döndüler.” (http://incil.info/kitap/Matta/2 )

 

Burada   ciddi  bir   çarpıtma  olduğu açık.   Çünkü,  Magiler  termolojisinden  kaçınarak   “Yıldızbilimcileri” yada   “bilge  insanlar”  kavramlarını  kullanmak    Hz. İsa’nın   doğumunu  haber  alan  ve Beytlehem Kenti’ne  giden   insanların   orjinini  gizlemektir.  Yoksa   her tarafta   “yıldızbilimcileri”  ve  “Bilge insanlar”  Beytlehem Kenti’ne  gidebilirler.    İncil’in  İngilizce çevirisinde   Doğu’dan  giden  insanlara “Mugan/Magie” ve  Arapça  çevirisinde  ise  “Mecusiler”  diyor. Zerduşti  Majları   kendi  dönemine  göre   çok  ileri bir kültüre sahiptiler.    Onlar  hem  bilge  insanlar ve  hemde   Yıldızbilimcileriydi.  Bugün  Avrupa  dillerine   farklı şekillerde  giren  “Magie” (Büyü)  kavramıda   Med Magilerinden  kaynaklanıyor.  Eski  Yünanistan  üzeri  Avrupa  dillerine  girmiştir.

Kürdler

Yukarıda  aktardığım gibi  Matta’nın  İncil’inde   “Doğu’dan giden Magilerin”    kaç  kişi    olduğu   yazılmıyor.  3.yüzyıl da  Kilise  yetkililerden  Tertullian   Doğu’dan  gidenleri “hemen hemen  Kral  gibi  olduklarını” yazıyor.  6. Yüzyılda   ise  Beytlehem’e  gidenlerin  Kral  olduklarını  ve isimleri   Caspar, Melchior ve Balthasar olduğunu  Kilise  çevreleri   kayd altına aldılar.  Bu  isimler   Suryani ve  Ermeni  Kiliseleri tarafından  ise  fark şekilde  kayd altına  alınmıştır.

Doğu  geleneğine  göre   Magilerin  sayısı  12  dir ve  isimleri  şöyle kaydaltına  alınmıştır.

 

1)Zarawend Kurê  Retîn,

2)Hurmiz  Kurê Sentrok,

3)Kustseb  Kurê  Kendo,

4)Arteşek Kurê Mîhrwek,

5)Zaruwend  Kurê Werar,

6)Aryawo Kurê  Xusrew,

7)Ardexşîd Kurê  Xulyat,

8)Agdenmûn  Kurê Şîşon,

9)Mîhrwek  Kurê Xuhem,

10)Eşîdîş  Kurê  Sîxun,

11)Saldux Kurê  Bîldan

12)Merdox  Kurê   Bîl(Aram Dawud,  Mêjûy Kilêsay Kurdî,  le  serdemî  Sasanîyekan  da,   sayfa  21-22)

 

Suryanî/Keldanilerin anlatımlarına  göre   12   Magi/Maji    Pers  ülkesinden   Hah’a  geliyor. (Hah    Tur Abbidin’in merkezi ve  bugün  küçük bir köy) Hah’da   9  Magi kalıyor ve  3   kişi    Beytlehem’e  gidiyor.  3 Magi   geri  döndüklerinde  beraberlerinden   Hz. İsa’nın   bir elbisesini  getiriyorlar.  Fakat,  12  Maginin her biri   elbiseye  sahip  olmak  istediğinden  dolayı anlaşamıyorlar.  En  sonunda  HAH’da   elbiseyi  yakıyorlar.  Elbisenin  yakıldığı yerde    bir  Kilise var.   Magilerin her biri   elbisenin   külünden bir parça almak  isterken,    kül   üzerinde   İsa ve Meryem’in   resmi  olduğu  12   altın  madalya  buluyorlar.   Magiler    bunu  bir mucize  olarak  değerlendiriyor ve   Hah  Kilisesini  inşa  ediyorlar.

 

Mitoloji, efsane  ve  daha  sonra  uydurulan   hikayeleri ve  yanlış  tercumeleri  bir  kenara  bırakırsak     Matta  İncil’inde   açık  bir  şekilde  Beytlehem’e     gidenlerin    Magiler  olduğunu  yazıyor.  Magilerinde   kim  olduklarını   biliyoruz.

Eğer   Matta’nın   İncil’ine    inanılırsa      Kürd Magilerinden  bazıları      Hz. İsa’ya    ilk  iman  eden    insanlardır.

Yeni Yıl, Kürdler ve Hıristiyanlık-Kürdistan Kraliçesi Helena (2)

Hz. İsa’nın   doğumundan önce  gelişini  Zerduşti   Majlar/Magların   haber aldıklarını, Beytlehem’e  gittiklerini ve   Hz. İsa’ya  bağlılıklarını   bildirdiklerininden  dolayı    onları “ İlk Hıristiyanlar”    olarak  değerlendirmek  gerekiyor.

Zerdeşt Peygambere   bağlı kesimlerin  dinlerini  değiştirerek  başka  dinlere  geçişleri     sıkça   yaşanan  bir  olaydı.

Bunlardan   biri de   Museviliğe  geçen  Helena  dır.Helena

 

KÜRDİSTAN  KRALIÇESİ   HELENA

Helena’nın   yaşamından   ilk  ve  geniş bir şekilde   söz  eden  tarihçi  Flavius Josèphedır (M.S  37  yılında  Kudüs’ta  dünyaya geldi ve  100 yılında   Roma’da  vefat etti)

Hélèna, Adiabène (Kurdistan) Kraliçesi  olarak   biliniyor.  Adiabene     bugün   Güney  Kürdistan’ın  başkenti  olan Hewlêrdir.

Flavius Josèphe, Antiquites  Judaiques  adlı  eserinin   20.kitabında   Adiabene Kraliçesi Helena ve  oğlu İzates, Museviliğe  geçişlerinin  tarihi ve   Kudüs’a   yolculuk başlığı   altında   irdeliyor.

Flavius Josèphe’un anlatımına  göre    Monobaze    Adiabene  Kralıydı ve  Bazaios lakabıyla  tanınıyordu.  Kral  Monobaze    bacısı  Helena’yi  seviyor ve onunla evleniyor.    Monobaze  ile  Helena   bir gün  yatarken, Monobaze  elini  Helena’nın  karnı  üzerine koyuyor ve ansızın “ elini  kaldır, cenini   rahatsız etme onun mutlu bir gelecek bekliyor” yönünde bir  ses  duyuyor.   Monobaze    bu duyduklarını  Helena’ya anlatıyor.   İkisinin  bir  oğlu  oluyor ve  ismini   İzates   koyuyorlar.(bazı  kaynaklarda  Yazates)  Helena  ile  Monobaze’nin  daha önce   Monobaze adlı erkek bir  çocukları  vardı.  Monobaze’nın  başka  kadınlardan da   erkek  çocukları vardı.   Monobaze  var  olan   çocukları  içinde   en  çok sevdiği  ve yakın  olduğu   oğlu   İzate/Yazattır.  Bu  durum  ise   ister istemez    kardeşler arasında  sorun olmaya başlıyor , kıskançlığa ve   İzate/Yazate  karşı  kin beslemelerine  neden  oluyor.    Kral  Monobaze   durumun farkına  vardığından  dolayı  İzate/Yazate’nin  başına  bir  şey  gelmemesi için  onu   Spasine (Antakya) Kral’ı    Abennerigos’un yanına  gönderiyor.   Abennerigos       İzate iyi karşılıyor ve   kızı Symacho’yla  evlendiriyor.

Adiabene  Kral’ı   Monobaze   artık  çok yaşlı  olduğundan dolayı ölmeden  önce    oğlu İzate    görmek  istiyor.  İzate/Yazate   babasını görmeye  gidiyor.  Kral  Monobaze   kendisine   Charrhes  (Haran)  ülkesini  veriyor.    İzate/Yazate’ın  daha  sonra  Nuseybin’I aldığını  aynı yazardan  öğreniyoruz.   İzate   babasının  ölümüne    kadar   Haran’da   kalıyor.

Kral   Monobaze’nin  ölümünden  sonra    Kraliçe  Helena    Adiabene  İmparatorluğuna  bağlı   tüm  devletleri, Satrapları   ve  askeri  komutanları    toplantıya  çağırıyor.

Kraliçe  Helena   gelen misafirlere  yaptığı konuşmada :  “ Benim   eşim   İzate/Yazate’in  onun yerine  geçmesini  istiyordu ve  ben  sizin kararınızı bekliyorum” diyor.Helena

Davetliler   Kraliçe   Helena’nın    isteğini  Kabul ediyorlar ve  kendisine  İzate/Yazate’ın    huzur  içinde   ülkeyi  yönetmesi için   diğer  kardeşlerini      öldürülmesini  öneriyorlar.   Kraliçe  Helena    kendilerine  İzate’yi seçtiklerinden   dolayı kendilerine  teşekkür ediyor. Fakat,  İzate’nin   kardeşlerinin  öldürülmesi  meselesini   İzate’nin    karar  vermesi gerektiğini   kendilerine   söylüyor.  Bu arada   İzate’nin  kardeşlerini tutukluyorlar ve  İzate’nin  gelişini  bekliyorlar.  Helena   İzate’nin  gelişine kadar   geçici  olarak   büyük kardeşi   Monobaze’yi   tahta  çıkarıyor.

İzate,  Spasine (Antakya) Kral’ı    Abennerigos’un  sarayında  olduğu  zaman     saray  ile    ilişkisi olan    Ananias   isminde  bir  Yahudi  tucar var.   Bu   tucar    İzate  ile  ilişkiye  geçiyor ve onu    Musevi  dinine  geçmeye  ikna  ediyor.

Kraliçe   Helena  ise   oğlundan  bağımsız   Nusaybinli   bir Yahudi  din  adamı  tarafından    Museviliğe  geçme  konusunda   ikna  ediliyor.

İzate  Adiabene  döndüğünde    kardeşlerinin   tutuklandıklarını ve  zincire  vurulduklarını  görünce  rahatsız  oluyor.  İzate   kardeşlerini  zincire vurma  yada    öldürme   yerine    tehlikelerden   korunmak amacıyla  bazıları   rehin  olarak   Roma  İmparatoru  Claude,  bazılarını  ise   Part Kral’ı   Atabane  gönderiyor. ( İzate   Helena’dan   olan   kardeşlerini  değil, başka  kadınlardan   olan   kardeşlerini  gönderiyor.)

Kral İzate/Yazate   annesi  Kraliçe  Helena’nın    Musevi dininin  geleneklerine   yaşadığını  ve  bununla   mutlu  olduğunu  görünce   sünnet  olup   tümden    Musevi  dininin   kurallarına  göre  yaşamak  istiyor.  Bu isteğini  Kraliçe  Helena’ya  açıyor.   Kraliçe  Helena    oğlunun  bu  isteğini var gücüyle  reddediyor.  Gerekçe  olarak ta  kendisine  bağlı  halkın  yabancı  bir  dinden  olan  bir kralı  Kabul edemiyeceğini söylüyor.

İzate,  annesinin  bu tutumundan  sonra  kendisini   Musevi dini  konusunda  ikna eden  Ananias’a   durumu açıyor.   Ananias    Kraliçe Helena’nın   tutumunu  doğru buluyor.   Ananias    İzate’ye    sünnet  olmadan da   dinin  kurallarına  göre  yaşana bileceğini,  eğer   dediklerini  dinlemese  kendisini terk edeceğini  söylüyor.  Çünkü,  böyle  bir durum  herkesin  hayatını tehlikeye  sokar. O  dönemler    Galile’den   Eleazar    adından  biri   Hewler’e  geliyor.    Eleazar    Musevi  dini  konusuna ve   yasalarına    hakim alim  bir adammış.  Eleazar  bir  gün  içeri girerken   Kral İzate’nin   Hz. Musa’yı    okuduğunu  görür ve  ona  “ sen  kutsal  yasalara  ve  tanrıya  karşı  suç  işlediğini bilmiyormusun.   Onu  okumak  yetmez,  söylediklerini  tatbik etmek lazım.  Sen  ne zamana kadar  sünnetsiz  kalacaksın?Eğer sen  hala  sünnet  üzerine  olan  yasayı okumamışsan,  oku  senin  nasıl bir günah işlediğini görürsun”  diyor.

İzate/Yazate , Eleazar’ın  söylediklerini  dinledikten sonra      odasına   çekiliyor ve  doktoru  çağırıp   sünnet  oluyor.

Bu  arada  Kral   İzate ,  annesi Kraliçe  Helena’yı ve   hocası   Ananias’ı    çağırıyor ve  kendilerine    Yezdan’ın  emrini  yerine  getirdiğini  söylüyor.

Bu arada   büyük  panik  baş gösteriyor.  Eğer   halk tarafından   Krallarının   yabancı  bir dinin  ateşli  savunucu   olduğu  öğrenilirse   Kral İzate  iktidarını yitirir ve  herkesin  yaşamı  tehlikeye girer.    Yüce   Tanrı     bu  korkuların   realize  olmasını  engeller ve  Kral  İzate’yi bin bir  beladan  korur.

Kraliçe  Helena   oğlunun   halk  tarafından   sevildiğini ve  ülkesinde   huzurun  hüküm  sürdüğünü  görünce   son  zamanlarını   geçirmek amacıyla    Kudüs’a  gitmeye  karar veriyor.  Kraliçe   Helena   Kudüs’a  vardığı   zaman   kıtlık  baş göstermiş  ve  insanlar açlıktan  ölüyor.  Kraliçe  Helena     servetini   kullanarak    buğday  satın alıyor ve  halka  dağıtıyor.  Kral   İzate    kıtlığı  duyunca    büyük  bir  parasal  yardım da  bulunuyor.   Kraliçe  Helena    Kudüs’da    büyük bir saray    yaptırıyor.

Flavius Josèphe’un  anlatımlarına  göre  İzate  24  yıl    hükümdarlığından  sonra    55 yaşlarında  24  erkek çocuk  geride  bırakarak   ölüyor.  Kral  İzate  kendisine  hep bağlı kalan ve  kendisi gibi Musevi  dinine   geçen   büyük kardeşi  Monobaze’ye  Kralığı bırakıyor.  Bu  arada   Kraliçe Helena    oğlunun  öldüğünü  duyunca   Hewler’e  gidiyor.    Kraliçe   Helena’da   fazla  yaşıyamiyor ve  ölüyor.   İkinci   Monobaze    annesinin ve  kardeşinin  kemiklerini   Qudüs’a  gönderiyor.  Kraliçe   Helena’nın   sağlığında   yaptırdığı   türbeye  gömüyorlar.( Flavius Josèphe,  XX, IV, 3)

 

Kısacası  Flavius Josèphe’un    Kraliçe  Helena    hakkında  anlatıklarını    özetleyerek  vermeye çalıştım.

Başka  bir  dizi  kaynağın yanı sıra    Ermeni Tarihçilerinin  babası  olarak  kabul eden  Moise de  Khorene de  “Histoire  d’Armenie”   adlı  eserinde   Kraliçe  Helena  üzerine  duruyor.   Khorene   Kraliçe   Helena’nın   “Abgar’ın   eşi olduğunu”  yazıyor. Ama  Khorene    Kraliçe  Helena  hakkında  çok  değerli  bir  bilgi veriyor ve    “Qudüs kapısındaki  türbesinden”  söz ediyor.(M. Khorene,   age, 1. Cild,  Paris,  sayfa  233-235)

Bir  dizi  Musevi ve  Hıristiyan  kaynakları   Kraliçe Helena’nın  yaşamı ve     Qudüs’daki  türbesinden  söz ediyorlar.

2  yüzyıldan  beri   bir  dizi    araştırmacı ve  arkeolog   Qudüs’ta  bulunan    Kraliçe Helena’nın    Türbesinin  peşindeler.     Bu konuda  bir  dizi    kazı çalışmaları oldu.

Kraliçe  Helena  M.Ö   25-15   yıllarında  dünyaya  geldiği  ve  M.S   56-58  yıllarında   öldüğü   tahmin  ediliyor.  Jewish Encyclopedia  göre    M.S   30’lu  yıllarda    din değiştirerek  Musevi  oluyor.( http://www.jewishencyclopedia.com/articles/7525-helena )

Kraliçe  Helena’nın  inşa  ettiği   saray  ve  türbesi   M.S  70  yılında   Romalılar tarafından    harebeye  çevrildiğinden  dolayı    yerini  tespit etmek    pek  kolay  değil.

 

Bu konuda   ilk  ciddi çalışmalardan  biri    F. De  Saulcy’e   aittir.    F. De  Saulcy    Kraliçe  Helena’nın  Türbesine  ilişkin  çalışmalarını 1869  yılında  Paris’te   “Recherches  sur l’emplacement  veritable  du tombeau d’Helene  reine  d’Adibene”  adı  altında  yayınladı.Helana

Son  yıllarda    İsrail  arkeologları     Kraliçe  Helena’nın   türbesini  bulmak  amacıyla  bir  hayli  çalışmalar   yaptılar.

Kazı  çalışmalarının  direktoru  Doron Ben Ami   basına yaptığı açıklama da    “buldukları  sarayın  büyük  ihtimal ile  Birinci Yüzyılda  din değiştirerek   Meseviliğe  geçen ve M.S 40’lı  yıllara doğru  Qudüs’ta  ikamet eden  Adiabene (Kurdistan)  Kraliçesi  Helena’ya aittir”  diyor.( http://www.universtorah.com/infos/israel/le-palais-de-la-reine-helene_41.htm )

Yeni Yıl, Kürdler ve Hıristiyanlık-Kürdistan Kraliçesi Helena (3)

Monobaze  Hanedanlığı    Yahudilerin   Romalılara  karşı  direnişi  sırasında   kendilerine  askeri  olarak  destek  verdiklerini  ve yenildiklerini  biliyoruz.   Bu yakın  ilişkiden   dolayı   bazı  İsrail kökenli yazarlar   Hezbani  Kürd  aşireti ile   Yahudilerin  kayıp aşiretleri arasında bağlantı  kurmaları  pek mantıklı görülmüyor.  Nedeni  ise   Kraliçe   Helena  ve  çocuklarından  söz  eden   tüm  eski kaynaklar   din  değişiminden   söz ediyorlar.  Zerdeşt  Peygamber’in  dininden    Museviliğe   geçişten.

V. Minorsky’nin    „Roman and Byzantine Campaigns in Atropatene“   adlı  çalışmasında    Kürd   aşireti  Hezbani ile    Adiabene  arasında   bağlantı  kurduğunu  biliyoruz:

„I feel pretty certain that the Kurdish tribe called in Arabic Humaidi is connected with Hnaitha, just as the Hadhbani Kurds have been surnamed after Hedhayeb (Adiabene)“

Hezbani   Kürd  aşiretinin    Hewlêr’deki  mazisi   çok   eskilere  dayanıyor.  Bu  Kürd  aşireti    Kafkasya’da  kurulan  Şeddadi   Kürd  Hanedanlığına,  Azerbeycan’da   kurulan   Rewwadi   Kürd  Hanedanlığına     ve   hatta  Eyyubi  Kürd  Hanedanlığına     kaynaklık  eden  bir    aşiret  konfedarasyonudur.  Selahaddin  Eyyubi’nin ailesi    Hezbani  federasyonun  Rewwadi  kandından  geliyor.

Bundan dolayı    bir  dizi  tarihçi (Kürdlerde  dahil)    Selahaddin  Eyyubi’nin   kökenini   bugün Ermenistan’da  bulunan Dwin’e  değil,  Hewlêr’de  bulunan   Dwin’e  dayandırma   çalışmaları  içine  girdiler.

Yukarıda     isimlerini    verdiğim  Kürd  Hanedanlıklarının  dışında    Hezbaniler  Hewler’de   “Hezbani  Hanedanlığını”   kuruyorlar.  Yazılı kaynaklarda   Hewlêr    Hezbani  Kürd  Mirliği 997  yılında  var  olduğunu  biliyoruz.  İbni  El Esiri   El Kamil  adlı  tarih  eserinde    geniş bir şekilde   Hewlêr  Hezbani  Kürd  Mirleri üzerine  duruyor.  Bu  Kürd  Hanedanlığı   1132  ile  1136   yılları arasında  İmadedin Zengi  tarafından  yıkılıyor.( Bu  Kürd  Hanedanlığı   hakkında   daha  detaylı  bilgi  için  Dr. Zirar  Sidiq Tofiq’in   Hoz û  desthilatî  hozekîye  Kurdîyekanî  çaxî naverast,  Dezgayî Mukrîyanî, Hewlêr,  2010,  sayfa  243-252  bakınız)

Zaten      Hewlêr  Hezbani  Hanedanlığının    yıkılmasından  sonra         Hezbanileri   Eyyubi    Hanedanlığının   kuruluş   sürecinde  din alimleri  ve  askeri  komutanlar   olarak   görüyoruz.

Dr. Cemal  Reşid Ahmed,     Kürdlerin  çok  ender   eski   dil  uzmanlarından  biri  olarak   “Drasat  Fi bilad  Supartu”   adlı  eserinde   Hewlêr  Monobaze   Hanedanlığının  dilinin   Kürdçe  olduğunu yazıyor.( Aram Dawud, age,  sayfa 30 )  Hatta    Dr.  Cemal  Reşid Ahmed  yine aynı  eserinde   “Aziz Thomas’ın da  Kürd  olduğunu”  yazıyor.(Aram Dawud, age,  sayfa  37)

 

Kısacası  Monobaze  Hanadanlığı    M.Ö   15  yılında   Birinci  İzade/Yazate  ile  başlayarak   1. Monobaze(M.S  20-30),  Kraliçe Helena,    II. İzate/Yazate,  II. Monobaze,  111.İzate ile  devam ediyor.   Daha  sonra    Urfa’da   hüküm  süren  VI.Abgar  ve VII.  Abgarlarlar  devam  ediyor.  

Konumuz   Monobaze  Hanadanlığının   tarihçesi  olmadığından    bir  kaç  kralın   ismini   vererek   geçiyorum.

Monobaze  ailesinden  gelenlerin  en  azından  bir  kesiminin   daha  sonra   Hz.  İsa’ya  inandıkları  ve  Hıristiyanlaştıklarını  biliyoruz. Urfalı  Abgarların  Hıristiyan   dünyasında    oynadıkları    rol açıktır. Hatta Hıristiyanlık  dünyasında   onlara  ilişkin  efsaneler ve gerçeklerin  iç içe   geçtiği   çok şey anlatılır. En azından    Urfalı  Abgarlarınından  bazılarının    Monobaze   Hanadanlığından   geldikleri  belgelere   dayalı  olarak bilinmektedir.

Kürd ve  Hıristiyanlık  ilişkileri    incelendiği zaman   Sasaniler  dönemi     önemli bir tarihsel  dönemeçtir.  Birinci  Şahpur  döneminde     bacısı  Şêreran ve   eşi   Astana’nın   dahi din  değiştirdiğini  gördüğümüz  zaman      sürecin    çok sesli    bir  dinsel  mozaike evrildiği  görülüyor.    Zerdeşt  dini  resmi  din  olmasına  rağmen,   farklı   dönemler de Mani(https://www.newroz.com/tr/forum/352962 ) ve   Mazdek’in   önderlik ettikleri  dinsel  yapılarının  yanında    Hıristiyanlık ta    ciddi    bir yaygınlık   gösteriyordu.  Roma   İmparatorluğunun   Hıristiyanlara   karşı  giriştiği katliamlar  sırasında    Hıristiyanlar  yaygın bir şekilde    Sasanilere    sığınıyordu.  Sasaniler    devlet  çıkarlarından  dolayı da   olsa   onlara  kolaylıklar  sağlıyordu.  Daha  sonra  Hıristiyanlık   Romalılar  tarafından    resmi din   haline  getirilince  Romalıların denetimi  altına  girilen    alanlarda   yaygın  bir  şekilde    Hıristiyanlaşma   olayı  yaşanıyordu.    Kürdler  millet  olarak   tam da  bu  çekişmelerin merkezinde   bulunuyorlardı.Diyan

İslami  yazar ve  tarihçilerde    yazdıkları  eserlerde     Hıristiyan  Kürdlere   dikkat çekmişlerdi.    957  yılında   vefat  eden tarihçi  El Mesudi  “Yakubi ve Cuzeqaniler de  Hıristiyandırlar.  Yerleşim yerleri  Musul memleketi ve  Cudi  dağıdır” diyor.   Yine  Mesudi  Kürd  aşiretlerinden söz ederken “Cuzganileri” de  bir  Kürd  aşireti olarak  kaydaltına alıyor.  Tarihçi Teberi  “Yakubi Kürdlerinden”  söz ediyor ve  onların “ Hıristiyanların  özel  bir  kilisesi”  olduğunu  yazıyor.  Yine  tarihçi Teberi    258(H)  yılında   yaşanan olaylardan  söz ederken “Mesrur Belxi  Yakubi  Kürdlerine karşı  saldırıya geçti ve onlara  büyük  zararlar verdi......  Mesrur  Belxi  Yaqubileri    İslam  dinini   kabul etmeye mecbur etti”  diye  yazıyor.   Marco Polo    1271  yılında  Musul’dan  geçerken   Musul hakkında  şöyle  yazıyordu: “Bu memleketin  dağlık bölgesinde  Kürdler yaşıyor.  Kürdlerin  bir kısmı   Hıristiyan, Nesturi  ve  Yaqubiler.  Diğerleri  ise  Muhamedanlar.    Lajard   1846  yılında    Hakkari’ye  giderken  Keldani    Baz  aşiretinden  söz ederken  “ Kürdlerden  ayırmak  çok zordur” diyor.  G.  Curzon’da   1891  yılında   Kürdistan’ı gezerken  “ Dağlık bölgelerde   Nesturileri  Kürdlerden ayırmak çok zordur” diyor.( Daha  geniş bilgi  için   Şahswar  X .  Herşemi,   Mêjûyî   Aramîyekan  le Kurdistan  da,  Dezgayî Çap û pexşî  Serdem, Silêmanî, 1999,  sayfa  89-92)

Sayin   Herşemi     Kürd  Hıristiyanlarına  ve  özellikle  bazı  Kürd   aşiretleri   içindeki  Hıristiyan   yapıları    için bir  dizi örnek veriyor.

 Hıristiyan  Kürdler    tarihsel  süreç  içinde     tarih  sahnesinden  çekildiler.  Bir  kesimi   Müslümanlaştırıldı,  bir  kesimi   Ermenileşti ve  diğer  çevrelerde    Keldani/Suryanileşti.    Ulusal  bilincin    olmadığı  bir  dönemde   dinsel  eğilimlerin  belirleyici   olduğu  bir  ortamda   daha fazla bir şey  beklemek   hayaldır.   Nasıl   Kürdistan’da   Müslümanlaşan  Ermeniler ve  Asuri/Suryani/Keldaniler     Kürd  ve  Türk  kimliğini  aldılarsa     Hıristiyan Kürdlerde  tersi  yönde    ulusal  kimlikleri aldılar.   21. Yüzyılda  dahi    Kürdistan’da   dinsel  kimliğini    ulusal  kimliğinin  önüne  çıkaran,   hatta  dinsel  kimlikleri için  ulusal kimliklerini  reddeden      kesimlerin var  olduğunu  biliyoruz.

İnsanlar  din ve  mezheplerine göre  isim aldıklarından dolayı   tarihsel  süreç içinde    ulusal   kimliklerini bulmakta  zorlaşıyor.   Mesela   Eyyubi  Kürd  Hanedanlığı  sürecinde   “Kurdi”,  “Hakkari”   ve “Hezbani” gibi     Kürd,  Kürd şehri ve   Kürd  aşireti  ismini  taşıyan   şahsiyetlerin   Kürd olduğunu  tespit etmek  kolaydır.  Fakat, binlerce  Kürd    bu isimleri taşımıyor.  Bundan dolayı   onların    Kürd  kimliğini  tespit etmek  çok zordur.

Hıristiyan  Kürdleri de   Hıristiyan  isimlerini aldıklarından ve  ibadetlerini  farklı dillerde  yaptıklarından  dolayı   tespit etmek daha da  zordur.

Mesela  yakın tarihimizde   “Hurmizgan”   şiiri   yüzünden çok tartışılan    Saidxani  Kurdistani  de  Hıristiyan bir Kürdtü.  Ama  Saidxan’ın  ciddi bir  ulusal bilinci  vardı.  İncili    “Mizgani”  adı altında  Kürdçe’ye çeviriyor ve  Kurdistani  soyismini taşıyor.

Dr. Jay  M. Rasooli,   Cady Hews Allen ile  birlikte Dr. Saidxan Kurdistani’nın yaşamını   “The Life Story of Dr. Sa'eed of Iran: Kurdish Physician to Princes and ...” adı   altında  1983  yılında   kitaplaştırıyorlar.
 
Bu  kitap Farsça da basılmış.
 
Dr. Saidxan Kurdistani    Minorski’ye   çalışmalarında  bir hayli yardımci  oluyor.( https://www.newroz.com/tr/forum/353792/hurmuzgan-iiri-ve-dr-sa-dxan-kurdistan )

Bundan  dolayı   Saidxani  Kurdistani’nın   ulusal  kimliği    tartışma  konusu    olmuyor.

Bu yazı  serisinin  son bölümünde    Ermeni ve Gürcülerin   paylaşamadıkları    Kürd Prensleri   Zekeriya ve  İvanelere   değineceğim.

Yeni Yıl, Kürdler ve Hıristiyanlık- Zakarîa ve Îwane  Kardeşler(4  Son)

 

Hıristiyan    Kürdler   denilince   ilk  akla   gelenlerin    başında   ise  Zakaria  ve  İwane   kardeşler   geliyor.  Gürcistan  tarihi    hakkında    yazan    tarihçilerin  bir  çoğu      Kraliçe  Thamar  dönemini  (1184-1212)      “Gürcistan  Tarihinin     altın  çağı”   olarak  adlandırıyorlar.(M. Raphael  İsarloff,   Histoire  de Georgie,    1900  Paris,  sayfa  47)  Hatta  M.  Brosset    Histoire  de  Georgie  adlı  eserinde daha da  ileri giderek     Kraliçe  Thamar  döneminin   “ Mkhagrdzelidze   ailesinin  etkinlikleriyle  damgasını  vurduğu”   dönem  olduğunu yazıyor.(M.  Brosset,  Histoire  de Georgie,  St. Petersburg,  1851, sayfa   266)

Burada   “Mkhagrdzelidze   ailesi”    olarak   tanımlanan      Zakaria   ailesidir.     

Tam  da      bu  süreçte    Zakaria ve    İwane   adlı  iki  kardeş    hem  Gürcistan ve  hemde    Ermenistan    tarihinde     çok  önemli     rol  oynuyorlar.

Bu  iki  kardeş,    onların  ataları ve   onlardan  sonra   gelen   kuşaklar    Kafkasya’da        önemli   rollere  sahip  oldular ve  yüzyıllarca   kendilerinden  söz ettirdiler.

 

Zakaria  ve  İwane     kimdir?    Ne   yaptılar?    Ataları  kim?    Ve   Hangi     etnik   yapılanmaya  mensuplar?    gibi  soruları     yıllar   hatta  yüzyıllar boyunca   bir  dizi    tarihçi   kendilerine   sordular  ve  cevap aramaya  çalıştılar. 

Aslında      Zakaria    ailesinin   “etnik  kökeninin”    tartışma   konusu  olmasının    asıl nedeni    ilk  yazılı  tarihi kaynaklar ve   eski   kiliselerde   bulunan  yazılı   kalıntılar   bu  ailenin    “Kürd  Asılı”   olduğu   söylemesinden   kaynaklanıyor. 

Bir  dizi   Gürcü  ve  özellikle    Ermeni    kaynağı     “Prensler  Prensi” ve   “Kral”   olarak  adlandırılan    “Zakaria  Hanadanlığından”   gelen    şahsiyetlerin    Kürd  etnik    kökenini   gizlemek/çürütmek    için     bir  dizi  uyduruk   teoriler    ortaya  atmak  zorunda   kaldılar.   “Prof”   Asatrian   gibi    Kürd   düşmanları   sadece   Zakaria   Hanedanlığına    dair  değil,     Ermeni   tarihçilerinin    en azından  Ermeni  Tarihçilerin  babası  olan  Movses  Khorenatsi   ile  beraber     Mar(Med)   ile   ve   daha  sonra  Kürdü   eşanlamlı  kullanmalarından   rahatsızlar.     Asatrian    gibileri    Kürd  düşmanlığı    konusunda      Türklerden   daha      rezil  duruma   düşüyorlar.  “Kürd”  ve “Mar”   kavramlarına    getirdikleri    a la Turca    açıklamalarına    Türkler dahi  bugün  cesaret   edemiyor.   Reel  tarihi   çarpıtma   girişimlerinin   altında   yatan  gerçeklik    Kürdlerin   yaşadığı   coğrafyaya   sahip  çıkmak   içindir.   Ararat  boylarının  M.Ö  500’lu  yıllardan itibaren  “Maristan”   olarak   adlandıran   Ermeni  tarihçilerinin   yanıldığını    ispat  etmek  gerekiyor.  

Konumuza   dönersek    tarihçi  Brosset    1851  yılında   St. Petersburg’da     yayınladığı   sözünü  ettiğim  eserinde   Zakariaların   etnik    kökeni üzerine     duruyor ve  Ermeni tarihçisi  Vardan Areveltski’ye   dayanarak   şöyle  yazıyor:

Bu  zaman   süreci  içinde   Kürd  ırkından   olan  Sargis’in oğlu, Zakaria’nın  oğlu, Vahram’ın  oğlu,  Sargis’in  oğlu  Zakaria  ve  İvane  çok  meşhurdular.  Sargis,  Bagratid  ailesinin  kralığı  olan Tzogoiget’e  geçti. Hz. İsa’ya  inandı.  Kendisi  honore  edildi ve kendisine  Kocharhni  memleketi  yerleşim alanı  olarak  verildi. Cesur biriydi, günden güne  kendisine  yönelik sempati büyüdü.  Kralice   Thamar  döneminde  ünleri  doruğa  ulaştı ve kendilerine  Lorhe  verildi. Daha  sonraları    bir  çok   kale ve  bölge  Türklerin  denetiminden  çıkardılar.”(M. Brosset, age  sayfa   267)

M. Brosset      Zakaria’nin   atalarının  Tzoroiget  krallarının   hizmetine  girmelerinin   nedenleri  konusunda    net  bir  tutumu  yok.   Yazar   tarihçi  Tchamitch’e   dayanarak  “ Kürd  milleti  tarafından  kovulduklarını”  not  ediyor. 

M. Brosset    Haghbat  Kilise’sinin   duvarındaki  bir  yazıya dayanarak  sözünü  ettiğimiz  ilk  Sargis’in  babası  olan  Xusro’yu   gündeme  getiriyor.  Söz konusu olan   yazıtta    şöyle  deniliyor:  “Tüm  inancımla  ben  Avag-Sargis    Ter  Hohanes’in  yönetimindeki   Sourb- Nichan’a   adıyorum. Ben    imkanlarım  ölçüsünde  50 parça  altın verdim.  Rahipler   Aziz Elie  günü  için  babam Xusro’ya ve kardeşim  Kerim için   bana  bir  ayin  bahşettiler………..Amin” diyor.(M. Brosset, age,   sayfa   267)

Yine   tarihçi   M.  Brosset     Sanahin  Kilise’nin    taştan  yapılmış  bir  Haç  üzerine   Büyük Sargis  ile  Zakaria  hakkında   yazılan   şu  yazıya    dikkat çekiyor:  “Ermenistan ve  Gürçistan  Generalı  Sargis  için,  yerleştirilen  Tanrı’nın  Haçı,  Büyük  Sargis,   Zakaria’nın  oğlu  Avag-Sargis’in  torunu,  1187’de  vefat etti.  Biz, oğulları  Zakaria ve  İvane    bu Haçı  yerleştiriyoruz.   Hz. İsa’ya  bağlı   oluşumuzu   hatırlayınız.”(M. Brosset, age, sayfa   268)

Diyan

 

M. Brosset’in   verdiği  bilgilere  göre      İkinci  Sargis,  Birinci  Zakaria’nın   oğlu    Kraliçe  Thamar’ın  babası  döneminde    önemli   bir  role  sahipti.   Ani’nın    ilk  işgalı  sırasında    (1161) Prenses Thamar’ın babası tarafından  generaliğe yükseliyor ve    Ani’ya   Vali olarak  atanıyor.(Bilindiği gibi   o  dönemler   Ani  Şeddadi  Kürd Hanedanlığının  başkentiydi.  Şeddadiler  yeniden  Ani’yi   Gürcülerden  kurarıyorlar.  Daha   detaylı bilgi  için  benim  Şeddadiler  üzerine  yazdığım  yazı  serisine bakınız)

1176-1177   yılları   arasında    Gürcü  Kralık Sarayında     etkili  olan ve  askeri  yapıyı  ellerinde  bulunduran   Orbeliler     Gürcü  Kralığına  karşı   baş kaldırıyorlar.   Zakaria   aile  mensupları  İkinci Sargis  ve  oğullarıda    Orbelilerin    komutasında  bulunan   ordudaydılar.    Bu   arada     Zakarialar    Orbelilere  tavır alarak    kraliyet  güçlerinin    safına  geçiyorlar.  Orbeliler    ağır  bir  yenilgi  alıyorlar.   Böylelikle     1184/5   yıllarında   Kraliçe  Thamar    İkinci Sargis’i    Emir  Supasalar    yaparak    Gürcü  Kraliyet  Ordusunun   başına  getiriyor.( H.  Margarian,  İran –Caucasus,  vol.1,  1997, sayfa  25)

Kilise   yazıtlarından  öğreniyoruz,  ki    Kraliçe  Thamar  döneminde   meşhur  olan  Kürd Prensleri    Zakaria ve İvane’nin  ataları   Xusro   daha  önce  alana  yerleşiyor.   Xusro’nun   Avag-Sargis ve   Kerim adından  iki  oğlu var.   M.  Brosset   “Kerim”in   yada  “Karim”in     Gürcü  tarihinde     “Waram”  olarak  yer aldığını da   yazıyor.(age,  sayfa  268)

Bu    Hıristiyan  Kürd  Ailesinin   seceresine  baktığımız zaman,

 

Xusro

Iki    oğlu    I.Avag- Sarkis  ve  Kerim

I.Zakaria,

II.Sarkis   ölümü  1187,

II. Zakaria    ölümü  1212

I.İvane,

I.Şahinşah ,  ölümü  1261-2,

Avag    ölümü  1250,

II.İvane     1284-91

II.Şahihşah   Ölümü 1320  (H.  Margarian,  İran –Caucasus,  vol.1,  1997,   sayfa  36,   M.  Brosset,  age,   sayfa  267-9)

İkinci  Zakaria  ve  Birinci  İvane’nin   babası   Büyük  Sarkis’in  “Gürcistan ve  Ermenistan  Generalı”   olduğunu    daha   önce   çeşitli  yazıtlardan  aktarmıştım.   Büyük  Sargis’in   general  oluşuna  dair   bir  başka  belge de  yine 1181 tarihli  Sanahin yazıtlarında bulunuyor ve   şöyle  diyor:  “Zafere  koşan  Gürcü Kralı ve  Emir  Supasalar Sargis ve  oğulları  Zakaria ve  İvan  ve Kurd  Emir döneminde   ben  Hovanes  bu  kilisenin yöneticisi bu  kiliseyi   Kürd  Emirin   yardımıyla  yaptırdım.(M.  Brosset, age,  sayfa 269)  

 Xusro  yada   Zakaria ailesinden    en  çok  söz edildiği  dönem   İkinci  Zakaria  ve  Birinci  İvane  dönemidir.

İkinci Zakaria’nın    Supasalar    olduğu  döneme   ilişkin  farklı görüşler var.   Sanahin   Kilise’sinden  bulunan  bir  yazıtta  göre   İkinci  Zakaria   1191  yılında    Supasalardır.  Sözünü  ettiğimiz  yazıtta  şöyle  deniliyor:  “Gürcü  Kralı  denetiminde  ….. Emir  Supasalar Zakaria ve kardeşi  İvane yönetimde -1191- ben Kurd Hasan, Hamazasp  ve  Sargis,  Sembat’ın oğlu, Marzban  Hamazasp,   biz  Sanahin’e Matuchtaki  topraklarımızın yarısını verdik” (M. Brosset, age  sayfa 270)  

 

Bu  belge de  açık  bir  şekilde    görülüyor ki,   İkinci Zakaria  1191    yılında   Emir  Supasalardır.      Tarihçi  Vardan’ın  verdiği   bilgilere  göre   iki  kardeş,   İkinci Zakaria ve Birinci İvane   1191 yılında  Chirac  bölgesini,   1196  yılında  Anberd’I  1199 yılında  Ani’yi ( daha  önce  Şeddadi  Kürd  Hanedanlığı  üzerine  kaleme aldığım  yazı  serisinde      bir çok  Kürd tarihçisinin  iddialarının   tersine    Şeddadi  Kürd  Hanedanlığı  Moğollar  tarafından  değil,   İkinci Zakaria ve Birinci İvane’nın  başında  bulundukları   Gürcü  birlikleri tarafından  1199’da  yıkıldı),  1201  Bdchni,  1203 yılında  Divin’I,  1206’da  Kars’ı ,  Gutebac ve  Çareke   alıyorlar.    Vardan’ın  anlatımlarına  göre    “isimleri  dünyaya  yayılıyor” (M. Brosset,  age, sayfa  270)

M. Brosset’in  Vardan’dan   aktardığına  göre  “ İvane inancı zayıflığını   gösteriyor” .  Biz  başka   kaynaklardan  biliyoruz ki,   İvane    “Yünanların  mezhebine ”  geçiyor.

Yine   Vardan’ın  verdiği  bilgilere  göre    İvane   “Xelat(Ahlat)taki    çatışmada   Eyyubilere    esir  düşüyor”  ve  kardeşi  İkinci  Zakaria tarafından   kurtarılıyor.  Bilindiği  gibi   o  dönemler   Eyyubilerden  Mir  Eşref   Xelat’ın başında  bulunuyordu.  İvane   kızı  Xamsa’yi  Mir  Eşref’e   veriyor.

 

Stefanos  Orbelian da           Zakaria ve  İvane   kardeşlerinin    giriştikleri  seferleri  ve    hakimiyetleri  altına   aldıkları   şehir ve   bölgelere   dair   uzun   bir  yer  veriyor. S.  Orbelian    iki   kardeşten  söz ederek   “Ermeni   asılı”    olduklarını   yazıyor. M.  Brosset  bu  tezin  doğru  olmadığını   ve   “iki kardeşin   Kürd  asılı olduğunu”   belgelere  dayanark     ortaya   koyduklarını    yazıyor.

Stefanos  Orbelian’in  verdiği    iki  kardeş  “  Arhan, Barcoucaht,  Kars,  Vagharchacert,   Gaghzovan, Sourb-Mari, Ani, Anberd, Bdchni,  Garhni,  Dvin, Tchariakh,  Her,  Chamkor,  Chaki, Bardav,  Tcharaberd,  Siounie,   Orotn,  Borotn,  Bghen, Barcouchat  vb    bölgeleri    Türk  zorbalarından   kurtardıklarını     yazıyor.  Ayrıca    Stefanos  Orbelian      Gürcü  Kraliyet ailesi  tarafından    “İvane’nin    Ermenistan ve  Gürcistan’a Atabek   olarak”  atandığını   yazıyor.  M.  Brosset,    İvane’nin      Zakaria’nın   1212  yılında    ölmesinden  sonra   Atabek  olarak   atandığını  yazıyor.(M. Brosset,  age   sayfa    270)

Ermeni  tarihçileri    Zakaria  ve  İvane   kardeşleri    “Ermeni  asılı    olduklarını”    ispat etmek  için    bir  dizi   temelsiz     dayanakları  bulmaya  çalışyorlar.  Bunlardan  biri    bulunan   yazıtlarda     Zakaria’yalar   kendilerini  “Şahinşah”,   “Dünya’nın hakimi” ve  “royal ırkı”     olarak  adlandırmalarıdır.   Bundan   hareketle   Zakariaların   “Ermeni  Bagratid  Hanedanlarının”    ünvanlarını  aldıkları  ve   Ermeni    olabileceği  tezidir.  Aslında   bu  ünvanların   hiç  biri    hiç   bir  kraliyet ailesinin   tapulu  malı  değildir.   Kendilerini  kral  olarak  gören  herkesin   kullandığı  sıfatlardır.  Ermeni  tarihçilerinin  babası  olan   Movses  Khorenatsi’nin    “Yahudi  asılı”  dediği  Bagratidlerle    Zakarialar  arasında   bağlantı  kurma  meselesi  bilimsel verilerden  yoksundur.   Zakaria ve  İvane’nin   Chochen,   Nana(Nanan) ve   Xurixan adlı      3   bacıları  vardı.    Bunlardan    Nana   Bagratidlerden   Abbas  ile  evleniyor.  Nana’dan  kaynaklanan   bir “Bagratid  olayı” var.   Ayrıca   Ermenistan ve  Gürcistan    üzerine   etkili   olan   bir    ailenin    o  halkların tarihinde   önemli  rol   alan  şahsiyetlere  ve  ailelere   sahip  çıkmaları   kadar  doğal bir  şey  olamaz.  Bu anlamda     İvane  döneminde   ve  özellikle  Nana  ile  birlikte   Bagratidlere  sahip  çıkıldığı  görülüyor.

Zakaria   ailesinin    “Kürd  asılı olduğuna”  dair   bir     çok  belge  aktardım.  Özellikle   Büyük Sargis ve    Zakaria  dönemlerine    dair   .   Bu  belgelerde  açık  bir   şekilde     ailenin  Kürd  olduğu     açık bir  şekilde  görülmektedir.

Bir  başka  belge   daha  aktarmak  istiyorum.

1200 ile  1271   yılları   arasında  yaşıyan   Ermeni  tarihçisi  Kirakos de Gandzak   Zakariaların   döneminde    yaşamış biri  olarak  “Ermenistan Tarihi”  adlı  eserinde     Zakaria ve  İvane  kardeşlerinin   etnik   kökeni  üzerine  duruyor ve  şöyle yazıyor:   Zakariaların  atasının  “ Kürd Babirakan  xel  den  ayrıldığını”  yazıyor.  Ermeni  tarihçisi   Vardan’da    onların  “ bir  Kürd  aşiretinden geldiğini” yazıyor.(H. Margarian, age, sayfa 40)

Tüm   çarpıtmalara   rağmen  Kirakos de Gandzak    sadece    “Kürd   aşireti”nin  ismini  değil,    Kürdçe’de   aşiretin  bir alt  yapısı  olan   “Xel”  kelimesini  kullaniyor.  Bu  kadar  detaya   rağmen   var   olan tarihsel  belgelere   dahi  yorumlar  yapılıyor.

Ermeni  tarihçisi  Vardan   Zakariaların  atalarının  “din değiştirdiklerini”   yazıyor.     Kürd  tarihçileri   bu   aile  hakkında   yapacakları  daha    detaylı    araştırmalarda  onlarin   eski  dinlerini  de   ortaya  çıkarabilirler(Yarsan,   Müslüman  ve  Êzîdî  vs)

1000  yıl boyunca   Ermenistan, Gürcistan ve  Rusya’da    farklı  üst  görevlerde   bulunan     Kürd  Xusro’nun    ailesi  hakkında  elimde  bulunan    belge ve verilerinin     küçük  bir   kesimini    bu  yazı  çerçevesinde    okuyucularla  paylaşmak   istedim.

Son

 

Not:  Newroz.com  yazarlarından    Sevgili  Bîşar Norşîn   bir hastalıktan   dolayı  bana   sürekli Almanların  Weihrauch, Fransızların  Ensens,  İngilizlerin İncense, Türklerin Tütsü  ve  Kürdlerin bixwur  dedikleri Kilise’nin   güzel  koku  yaymak  için   kullandığı  otu  kullanmamı  istiyor.  Med  Magilerinin   Hz.  İsa’ya  götürdükleri    3  hediyeden  biri  de  bu  Tütsüdur.  Onlar  bu  otu   Zerdeşti  tapınaklarında  da   kullanıyorlardı. Böylelikle  sevgili  Bîşar’ın da  yeni  yılını kutlamış  oldum.

Yeni Yorum yaz

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.

Category