Varolma veya Yokolma
Varolma veya Yokolma
Kürdleri Bekleyen Büyük Tehlike: Soykırım(genoside)
Brahim Ziravav
Kürdler zamana yayılmış “sessiz” bir soykırım altında..Bu yaklaşık 200 yıllık bir süreç olarak devam ediyor.
“Sessiz” dememin nedeni, insanlık tarihinin geldiği aşamada geçmişte yapılan soykırımlar, herkese ibreti alem için anıtlarla, müzelerle, dökümantasyon filmlerle, belgelerle, kitaplarla vs. anılıp, yüksek sesle protestolarla lanetlenirken ve bu insanlık suçu işleyenlerden hesap sorulurken, geçmişten günümüze Kürd soykırımı karşısında tam bir “sessizlik” hüküm sürmektedir. Örneğin Yahudi soykırımı bütün dünyaca bilinmekte ve lanetlenmektedir. Keza Ermeni Soykırımı da öyle...Geçmişteki Kürd soykırımların üstü örtüldüğü gibi, bugün süreklilik arzeden soykırımlar görmezlikten geliniyor, dikkat çekmiyor. Bundan cesaret alan Sömürgeciler daha büyük soykırımlara hazırlanıyorlar. Kürdleri bekleyen büyük bir soykırım tehlikesi kapıda...
Başta Kürdler geçmişteki soykırımları hasıraltı ettikleri gibi yaşadıklarını sistemli bir şekilde gündeme taşımadılar. Gündeme taşıyacak organizasyonlardan ve” ortak bir akıldan”(bilinçten) yoksunlar. Yahudiler ve Ermeniler gelecek kuşaklara soykırımı aktarırken “hiç bir zaman unutma” düsturunu hep tekrarladılar. Kürd soykırımının canlı tanıkları yaşadıklarını ya unuturma ya da saklamaya çalıştılar. Soykırımı ne sonraki nesillere ne de dünya kamuoyu gündemine taşıyabildiler.
Sürekli bir hal alan soykırımı, Kürdler ya toplumsal bir” kader” ya da doğal bir afet gibi görüyor, acılarını çaresizlik içinde içine gömüyor ve büyük bir travma yaşıyor. Sömürgeci cellatlar ise sahip oldukları “devlet” gücüne dayanarak bunu kendilerine bir “hak” ve “hukuk” olarak görüyorlar. Dünya güçlerinin görmezlikten gelmesi, sömürgeci soykırımcıların ise bir ulusu yoketmek için olayı çeşitli bahanelerle “kamufle” ederek veya zaman zaman açık bir cürretle tehditler savurarak ve ısrarla aynı politikada devam etmesini teşvik ediyor. Dolayısıyla uzun yılllara yayılarak, parça parça bir plan dahilinde Kürd soykırımı gerçekleştiriliyor. . Hesap sorulması bir tarafa sömürgeci barbarların dünya devletleriyle karşılıklı çıkarlar üzerinden mükafatlandırılması bu politikada ısrarın başka bir nedenidir.
Asıl mesele Kürd soykırımın ifşa edilmesi, durdurulması ve bu insanlık suçu işleyenlerin cezalandırılmasıdır.
Bu soykırımın başmimarı ve uygulayıcısı Osmanlı ve devamı Türk devletidir. TC devleti diğer üç sömürgeci devlete (Irak, Suriye ve İran) de model oluşturmuştur. Türk sömürgecileri sadece sınırları içinde değil dünyanın başka yerlerindeki Kürdlerin de düşmanıdır ve onları her yerde yoketmek istiyor.
Soykırım soyut bir iddia değildir. Herhangi bir katliam veya etnik çatışma da soykırım olarak değerlendirilemez. Soykırım bir grubun, etnisite veya ulusun varlığını ortadan kaldırma amacıyla şiddet içeren suçlara karşılık gelen çok özel bir terimdir. Soykırım kavramını sulandırmadan yerli yerinde kullanmak gerekir.
Son yıllarda özellikle PKK/KCK çevrelerinde medya ve basın organlarında olur olmaz kavramlar yanlış kullanılmakta, sulandırılmakta ve giderek içi boşaltılıp işe yaramaz hale getirilmektedir. Örneğin soykırım gibi bir kavramı bir bakarsın HDP’nin tutuklamaları için” siyasi soykırım” demektedir. Ya da “dil soykırımı”, “kültür soykırımı” vb. Bir olaya vurgu yaparak, göze batırmak için başvurulan bu yöntem doğru değil. “Hendek savaşı”nda Tayyib bağıra bağıra her gün ne kadar Kürd (TC diliyle terörist) öldürdüğünü “kahraman” edasıyla açıklarken PKK on bine yakın insanın öldürülmesini adeta görmezlikten geliyordu. Direnişini abartarak ön plana çıkarırırken, asıl soykırım gölgede kalıyordu. Ermeni soykırımı esnasında bazı Ermeni örgütlerde benzer hatayı yaptılar. Burada karşı çıktığımız direniş çizgisi değil, olayın mahiyetinin yanlış takdim edilmesidir. Onbinlerce insanın bir plan dahilinde öldürülmesi 13 Şehrin yerle bir edilmesi, bir milyonu aşkın insanın yerinden edilmesi karşısında PKK sessizdir. Soykırım dememektedir.
Soykırım terimi İngilizce’de 1944 yılına kadar yoktu.1944 yılında Raphael Lemkin isminde bir Polonyalı-Yahudi Yahudilerin imhasını sistematik cinayet içeren Nazi politikalarını tanımlamaya çalıştı. Irk yada kabile anlamında Yunanca geno, öldürmek anlamındaki cide kelimesiyle birleştirerek “genocide” (soykırım) kelimesini oluşturdu. Başta hukuki değil tanımlayıcı bir kavramken sonra hukuki anlam kazanır. Toplulukları ortadan kaldırmak amacıyla, yaşamın temellerini imha etmeyi hedefleyen çeşitli eylemlerden oluşan koordineli bir planı içerir.
“Birleşmiş Millletler 9 Aralık 1948’de, Holokost’un gölgesinde ve Lemkin’in yorulmak bilmez şahsi çabalarının önemli katkısıyla Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesini onayladı.” Uluslarararası hukukta terim kabul edildikten sonra soykırım suçlarını kovuşturmak (1991-1998) suç mahkemelerinin kurulmasıyla terimin etkinleştiği dönemdir.
“Soykırım sözleşmede aşağıdaki gibi tanımlanır:
Bu “Sözleşme bakımından ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu, kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur:
- Gruba mensup olanların öldürülmesi,
- Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi,
- Grubun bütünüyle ya da kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek,
- Grup içinde doğumları engellemek amacıyla önlemler almak,
- Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.”
1943’te Lemkin soykırımı şu şekilde tanımlar:
“Genel anlamda konuşursak, soykırım milletin tüm üyelerinin kitlesel kırımlarla yok edildiği durumlar hariç, bir milletin anında yok edilmesi anlamına gelmek zorunda değil. Ulusal bir grubun elzem yaşam kaynaklarının yok edilmesi amacını taşıyan çeşitli hareketlerden oluşan örgütlü bir planı ifade eder. Bu tür bir planın hedefi ulusal gruplara ait siyasi ve toplumsal kurumların, kültürün, dilin, milli hislerin, dinin ve iktisadi varlığın tahrip edilmesi ve bu gruplara dahil kişilerin bireysel güvenlik, özgürlük, sağlık, onur ve hatta yaşamlarının yok edilmesidir. “
Dikkat edilirse yukarıdaki maddelerin tamamı değil birinin ihlali soykırım suçunu oluşturmada yeterli fiiili sebeptir. Bırakalım bir maddeyi hangisi Kürdlere uygulanmadı veya hala devam etmiyor. Diğer bir husus ise, soykırıma hiç bir bahane, neden gerekçe olarak gösterilemez.
İki yüzyıldır devam eden Kürd soykırımı, milyonlarca insan öldürülmüş, milyonlarcası “mecburi iskana” tabi tutularak sürülmüş, imha, inkar, asssimilasyon politikasıyla yokedilmeye çalışılıyor. Bunu kendi içinde aşamalara bölmek mümkün. Unutulmamalı ki sömürge bir halkın sömürgecilerin modern, silahlarla donanımlı, profesyonel askeri güçlerinin üstünlüğüne karşı milli mücadeleleri, diğer bir yanıyla kırım hareketleriyle sonuçlanır.
Birinci aşama 19. Yüzyıl boyunca Kürd mirlerinin özerkliklerine son vermek Kürd toplumunu ortadan kaldırmak için yapılan katliamlardır. 1800lerde Babanlarla başlayan süreç, 1830 larda Soranlarla ve 1840 Botan Beyi Bedirxanlarla devam etmiştir. Kürdistan baştan başa yakılmış, yıkılmış adeta yeniden işgal edilmiştir. Kürd toplumu en büyük erezyonu bu dönem yaşamış, toplumsal dinamikleri yok edilmiş, toplumsal dokusu bozulmuş, statüsüz, kendi içinde hiyerarşisi ve dışa karşı temsiliyeti olmayan başsız bir gövde ve kuru bir kalabalığa dönüştürülmüştür.
İkinci aşama birinci dünya savaşı yıllarında 1916 ‘da başlamış, savaşın bitimi 1918 yılına kadar sürmüştür. Osmanlıların yenilgisiyle kesintiye uğramıştır. Bu dönemin verilerine kaynak olarak Talat Paşa’nın defterini esas alırsak:
Tehcire tabi tutulan Ermeni toplam sayısı: 924.158.
Benzer şekilde Tehcire tabi tutulan Kürd sayısı:702.905
Hem Ermenilerin hem de Kürdlerin büyük kısmı yollarda kadledilmiştir.
Üçüncü aşama 1919 Koçgiri hareketiyle başlıyor, Şeyh Sait, Ağrı ve Dersim hareketinin 1938 ‘de soykırımla bitiyor.
Dördüncü aşama 1960’lardan başlıyor ve günümüzde devam ediyor. Güney Kürdistan’daki Enfal hareketi, BM raporuna göre 182 bin Kürd soykırıma uğramıştır. Şengal soykırımı sömürgeci güçlerin desteğinde İD(İslam Devletine) yaptırılmıştır.
Eğer Kürdler uluslararasında tanınmış bir kimliğe ve devlete sahip olsaydı bu soykırımlar öyle kolayca olmazdı. Kürdler 50 milyonluk nüfusuyla uluslararasında tanınmayan bir ulustur, hiç bir statüsü, hakkı, kimliği, devleti ve temsiliyeti yoktur. Bu da soykırıma kolayca kurban edilmektedir.
Hiç kuşkusuz bir toplum, komşu toplumu veya birlikte yaşadığı toplumu gerekçeler üreterek soykırım yapmaz. Bu bir sistem sorunudur. Bunun koşulları vardır. Öncelikle faillerin kurbanlardan güçlü olması, merkezi ve bürokratik örgütlenmiş diktatör bir devlet aygıtına sahip olması gerekir. Kendilerinin üstün, diğer insanların hayatına değer vermeyen “milli bir kültür” ve totaliter bir devlet yapısı ve inanç haline getirdikleri ideolojik bir bağnazlıkla donatılmaları gerekir. Örgütlenmenin yanısıra hastalıklı bireylere ve suçlulara da ihtiyaç var. Kürdlere karşı mevcut Türk toplumu soykırımı yapacak bütün koşulları mevcut. Asker cenazelerini örgütlemeleri, batıda Kürdçe konuşanları topluca linç etmeleri, bu ruh halinin açık göstergeleridir. İslami cihatçı ve Bozkurtçu yarı militer güçler hazır bekliyor. Ayrıca yüzbini geçen Özel Timler bu iş için hazırdır. Soykırım merkezi bir plan dahilinde, Kürdleri yok ederek devletin “beka sorunu” halledeceklerini düşünüyorlar. Osmanlılardan beri yaşanan tecrübeyle, ulus ulusal devlet hakkını alıncaya kadar mücadelesini sürdürür. Bunu engellemenin yolu veya o sorunu çözmenin yolu o ulusu toptan ortadan kaldırmakta bulmalarıdır.
Türk toplumu diye bu topraklarda bir ulus yoktu. Elinde tuttukları Osmanlı Hanedan devlet erkini kullanarak etnik arındırma yaparak suni bir Türk ulusu ve “milli bir Türk devleti” oluşturdular. Kürd sorununu halletmenin yolunu da toplu soykırımda görüyorlar.
Sonuç olarak bir öneri: Dört parçadaki Kürdlerden oluşturulacak hukukçu, insan hakları savunucusu, sivil aktivist, uluslararasında önemli humaniter kuruluş ve tanınmış entellektüel ve insan hakları savunucularıyla Kürd soykırımını bütün belge ve bilgileriyle Birleşmiş Milletlere veya gereken kurumlara ve dünya devletlerine başvurmalıdırlar.
Hiç kuşkusuz Kürdlerin bağımsız ulusal devletini kurmasıyla soykırım son bulacaktır. Ancak soykırımı önleme girişimi milli mücadelede önemli bir adım ve günün acil görevidir. Bu bütün ulusun sorunudur. Siyasi partiler buna dahil olmakla beraber partiler üstü bütün ulus harekete geçirilmelidir. Kürdler sömürgecilerin modern donanımlı askeri gücüne karşı kendini koruyacak askeri donanıma sahip olmadığı bir gerçektir. Bunu son yaşanan İD (İslam Devleti) saldırılarında, Hendek savaşında, Kerkük saldırılarında gördük. Yürütülecek örgütlü bir kampanyayla dünya güçlerini harekete geçirmelidir. Artık bu soykırımın önüne geçilmelidir.