Bir Anti-Emperyalizm Hikayesi
Bir Anti-Emperyalizm Hikayesi
Brahim Ziravav
Bir söylentiye göre, köpek balığı sahildeki kalabalığı görünce “arkadan ayı geliyor” diye seslenir.
Ne zaman Kürdistan ulusal mücadelesi boyutlanır, dünya güçleri Kürd siyasi temsilcilerini muhatap alır, Kürdistan davası uluslararası kamuoyunda yankı yapar ve taraf bulursa, Tr de devlet sözcülerinden basına kadar, sivil toplum kuruluşlarından sağcı , kafatasçı, islamcı, kemalist ve solcusuna kadar hemen her kesimden “anti- emperyalist” “uyarısı” başlar. Sömürgeciler ve sözcüleri egemen medya kuruluşları dış mihrakların oyunundan, Kürdlerin bu oyuna gelmemesinden sözederler. Egemen ulus solcuları emperyalizmin ne kadar kötü, sömürücü, soyguncu çıkarlarının peşinde koştuğunu Kürdlerin bunlara oyuncak olmamasını söylerler. Eski sömürgecilik dönemini, emperyalistlerin hiç de parlak olmayan “sabıka kayıtlarını” ortaya dökerler. Egemen veya devlet hizmetinde İslamcı kesimler ise aynı olguyu “gavurluk”la izah ederler. Dikkat edilirse terimler, adlandırmalar farklı da olsa kastedilen aynı olgudur.
Türkler tuhaf bir toplumdur. Ne solcusu gerçek anlamda solcudur, ne marksisti marksisttir, ne islamcısı islamcıdır. Bir ucubeler diyarı...Topluma egemen olanlar kendi ideolojilerini de egemen kılmışlardır. Muhalif görünenler bile gerçek anlamda muhalif değildirler. Egemen ideolojinin ve siyasetin başka bir versiyonudurlar. Dünya çapındaki bütün düşünce akımlarını “dış” mihrakların işi olarak değerlendirirler. Kendileri de bir düşünce üretme kapasitesinden yoksundurlar. Yaptıkları yağma, talan ve kafa kesmektir. Osmanlılar zamanında Avrupaya gelen türklerden biri, Osmanlılardan Avrupaya gelenlerle Rusya’dan gelen aydınları kıyaslar: Ruslar, “biz Çarlığı nasıl yıkarız”; biz Türkler ise “ devleti, vatanı nasıl kurtarırız” hesabı içinde olduklarını anlatır.
Osmanlılar son yüzyılı biraraya gelip anlaşamayan dünya güçlerinin aralarındaki çıkar çatışmaları ve çelişkileri kullanarak “usta bir diplomasiyle” ayakta kalmıştır. Büyük bir barbarlıkla “fethettiği” ve sömürgeleştirdiği ülkelerin halkları kapitalizmin gelişmesiyle beraber başlayan ulusal özgürlük hareketleriyle ortaya çıkar, Osmanlı işgal ve ilhakına son vermeye çalışırlar. Osmanlılar bütün bu ulusal hareketleri “şaki” ve diğer dünya devletlerinin “kışkırtması” olarak değerlendirirler. Emperyalist güçler arasında dansederken, birinin şemsiyesi altına girip öbürüne karşı kendini korur. Birinci dünya savaşı başladığında kaybettiiği toprakları geri almak için İttihat ve Terakki hükümeti Almanlarla müttefik olurlar. Savaşın sonunda yenilen Osmanlı imparatorluğunun bünyesi içinde yer alan milletler kendi ülke toprakları için ulusal özgürlüklerine kavuşmak isterken, Osmanlının devamı olan Kemalistler sömürgecilikten vazgeçmezler. Emperyalist amaçlar peşinde koşan kemalistler bu politikasını “anti-emperyalist” olarak lanse ederler.
Kendine “sol”, “devrimci”,”sosyalist” diyen çevreler de üzerine bina ettikleri “anti-emperyalizm politikası” buraya dayanır. İçeride sınıf ve iç iktidar kavgası yerine, düşmanı dışarda arayan, devletin politikasına dayanak oluştururlar.
Osmanlı ve devamı olan Tr’nin Kürdistan, Anatolya ve Balkanlardaki soykırım, etnik arındırma politikalarını anti-emperyalist milli mücadele diye savunuyorlar. Kemalizmin yalanlar üzerine kurulu, ırkçı tarih tezini örtük veya açıkça savunuyorlar.Kürd kırımları karşısında dönemin TKP’si devletin yanında saf tutmakla yetinmemiş daha da ileri gitmiştir. Nazım Hikmet dahi Ermeni, Rum ve Kürd soykırımları karşısında sessiz kalmış, Kemalizmi öven destan yazmıştır. Sonradan dönüp Ermeni kırımını sanki halklar arasında bir boğazlaşmaymış gibi Kürdlere mal etmeye çalışmıştır.
Türk ulusal kurtuluş savaşı diye bir savaş yoktur. Kemalistler etnik arındırma politikalarını böyle savunmuştur. Ulusal kurtuluş savaşı sömürgelerin sömürgecilere karşı verdiği bir savaştır. Osmanlı ve devamı olan Tr hiç bir zaman sömürge olmadı. Sömürgenin olmadığı, işgalin olmadığı yerde ulusal kurtuluş savaşı olmaz. Bazıları da anti-emperyalist ulusal kurtuluş savaşı olduğunu Bolşeviklerin yanlış söylemine dayandırırlar.
Bolşevikler büyük tarihi bir hata yaptılar. Birinci dünya paylaşım savaşının devamı olan Kemalist hareketi anti-emperyalist, ilerici diye lanse ettiler. Enver Paşa gibi bir Turancıyı Bakü Kurultayına delege olarak kabul ettiler. Kemalistlere verdikleri büyük yardımlarla kendi önlerine büyük bir duvar ördüler. Uzak –doğuda Çin üzerinden Hindistan’a ulaşan, dünyanın her yanını , Latin Amerikayı, Afrikayı sarsan sosyalizm düşüncesi ve hareketi Karadenizden aşağı inemedi. Kemalistlerin tek parti yönetimine dayalı soykırımcı, faşist iktidarı her nedense Sovyetlerin “gözdesi” oldu. Bugünde Rusya aynı politikayı devam ettirmektedir.
Uluslararası güçlerin başta ABD olmak üzere Tr’nin bulunduğu bölge üzerindeki emperyalist amaçlarına evet demediği için Türk devleti merkezden anti-ABD’ci politikayı körükledi. Sağı solu bir anda “anti-emperyalist” oldu.
Osmanlıdan gelen devletin diplomasi tecrübesi oldukça zengin olan Tr elindeki bütün kozlarını kullanarak dünyayı kendi politikası doğrultusunda “dize getirmeye” çalışıyor. Musoli’ni Roma’nın geçmişi üzerinden emperyalist bir İtalya hayalini kurduğu gibi Erdoğan’da yeni Osmanlı hayalini kurmaktadır. Bu Erdoğan’ın sadece uçuk hayalleri değil Tr’nin “üst aklı”dır. Kemalizmin islami tonda Türk-İslam ideolojik senteziyle bölge üzerinde sömürgeci politika izlemektedir. Bu yayılmacı politikanın hedefinde öncelikle Kürdistan bulunmaktadır.