Skip to main content
okuma zamanı
dakika
okunmuş

Güney Kürdistanin Gidişatı

Sun, 08/19/2018 - 23:52
1 comment

Güney Kürdistan’ın Gidişatı

Brahim Ziravav

Kürdistan’ın bölünmüşlük  ve her parçanın ayrı bir devlet tarafından sömürgeleştirilmesi olgusu nedeniyle sömürgeci devletin konumuna göre, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin gelişim seyri, devrim hareketinin iniş ve çıkışı değişebiliyor.  Bir dönem bir parça, başka dönem diğer parça öne çıkıyor veya geriye düşüyor. Uzun bir dönemdir, Güney Kürdistan hem önde hem de Kürdistan devriminde merkez rolü oynamaktadır. İçinden geçtiğimiz tarihi dönemeçte Kürdler, Güney Kürdistan üzerinden ya kazanacaklar ya da kaybedecekler.

Kürdistan’ın diğer parçalarındaki ulusal kurtuluş mücadelesi Güney Kürdistana dolaylı ve dolaysız biçimde bağlanmış durumdadır. Gelinen aşamada eğer Güney kaybederse bu sadece Güneyin kaybı olmayacaktır, bütün Kürdistan’ın kaybı olacaktır. Güncel olduğu için dikkat çekmekte yarar var: Batı Kürdistan’ın elde edeceği statü ( bu  federasyon, bağımsızlık olabilir) Güney Kürdistan’daki başarıya bağlıdır. Güney Kürdistan bağımsızlığı elde ederse Rojawa Kürdistanı zaferi elde edebilir ve güvenceye alabilir. Güneyin kaybetmesi durumunda Rojawa Kürdistanı tutunamaz.  Bunu Rojawa Kürdistan’ının potansiyeli, bölgenin jeopolitik  durumu ve uluslararası ilişkiler açısından değerlendirirseniz,  bu durumu açıkça görürsünüz. Doğu ve Kuzey Kürdistan için de benzer durum geçerlidir.

Düşmanlarımız dört sömürgeci devlet bu durumu gördüğü için var gücüyle Güney’e saldırmakta ve ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Irak etkisiz duruma geldiğinde İran ve Türkiye devreye girmekte ve çok tehlikeli oyunlar oynamaktadırlar. İD (İŞID) Sunni Araplar ve TC’nin Kürdistanı ortadan kaldırmak için organize ettiği islami faşist bir güçtü. Hem Güney’e hem de Rojawa’ya saldırtıldı. Doğrudan Kürdistana saldıramayan sömürgeciler bir  “vekalet” savaşı yürüttüler. Başta ABD olmak üzere dünya güçlerinin desteği ile bu tehlike şimdilik bertaraf edildi. Şimdi de bunun Şii versiyonu Haaşdi Şabi devreye sokuldu. İran ve Türkiye doğrudan Irak’a destek vererek Kürdistanı ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Peki düşmanlarımızın  kendi bekaları için tehlike gördüğü Güney Kürdistan’ın bütün Kürdistan için oynadığı rolü ve önemi Kürdistani güçler, bireyler, aydınlar ve bir bütün olarak sivil toplum görüyor mu?

Bu soruya olumlu cevap vermek isterdim. Ne yazık ki Kürdistan’daki bazı güçler veya Kürdistani geçinen aydınlar bir körleşme yaşıyor. İdeolojik körleşme, dinle aldatılma, sömürgecilerin eğitimle verdiği yanlış bilinç vs.   burada önemli bir rol oynamaktadır.  Diğer bir mesele parti, grup, aile ve kişilerin tarih bilincinden yoksun anlık menfaatlerini ulusal çıkarların üstüne çıkarması...

Mesela Güney oluşuna başından beri PKK  düşmanlık yapmaktadır. Güneyin başarısızlıklarına sevinmekte ve yenilgisini istemektedir. Yer yer düşmanla gizli veya açık işbirliği yaparak Güney karşısında tavır almaktadır. Bundan parti olarak kazançlı çıkacağını, Güneydeki güçleri tasfiye ederek yerine geçebileceğini tasavvur etmektedir. Abdullah Öcalan bunu TC destek verirse, savaşarak Güneyi tasfiye edeceğini söylüyor ve PKK’nin Güneyle savaşması için talimat gönderiyor.(Kaynak Dursun Ali Küçük’ün Kitabı, Abdullah Öcalan’ın çeşitli konuşmaları ve sorgu videoları) PKK/KCK yöneticileri ve sözcüleri şimdi de “ulusal devlet hedefi”nden vazgeçtiklerini, kendi söylemleri ile sömürgeci devletleri, ”parçalamayı değil,milliyetçiliği değil, tamamen birlikte yaşamı esas alıyor”. Yani sömürgeci ve sömürge ilişkisi, bağı  “devletlerin toprak bütünlüğü” “halkların birliği” şeklinde savunuluyor. Diğer devletlerin sınırlarına karşı olmadığını, Kürdistan ulusal devletine karşı olduğunu söylüyor. Durum bu olunca şaşırtıcı bir şey yok.

Burada kısa da olsa asimilasyon ve “Türkiyelileşme”  yanlış bilinci üzerinde bazı Kürd çevreleri etkilemeri ve taraftar kazanmaları nedeniyle, Türk solunun tutumuna kısaca değinmek istiyorum. Türk medyasının ideolojik hegemonyası altında Türk solu çevrelerinde eskiden beri var olan anti-Kürd ve anti- Kürdistani  tutum devam ediyor.  Kürd ve Kürdistan’dan bahsetmek bir tabudur. Sosyal şovenizmin Kürd ulusal sorunu karşısındaki tutumu kayıtsız kalmaktır. Ama aslında yoğun bir anti-Kürd, anti-Kürdistan siyaseti vardır. Kürdleri diğer parçalardaki Kürdistani hareketlerden koparmak, birleşmelerini engellemek ve yalıtmak faaliyeti yürütmektedirler.  Türk Sol hareketlerinin Güney’in bağımsızlık referandumuna karşı çıkmaları, Irak’ın Kürdistan’ı önemli kısmını işgal etmesine sevinmeleri, “yenilgiyi” başarısızlığı Güney yönetiminin  “bağımsızlık” çıkışlarına bağlamaları ve Kürdleri bağımsızlık amaçlarından vazgeçirmek için kullanmaktadırlar. ,

Peki Güney Kürdistan Güçleri, oynayacakları tarihi rolün farkındalar mı? Bütün ulusun çıkarları bir noktada kesişmişken iç iktidar kavgasına düşmeleri doğru mu? Irak’ın Kürd soykırımının, “ elma kokulu” kimyasal silahların henüz dumanı tüterken “hafızasız” ya da “belleğini yitiren” bir toplum gibi davranabilir mi? Mesele Saddam’dan ibaret değildir.  Abadi, Maliki ya da hangi Arap yönetici gelirse gelsin koşulları bulduğunda Saddamı aratacağından kimse kuşku duymamalıdır.

Kuruluşundan bugüne yüzyıldır  suni olarak oluşturulan Irak sömürgeci devleti ile Kürdistan arasındaki mesele kanayan bir yaradır. Irak yöneticilerin değişmesiyle, diyalog yoluyla çözülecek bir mesele değildir. Bu bir antagonizmadır: sömürgeci ve sömürge çelişkisi. Saddam öncesi, Saddam dönemi ve sonrası Irak iç istikrarsızlığa veya savaşa girdiği dönemde Kürdler organize olacak ortamı bulur, toparlanır kendini yönetme çabasına girer, kısmen nefes alacak ortamı bulur ve fiili bir otonomi kurar. Irak devleti güçlenince dış dünya ile müttefikliğini sağlamlaştırır, soykırım uyguluyarak bu otonomiyi ortadan kaldırır. Irak devletinin oluşumundan bugüne onlarca kez aynı durum tekrar ediyor. Aynı yöntemle, aynı durumun tekrarı yaşanıyor. Bu çözüm değildir. Kürdlerin trajik tarihine bir yaprak daha eklemektir. Kürdler Irakı işgalci ve sömürgeci görüyor. Irak ise Kürdistanı ilhak ederek ortadan kaldırmak istiyor. Bu sorunun tek çözümü vardır: Kürdistan’ın ayrılarak bağımsız devletini kurmasıdır. Bu da Irak ve Kürdistanı sömürgeleştiren bölge devletlerinin rızasıyla olacak bir iş değil. Bugüne kadar yaşanan tarihi tecrübeden hareketle bu iki ayrı ülkenin ve iki ayrı milletin birlikte yaşama imkanı yoktur. Sömürgecilik bağlarıyla ortak  yaşam olmaz. Hem seni yokedeceğim, ülkenin bütün zenginliklerine el koyacağım hem seni yöneteceğim. Bunun adına “güvenlik” ve “Irak’ın toprak bütünlüğü” diyeceğim. Uluslararası sistemin desteği de olsa bu durum sürdürülemez. Bu durumu hiç bir Kürdistani güç kabul edemez.

Güney Kürdistan yönetimi oluşumundan bugüne düşünüldüğünde istenilen başarıyı elde edememiştir. Durum sadece yöneticilerin oynadığı olumlu ve olumsuz  rolüyle değil, aynı zamanda bunları çevreleyen toplumsal koşullar  yani İçinde bulunduğu iç ve dış koşullarla birlikte değerlendirilmelidir.

Süreci ABD’nin müdahalesiyle Saddam devrildikten sonrası ile ele alırsak, Kürdler güçleri oranında elde edebileceklerini son sınırına kadar elde etmeye çalışıyorlardı. Kürd güçleri birlik içinde hareket ediyorlardı. Baas partisi ve Irak ordusu dağıtıldığından Kürd güçlerine karşı koyacak bir güçleri de yoktu. Ancak ABD, Irak’ı yeniden tesis etme amacındaydı. Irak’ın “toprak bütünlüğü” bir amentü gibi dünya güçleri ve bölgesel güçler tarafından tekrarlanıyordu. Kürdler Irak’ın olmadığı yerde karşılarında ABD’yi buldular. Kerkük’ü Kürdler aldı(1991 tarihinde) TC’nin devreye girmesiyle ABD  doğrudan asker göndererek Kerkük’e yerleşti. Kürdler ABD’ye karşı gelemezdi. Onunla birlikte hareket ederek haklarını elde edebilir ve koruyabilirlerdi. Kürd güçleri eksikliklerine rağmen güçleriyle orantılı doğru bir politika yürüttü. Ancak ABD politikasına yön veren danışmanlar genellemeler dışında bölge hakkında bilgi sahibi olmayan kişilerdi. Kürdlerle konuştuklarında sadece bazı kültürel hakları öngörüyor, Peşmerge gücünün dağıtılmasını istiyorlardı.  Kürdlerin kaderini Irak’a bağlıyorlardı. Mesut Barzani ve Celal Talabani dışişleri bakanı Bremer’le başbaşa görüşmelerinde şok oldular. Arapların dayatmasıyla ABD’nin Araplara imtiyaz tanımasıyla bir  anlaşmaya varılamadı. Üzerinde anlaşılmayan konular zamana bırakıldı, süreç kendiliğinden işledi.  Sonraları sınırlı bir federalizm oluştu. Coğrafi sınırları ve siyasi statüsü tümüyle netleşmiş değildi. Kürdistan topraklarının yarısı Irak’ın işgali altında idi. Buralara “tartışmalı bölgeler”denilerek  bir referandumla karar verilecekti. Irak merkezi hükümeti Anayasa’nın bu maddesini yerine getirmediği gibi sürekli Kürdistana müdahale yollarını arıyor, Kürdistan yönetiminin sınırlarını ve siyasi yetkilerini daraltmaya çalışıyordu.

Sömürgeci devletler, ne Irak ne İran ne de TC Kürdistan Federal devlet yapısını siyasi ve hukuki olarak tanıdılar. Ama fiili olarak oluşan bu yapıyı ortadan kaldıramadıklarından sadece  ekonomik ve siyasi çıkarları için ilişkiler geliştirdiler. Irak ise Sunni ve Şii kavgasından dolayı müdahale edemedi. Buna rağmen özel birlikler oluşturuldu ve zaman zaman Kürdistanı işgale yeltendi. Kürdistan’ın zenginliklerini petrol bölgelerini elinde tutuyordu. Anayasa sorunlu idi. Hava alanları, gümrük kapıları merkezi devlete bağlıydı. Gelirler merkezi devlette toplanıyor, yüzde 17 pay Kürdistana veriliyordu. Irak hükümeti istediği zaman parlamentodan karar çıkarıyor ve uygulamaya sokuyordu. Kürdistanda yaşayan yaklaşık 8 milyon insanın kaderi Irak’lı yöneticilerin elindeydi. Dış dünya ile ilişkiler Bağdat üzerinden kuruluyordu. Diplomatik ilişkiler, askeri yardımlar   Bağdat üzerinden   Hevler’e ulaşıyordu. Güney Kürdistan’ın petrol satma girişimi engellenmeye çalışıldı. ABD Kürdistan’ın doğrudan petrolünü ihracına  yeşil ışık yakmadı. TC bu durumu fırsat bilerek dünya piyasasının altında petrolden büyük pay alarak nemalandı. TC’ye satılan petrol ve para ilişkileri hala açığa çıkmış değil.

Esas mesele, otonomi veya federasyon  ulusal kurtuluşu sağlamıyor ve sağlamaz. Sömürgeci merkezi devletin her alanda hakimiyeti sürüyor. Bu da gerçek anlamda ulusal bağımsızlığı ve özgürlüğü getirmiyor. Kürdistan özgülünde geçmişte yaşanan deney ve tecrübelerde görüldüğü gibi otonomi veya federasyon merkezi devletin güçlenmesiyle  adım adım ortadan kaldırılacak,  soykırım tehlikesini içinde barındıran tehlikeli bir süreçtir.  Geçmiş tarihi tecrübelerin ortaya koyduğu gibi sömürgeci devletler Kürdistan varlığını tanımıyor ve Kürdleri soykırımla yoketmeyi temel siyaset olarak benimsemişlerdir. Dolayısıyla  sömürgeci ulusla aynı devlet çatısı altında ortak bir yaşamı inşa etmek mümkün değildir.

Tek çare bağımsızlıktır. Bağımsız olmayan bir ulus köledir. Güney Kürdistan’ın hedefi bağımsızlıktır. Bütün siyasi partilerin, grupların, sınıf ve tabakaların bu strateji etrafında toplanması gerekir. Kürdistani güçler dört sömürgeci devletin birliği karşısında kendi ulusal birliğini bu proje üzerinde oluşturabilir. Amaçsız bir şekilde birlik, ulusal kongre lafları  halkın birlik istemini istismar etmek, sözde “birlik” içi boş bir söylemdir. Öncelikle bağımsızlık projesi, milli bir politika ve milli kurumlar üzerinde olmalıdır. Her siyasi güç , parti ve grubun ortak ulusal kurumlar için kendisinden “ taviz” vererek işe başlamalıdır.

Hedef ulusal bağımsızlık stratejisidir. Bu amacı gerçekleştirmek için bir çok taktik ara aşamadan  geçer. Ana doğrultudan sapan, bu stratejiye hizmet etmeyen her politika reddedilmelidir. Muhalefet ya da yönetimdeki partiler anlık çıkarları için bağımsızlık hedefini öteleyemezler. Referandum bağımsızlık yolunda atılan başarılı bir adımdı.  Kürdistan’daki muhalif güçler, yönetimdekiler istiyor diye ya karşı çıktılar ya da son güne kadar tavırsız kaldılar, ertelenmesini istediler.

Başarılı bağımsızlık referandumu, sömürgecilerin uykusunu kaçırdı ve bunu bahane göstererek işbirliği halinde  Kürdistana saldırdılalar.   Sömürgecilerin saldırısı karşısında Kürdistani güçler ülkesini savunma refleksi gösteremedi. İD ile olan savaş öncesi sınırlarına geri çekildiler.

Irak’la yaşanan süreç Kürdistanı bir ikilemle karşı karşıya getirmiştir. Ya  kendi kaderini ele alıp bağımsızlığa gidecek, ya da mevcut statüyle Irak’ın içinde kalırsa Irak merkezi hükümetin güçlenmesiyle bütün kazanımlarını yitirecek.

 

 

 

 

 

 

Yeni Yorum yaz

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.

Category