Skip to main content
okuma zamanı
dakika
okunmuş

"Çözüm Süreci"nden "Hendek Savaşı"na ve Soykırıma

Sun, 08/19/2018 - 22:55
1 comment

 

 

 

 

“Çözüm Süreci”nden, “Hendek Savaş”ına Ve Soykırıma

Bawer Zirek

 Kuzey Kürdistan, Güney ve Batı Kürdistan’da yaşanan sıcak gelişmelerin gölgesinde kaldı. Kuzey Kürdistan’da kanlı bir  süreç yaşandı ve henüz sonuçlarıyla orta yerde duruyor.  Durumun baştan sona bir tahlile ihtiyacı  var. Kısaca da olsa sürece değinmek istiyorum.

Aslında “barış süreci”,”çözüm süreci” “müzakere sürecine dönüşsün” dedikleri süreç hiç olmadı. Olsa olsa karşılıklı “saldırmazlık” veya “ateşkes” denebilir. TC’nin zaman kazanma, oyalama,  ilerideki soykırım ve Kürt oluşumlarını tasfiye etmek için geçici olarak sorunu “idare etme” denebilir.

Başa dönecek olursak 2013’te Abdullah Öcal’ın Newroz  konuşmasıyla resmiyete dökülen “süreci”, Tayyib Erdoğan daha önce haber vermişti. Süreci herkes beklentilerine göre isimlendirdi ve anlam yüklemeye başladı. Sömürgeci TC “milli birlik ve beraberlik süreci” isminde karar kıldı.

TC’nin amacı sorunu çözmek değil, idare etmekti. Eski MİT müsteşarlarından birinin deyimiyle “bir dönemi böyle götürmek” idi.

Öcalan’ın “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa”(imralı notları) kitabını okuyan biri oynanan oyunu  açıkça görür.TC tarih boyunca Kürdlere “pis oyunlar” oynar. Bu da o oyunlardan biri.

Ortada bir “kukla tiyatrosu” sahnelendi. Kuklayı  sahne gerisinden  oynatan ve konuşturan aynı “güçtür.” Kuklaya  “önderlik” rolü veya karekteri biçilmiş, günün koşullarına uydurularak aynı oyunun değişik sahneleri kaçıncı kezdir sahneleniyor. Tırkolarda oyun bitmez.

Galiba en uzun sahnesi veya rolü 2013 Newroz’undan 7 Haziran seçimlerine kadar olan süreçti. 24 Temmuzda sahnenin kapanmasıyla “yeni oyun” sahneye kondu. Yani TC istediği zaman “barış” istediği zaman “savaş” oyununu sahneye koyuyor. Bu durum Öcalan yakalandığından beri böyle devam ediyor. Başoyuncu pardon “başkukla” yerini sabit korurken figuranlar sürekli değişiyor. Bu gidişata itiraz edildiğinde ya da eleştirildiğinde “barış diyoruz karşı çıkıyorsunuz, savaş diyoruz yine karşı çıkıyorsunuz. Sizler ne barışa ne de savaşa geliyorsunuz.” Diyerek yağ gibi üste çıkıyorlar.

“Çözüm süreci”dedikleri süreçte devlet hiç de çözümden yana görünmüyordu. Kürd ulusal mücadelesini nasıl tasfiye ederim hesabını yapıyordu. Bir yanıyla süreç katliam süreciydi. Roboski katliamını yaptı. Hemen sürecin başında Sakine Cansız başta olmak üzere üç devrimci kadını bir suikastle katletti. Öcalan ve bazı sözcülerin açıklamaları devleti aklıyordu. Bu “sürece karşı yapılan” bir harekettir. TC’de benzer açıklamalar yaptı. Olayı bizzat MİT yaptırdı ve bu hareket sürece karşı değil, sürecin bir parçasıydı. Süreç demek aynı zamanda bazı yönetici kadroların imha, tasfiye ve entegre süreciydi  de. TC ele geçirdiği her fırsatta kadrolara yönelik imha hareketini sürdürmektedir.

Öcalan sürekli “baş döndürücü” bir  hızla her gün “ yeni tezler” ileri sürdü. Bunları hayata uygulamayı bırakalım bir tarafa, izlemek bile başlı başına bir sorundu. Ama hepsinin ortak amacı PKK ve onun hegamonyasındaki ulusal hareket içindeki kadro ve kitleleri sisteme entegre etmekti. Öcalan imralıya düşüşüyle beraber sözde “ateşkes yaptı”. Yani gerilla ateş etmeyecek, kendini dahi savunmayacak, Güney Kürdistana çekilecek. Sömürgeci katiller ise yollara pusu kuracak ve gerillayı “avlayacak.” Sonradan açığa çıktı ki 700 gerilla imha ettirilmiş. Peşinden heyetler halinde teslim olunması istendi.  Teslim edilenler içeri atılınca bu yöntem de işe yaramadı.  Öcalan ve MİT birlikte “Türkiyelileşme projesi”ni başlattılar. Bu bir dizi “teori”, örgütlenme ve alt projeden oluşuyordu.

Bu süreçte TC ile olan pazarlıklar halktan gizli, “kapalı kapılar ardında” yürütülüyordu. Biz olayı basına sızdığı kadarını biliyoruz. Öcalan “imralı notları”nda “ biz devletin Kürdistan koluyuz” diyordu. Kendi gücünü de İmralı’ya gelen “TC Heyeti”nden aldığını söylüyordu. Ne pazarlıklar yapıldı, karşılıklı ne vaadler verildi, halen açığa çıkmış değil veya açık yüreklilikle halka söylenmedi.

HDP, MİT’in Öcalan’a empoze ettiği, ya da Öcalan’la  MİT’in ortak projesi dense de daha sonra devlet yetkililerin ve eski MİT müsteşarlarından Emre Taner   açıklamasına göre ” bir MİT projesiydi.”  HDP’den hiç bir yetkili kalkıp buna reaksiyon göstermedi.  Açık ya da legal alanda siyasi arenada Kürdleri temsil edecek bir partiyi ortadan kaldırarak Türk Solu, çevreci,  LGBT vs çevreleri de içine alan  sistem içinde “makul” görülen bir muhalif parti olacaktı. Böylece sistem dışına çıkmış Kürd halk kitlelerini “Türkiyelileşme projesi” ile sisteme entegre edeceklerdi. TC sömürgeci sistemi dışına çıkanlar, sistem içine çekilerek, yeni bir dayanakla tahkim edilerek sistem varlığını sürdürecekti.

Bu çözüm süreci boyunca TC devleti, PKK’ nin legal ve illegal bütün birimlerine, esas ve yan örgütlere sızarak  yeraldı, kontrol ve denetim kurarak yönlendirmeye çalıştı. Öcalan’ın yeni tezleri de PKK’yi eski tezlerinden arındırarak, dünyada herhangi bir yerde uygulaması olmayan “fantazi toplum” modellerini önüne hedef olarak koydu. Her sömürge ulusun birincil hedefi ulusal bağımsızlıktır. PKK ise ne savunduğunu bilmeyen sadece “Öcalan’a özgürlük” isteyen hiç bir Kürt ulusal talebini dile getirmeyen, sadece “laflarla” polemik yapan politika yürüttü. Önce “demokratik cumhuriyet” stratejisini savundular, sonra hangi anlamda kullanıldıkları anlaşılmayan soyut “özgürlük”, “demokratik”, “ekolojik”, “özyönetim” “komünal toplum” “demokratik ulus” vs. havada uçuşan kavramlarla hedefi iyice bulandırdılar.

Devletin Öcalan eliyle dizayn etmeye çalıştığı “Kürd siyaseti” istedikleri rotada ilerliyor mu? Ya da dillerinden düşürmedikleri süreç istedikleri gibi işledi mi? Bunu bütün boyutlarıyla bugünden tespit etmek için erken. Ancak Kürdlerin soykırımı olarak gelinen sonuç korkunç bir durum.

TC devleti ve iktidar partisi AKP gelecekteki yapılanmayı ve yeniden iktidar olmayı tasarladı.  Demokrasi ile yönetilen hiç bir ülkede yüzde onluk bir baraj yok. Seçim sisteminde yüzde onluk barajda indirim yapmadan  HDP’ye dayatarak seçime soktular. Düşündükleri HDP barajı aşamayacak böylece Kürdistan’da ve Türkiye tarafında HDP’ye giden oylar “boşa gidecek” milletvekilleri AKP’nin olacaktı. Bu da AKP iktidarını garanti edecekti. Son anketlerde HDP’nin barajı aşacağı kesinleşince bazı yerlerde saldırılar yapıldı. Ve Diyarbakır mitinginde ilk bombalar patlatıldı. Ama bu iktidar lehine bir sonuç vermedi. 7 Haziran seçimleriyle devletin ve AKP’nin hesapları alt üst oldu. Yüzde 13 oy oranıyla HDP meclise girdi. AKP hükümeti kuracak çoğunluğu sağlayamadı. Bu sonucu hazmedemeyen iktidar yeniden seçime gitti. Seçim hileleriyle AKP yeniden tek başına iktidar oldu. 24 Temmuz’la beraber TC “topyekün”  savaş dönemine girdi.

Bu bir günde olacak bir şey değil . 2009’dan itibaren bir taraftan “barış” ve “çözüm süreci” boyunca önceden planlandığı anlaşılıyor. Herşeyi kontrol altında, denetim altında tutan devlet bugüne hazırlık yapıyordu. Gelinen noktada Kürdlere yönelik soykırım planını uygulamaya soktu. PKK adeta devletin bu soykırım operasyonuna çanak tuttu. TC sömürgecileri bir dönemi “milli birlik ve beraberlik” diye “ateşkes içinde” geçirirken, bu sürece son verdi ve saldırıya geçti.  PKK’de şiddetle buna cevap verdi. Yeni bir sürece girildi.

15 Temmuz 2015’te KCK eş başkanı Bese Hozat’ın Özgür Gündem’de  “Yeni süreç devrimci halk savaşı sürecidir” diye tanımladı. 19 Temmuz’da Cemil Bayık tahkimat, direnç ve silahlanma çağrısı yaptı. Peşinden KCK’nın diğer yöneticileri benzer açıklamalar yaparak TC’nin saldırılarına karşı halkı direnişe ve ayaklanmaya çağırdılar. PKK Batı Kürdistan ve Güney Kürdistan’daki savaş deneyimlerine fazla güvendi. Burada kazandığı yeni savaş taktikleriyle TC militarist güçlerini bozguna uğratacakları, seçimde HDP’nin aldığı 6 milyon oyu da hesaba katarak büyük bir halk desteğiyle sömürgecileri ne olduğu anlaşılmayan “çözüm” doğrultusunda adım attıracaklarını düşündü.

 TC desteğinde İD(IŞİD)nin Kobane’ye saldırısı, katliamı karşısında  6-8 Ekim 2014 tarihinde halk sokak direnişi kendiliğinden patlak verdi.  Ancak bu başkaldırı esnasında 43 kişiden fazla insanı katleden devlet olaylarla başedemeyince Öcalan’ı devreye soktu. Hareket  durduruldu. PKK yönetimi bu olayları ve seçimlerdeki halk desteğini yanlış yorumladı. HDP kitlesi istediğin zaman harekete geçireceğin PKK elemanı değil. İkincisi, istediğin zaman halk ayaklanmaz. Bunun koşulları var. Dünya ve Kürdistan tarihinin gösterdiği gibi ayaklanmanın koşulları var. TC sömürgecilerinin Kürdistan’da halk desteği yok . Bu bir gerçek. Ama bunun istediğin zaman harekete geçmeyeceği de ayrı bir gerçek.

Şimdi bu “Hendek ve Barikat savaşı” üzerinde duralım. Bu neye ve kime hizmet etti ve hangi aklın, hangi strateji ve taktiğin ürünüydü buna bir bakalım.

Hendek ve Barikat Savaşı

PKK/KCK Hendek, barikat savaşı stratejisi ile özyönetim ilanına gideceğinden devletin haberi yok muydu? Peki devletin haberi varsa neden o güne kadar bekledi ve bütün bu hazırlıkların yapılmasına gözyumdu?

Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz 17 Haziran2016 tarihli yazısında “Devletin istihbarat raporlarına göre “ Kasım 2014 yılında Kandilde PKK başkanlık  Konseyi toplantısında karar alındığını, aradan 2 yıl geçtiği bütün hazırlıklara rağmen devletin hiç bir önlem almadığını yazıyor. Valilere emir verilerek operasyon yapılmasını engellendiğini”, “PKK’nin kentleri cephaneliğe çevirdiğini”, “Hendek işleri kızıştığında bombaların, silahların nerede saklandığını sokak sokak , ev ev bildiklerini söylüyorlardı.”

Devlet o dönem süreci kontrol altında tutarak, sadece seyretmek ve izlemek değil aynı zamanda geleceğe yönelik planlarını hayata geçirecek koşulları hazırladı.

Dicle Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Dr. Mehmet Yanmış tarafından “Hendek Barikat” ve devletin “operasyonları” ile ilgili yaptığı araştırmada PKK’nin uyguladığı hendek ve barikat stratejisi yanlıştır diyenlerin oranı yüzde 76, 6,  özsavunma olarak görenlerin oranı yüzde 23’5tir. YDG-H nin eylemleri “en büyük zararı Kürdlere veriyor, HDP ve PKK’ya da zarar veriyor diyenler 62,5 halkı savunuyorlar yüzde 32,3.

Sonuçta tablo hiç de parlak değil. 13 Kürdistan kenti yerle bir edildi. Hendekler ve barikatlar savaşı Kürdistan halkına yıkım, ölüm ve acı getirdi. Sivil toplum alanında devlet, PKK hegemonyasını kırdı ve PKK kurmayı bu kadar tecrübeye rağmen bu tablonun sorumluluğundan kurtulamaz. Çoğu genç, kadın, çocuk ve yaşlı dahil 7 ile 10 bin arası insan katledildi. 1-2 milyon insan yerinden edildi. TC sömürgecileri Kuzey Kürdistan’da  bu katliam ve yıkım ve tahribattan sonra ülke dışına, Rojava ve Güney Kürdistan’a yöneldi.

Üç yıllık hazırlıktan sonra Efrin işgal ve soykırım hareketini başlatan TC’ye karşı üç parça Kürdistan ve dünyadaki Kürdler harekete geçerken Kuzey Kürdistan’da tek bir gösteri ve miting yapılamadı. Çünkü TC bütün barbarlığıyla katliam yapmış, çok sayıda insanı tutuklayarak zindanlara doldurmuştu.Kuzey Kürdistan’da geçici de olsa şiddet, katliam ve zulumle “sukuneti” sağlamıştı. İD’ye islami terör diye tepki gösteren dünya kamuoyu ondan daha beter olan TC islami faşist terörüne karşı sessiz kalıyordu.

Bütün bu yaşananlar “çözüm süreci” yle başladı ve “Hendek” “barikat” savaşıyla  devam eden bir süreç veya dönemdi. PKK/KCK neden TC sömürgecilerinin bu soykırım politikalarına çanak tuttu? Başka bir yöntemle bu politika boşa çıkarılamaz mıydı?

PKK/KCK yöneticileri bu konuda sessizdir. Dönemin üstüne sünger çekmekte, unutturmaya çalışmaktadırlar. Ya da her zaman yaptıkları gibi kendi “direnişlerini” öne çıkararak, sömürgecilerin soykırım hareketini örtbas etmektedirler.

40 yıllık gerilla savaşı ve her türden mücadele deneyimi olan bir siyasi hareketin “Hendek ve Barikat” savaşını hiç kimse ve hiç bir teoriyle izah edemez.  Sonuç bağışlanmaz bir tarihi hata ve Kürdistan halkı için tam bir felaket ve tuzaktır.

Yapılan tarihi bir hatayı basit bir şekilde oldu bitti diye savuşturamazsın. Tarih onu tekrar önüne ağır bedelleriyle çıkarır. Nihayetinde çıkarmıştır. Sonraki süreçte PKK/KCK çağrıları havada kalmıştır. Kendi kadroları, taraftarları ve kitleleri dahi gitmemiştir. İlerisi için de PKK kitleler üzerindeki inandırıcılığını yitirmiştir.

Şimdi bu “Hendek ve Barikat savaşı” üzerinde duralım. Bu neye ve kime hizmet etti ve hangi aklın, hangi strateji ve taktiğin ürünüydü buna bir bakalım.

Günümüzde savaşın koşulları, biçimleri ve araçları ciddi biçimde değişmiştir. Bunu herkesten çok savaşı yürütenler bilir. Engels,”Eski tarzda ayaklanma, 1848’e kadar her yerde kesin olan barikatlar üzerinde savaş, bir hayli eskimiş, modası geçmişti.”der.

“Bu konuda hayale kapılmayalım: sokak çatışmasında, başkaldırmanın birliklere karşı zaferi, iki ordu arasındaki bir savaşta olduğu gibi bir zafer, çok ender bir şeydir.”

Demek ki “sokak savaşlarına sürüklenme oyunu” na gelmemek gerekir.

Bir devlette iç iktidar mücadelesinde, yani sınıflararası savaşta, egemen güçlerin saflarındaki askeri kuvvetleri etkilemek onları caydırmak veya saflarda dağınıklık yaratmak saf değiştirmek mümkün iken iki ayrı ulus arasındaki savaşta bu mümkün değildir. Askeri güç sonucu belirler. Teknik askeri güç, bir barikatı unufak edecek değince patlayan havan topu mermileri, füzeler, tanklar, uçaklar vs. ile hiç şansı kalmadı. İsyancılar açısından koşullar daha beter oldu.

Geniş bir çevre Kürdistan’da savaşın vahşetini görünce, buradan kaçınmak için pasif direniş  biçimleriyle sonuç alacağını düşünüyor. Bu ham bir hayaldir. Pasif direniş biçimleri iç iktidar mücadelesinde bir yere kadar sonuç alırken iki ayrı ulus arasındaki savaşta hiç bir sonuç alamaz. Türk, Arap ve Fars barbar sömürgeci sisteminde bir propaganda malzemesi gibi ufak tefek roller dışında pasif direniş biçimleri sonuç alıcı bir rol oynayamaz. Geriye mücadelenin esası uzun süreli halk savaşıdır. Sömürgecilerin donanımlı askeri gücü karşısında gerilla savaşı zayıfın başvurmak zorunda olduğu bir savaştır. Koşulların oluşmasıyla gerilla desteğinde yerel halk ayaklanmalarıyla bütünleşen mücadele sömürgecilerin ülkedeki varlığına son verir. Ülkeyi parça parça ya da bir bütün olarak işgalden arındırır. Ancak yaşananlar gücüyle orantılı bir mücadele ve politikanın gidilmediği bir halkın kaderi üzerinde oyunlar oynandığı açıkça görülmektedir.

Az çok konuyla ilgisi olan ayaklanma ile “oyun oynanmayacağını” bilir. 40 yıl dağda savaşan bir hareketin kendi tecrübelerinden bunu bilmesi gerekir.

Devrimin  stratejisi , taktikleri  zamana ve koşullara uyarlanmış bir hareket tarzı vardır.Devrimin bir planı olmamakla birlikte ayaklanmanın bir planı olur.

Ayaklanma üzerine dünya devrim tarihi bize çok ders çıkarmıştır.Bazı temel kuralları hatırlatırsak durum daha da açıklık kazanır.

  1. Ayaklanma sağlam bir teoriye dayanmalıdır.
  2. Ayaklanmanın temeli saldırıya dayanmalıdır. Yalpalamadan, tereddüt etmeden, bir saldrırı planı doğrultusunda kararlılıkla yürütülmelidir.
  3. Savaş döneminin ağırlık merkezi politik mücadele biçimlerinden askeri biçimlere kayar. Politikadan tamamen bağımsızlaşmamakla beraber askeri çizgi esas olur. “Kalem yerini kılıçla değiştirir”
  4. Askeri stratejinin önemli özelliği ekonomik, politik, moral faktörlerin yanısıra karşılıklı güçler dengesinin tam hesaplanmasına dayanır. Günümüz dünyasında sadece iç değil, iç ve  dış gücün  birlikte hesaplanması, dünya çapında güçlerin hesaplanmasıdır.
  5. Ayaklanma sadece bir öncü örgüte değil, geniş halk yığınlarına dayanmalıdır. Bunların sistemden hoşnutsuz olmaları yetmez, “yönetenlerin yönetemez duruma düştüğü”  kriz anında, yönetilenlerin yaşamlarını sürdüremedikleri, değişim istemeleri yeterli değildir. Devrim anının öznel ve nesnel koşulları vardır. Bir patlama şeklinde kendini ortaya koyar.

Şimdi gelelim Hendek, Çukur savaşına. Önce yaşananları izah edelim.

Sistemin Kürd düşmanlığı üzerinde şekillendirdiği Türk toplumunu şahlandırmak için ne kadar Kürd öldürdüğüyle övünen Tayyib Erdoğan 7700 Kürd öldürdüklerini açıklamıştır. PKK ise kendi direnişini önplana çıkarmak için katledilen Kürd’ten hiç sözetmiyor. Olan biteni nasıl anlamladıracağız. Doğrusu bunun izahı oldukça zor.

PKK/KCK Türk işgalci güçlerini Kürdistan topraklarının bir kısmından çıkarıp özgürleştirmek mi istedi? Böyle bir hedefi olmadığını kendileri söylüyor.

PKK ne yapmak istedi? Bu soru hala açıkta duruyor. İşgalci askeri güçler ülkeden çıkarılmadıkça bir hakimiyetten sözedilemez. PKK ise böyle bir hedefinin olmadığını söylüyor. Sömürgecilerin hakim kurumları valilik, kaymakamlık olduğu yerde duruyor, bunlara dokunulmuyor. Belediyeler ise KCK’nın elinde. Ortada belirlenmiş net bir hedef yok.

Birileri çıkıp özyönetim ilan ettiğini söylüyor. Sömürgeci TC büyük bir askeri güçle o şehri yıkarak, genç, yaşlı, kadın, çocuk hepsini toptan imha ediyor. Sonra diğer bir şehir aynı şekilde ortaya çıkıyor.Bu böyle uzun bir dönem sürdü. Varto’dan başlayarak Kürdistan’ın 13 kenti tek tek hedef haline getirildi. Binlerce insan öldürüldü. Tayyib 7700 kişi olarak duyurdu. Bu bir ayaklanma mı idi? Hayır. Ayaklanmanın başarısı için zorunlu yasalar vardır.

En başta yaşananlar iyi bir yönetimden yoksundu. PKK/KCK yöneticilerinin her birinin değişik açıklamaları çıkıyordu.

Kitle hareketinin yükseliş anına değil düştüğü bir ana denk getirildi. HDP’ye 6 milyon kişinin oy vermesi bunların PKK yanlısı olduğu anlamına gelmeyeceği gibi karşılıklı güçlerin birbirini imha etmesi gibi bir savaş durumunda bile bile kendini savaş ateşinin içine atmaz.

Direnişe geçen şehirlerin koordineden, ortak bir saldırı planından yoksun olması. Adeta hendek ve çukurlarda kurbanlık koyun gibi  sıranın ne zaman kendilerine geleceği bekleyişi içinde olmuşlardır.

Bir ayaklanma silahlı bir güce dayanır. Silahlı güçlü bir örgüte dayanmaksızın ayaklanmanın zaferini korumak çok güç veya imkansızdır. Bir profesyonel ordu (gerilla gücü) iki milis gücü geniş halk yığınlarının desteğinde saldırıya geçer. Ayaklanmanın temeli sürekli bir saldırıya dayanır. Burada ise saldırı yoktur. Düşmana hedef haline getirilen ve sıranın ne zaman kendilerine geleceği beklentisi içinde olan “kurbanlık” kitleler vardır.

Kitleler içinde tam bir hazırlığın olmaması. Geniş kitleleri harekete geçirecek olan onların temel  taleplerini savunmaktan geçer. Bu “hendek savaşları” halkın hangi taleplerini gündemine aldı?

Kürdistan genelinde eş zamanlı ve koordineli bir plan dahilinde ayaklanmanın olmaması.  Yerel karekterde kalan direnişi, düşman kıyaslanmayacak düzeydeki üstün  güçlerini yoğunlaştırarak kolayca  direnişçilerin imhasına yolaçtı.

“Savaşta askeri stratejinin çok önemli bir özelliği, ekonomik, politik ve moral faktörlerin yanısıra karşılıklı güçler dengesinin tam tamına hesaplanmasıdır. Bu hesap çatışmanın seyrini ve nasıl sonuçlanacağını tahmin etmemizi sağlar.” Savaş bu güç dengesine göre saldırı ve savunma nitelikleri taşır. Savaşta belirleyici olan eş zamanlı derinlemesine ve güçlü saldırıdır. Düşmanın mevzilerinin parçalanması, imha edilmesi, tamamen kontrol edilmesi ve düşman iradesinin teslim alınmasıdır.

Bir diğer anlamıyla “savaş, her zaman, çatışan iki kesimin bir diğerini imha etmeye çalıştığı bir mücadeledir. Bu nedenle onlar bu sonuca ulaşmak için güçten başka tüm hilelere, olanaklı tüm manevralara başvururlar” (Che)

Bütün bu koşullar düşünülmeksizin, sömürgeci sisteme karşı olan kimilerinin “Z kuşağı” diye adlandırdığı, kendilerinin “biz terörist değil asimile olmayan Kürdleriz” dediği bir kuşak  imha ettirildi.

İnsanlar gibi siyasi hareketler de hata yapabilir denebilir. Herkes hata yapabilir büyük veya küçük. Strateji, esas hat doğru olmakla birlikte hatalar olabilir ve  bu zamanla aşılır. Ama süreci izlediğinde burada bir hatadan öte gizli veya açık bir imha planının işletildiği görülmektedir.

Sömürgeciler büyük bir zafer edasıyla Kürdistan ulusal devrimini yenilgiye uğrattığını sanıyorlar. İkiyüz yılllık Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin seyrine baksınlar. Sonuç olarak Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi yenilmedi. Yenilgiye uğrayanlar, kişiler, yanılsamalar, düşünceler ve tasarılar oldu. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi küllerinden kendisini yeniden yaratacaktır.

Yeni Yorum yaz

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.