TÜRK DEVLETİ VE İRAN KURDİSTAN’A NEDEN SALDIRAMAZLAR!
TÜRK DEVLETİ VE İRAN KURDİSTAN’A NEDEN SALDIRAMAZLAR!
M. Müfit
1991 Körfez savaşindan bu yana, yani Kürdistan’a yol açildiğindan beri Türk devleti sürekli yikici faaliyetlerini bu güne kadar kesintisiz bir şekilde güney’de sürdürmektedir. Bilindiği gibi o her yolu denemiştir.
İran ise, kendisine ait kadim sinsi ve sabirli politikalarla hem Irak’a hem de Kurdistan’a kademeli olarak yerleşme yolunu seçti. ABD ve Batiya rağmen, üstelik sürekli baski ve «gözetim» altinda olamasina karşin yayilmaci siyasetine devam etti.
Türk devleti ve Iran, Kürdistan’in yükselişini ve bağimsizliğin yolunu acacak olan referandumu engellemek için ellerinden geleni yapmakta ve bütün provakasyonlara baş vurmaktadirlar. Ekonomik, diplomatik, siyasi yaptirim ve ambargolarla Kürdistan’i boğmaya ve askeri tehditlerle dize getirmeye yelteniyorlar. Buna öncelik vermekle beraber fiili provakasyonlarla, sabotajlarla Kürdistan’i kariştirmayi da deneyeceklerdir. Ciddi güvenlik sorunu yaratarak bezginlik yaratmaya ve teslim almaya çalişacaklardir.
İran ve Türkiye’ye karşi direnişi ve Kurdistan’in savunmasini kolaylaştiran, kendisinden yana olan uluslararasi ve bölge koşullari yardimci olacaktir. Ne var ki, günün önemli sorusu şudur; bu iki kadim düşman güç Kürdistan’a askeri planda savas açacaklar mi, yada açabilecekler mi?
İran cephesi: Birincisi; çünkü Iran, ABD ve Bati devletleri tarafindan baski altinda tutulmaktadir. Iran’a ekonomik ve diplomatik nefes aldirtan 14 Temmuz 2015 «nükleer silah üretmeyi» durduran «Viyana antlaşmasi»nin iptal edilmesi ve yeni yaptirimlara gidilmesi ihtimali var. İkincisi; İran’in Akdenize Irak ve Suriye üzerinden ulaşma planlarina başta ABD ve İsrail olmak üzere bir çok Bati devleti karşidir. Üçüncüsü; İran’in kurmak istediği ama esasinda yayilmaci ve hegemonyaci siyasetine hizmet eden «Şii aksi» Ortadoğu’da istikrarsizliğa ve yeni çatişmalara zemin oluşturduğundan dolayi diğer bölge devletleri (Saudi Arabistan, Misir vb) tarafindan da red edilmektedir.
Türkiye cephesi: Birincisi; Türkiye’nin ortadoğu’da istikrarsizliğin ve kötülügün ikinci kaynaği olduğunu bütün dünya milletleri açik bir şekilde görmektedirler. İslamo-faşist Türk iktidarinin Da’eş’i destekleyip beslediğini ve Avrupa’ya saldirttiğini terör darbesi almiş ilgili hiç bir ülke hazmedememiştir. İkincisi; Kürdlere saldirmakla, Bati devletlerinin islamo-faşist teröre karşi mücadelede en yakin müttefiki zayiflatmiş olacağindan dolayi koalisyon güçleri tarafindan onaylanmamaktadir. Üçüncüsü; bir NATO üyesi ve müttefiği olarak Türk devletinin Rusya ile geliştirdiği ilişkiler ve gelişkin S-400 «savunma bataryalarinin» satin alinmasi amaciyla askeri antlaşmaya gitmesiyle NATO ile ciddi çelişki içine düşmüş olmasi. Dördüncüsü; Türk devletinin sahip olduğu olumsuz konumuyla, özellikle Bati ülkelerinin güvenliğini tehdit eder duruma gediğinden dolayi ve ciddi çelişkiler üretmiş olmasi Kürdistan’a yatirim yapmanin ve onu korumanin bir başka nedenini oluşturmaktadir.
Ayrica; Kürdistan, Iran ve Türk devleti üzerinde baski kurmanin en güçlü dayanaği haline geldiğinden dolayi zayiflatilmasini ve sindirilmesini engellemek için, ABD ve diğer koalisyon güçleri tarafindan korunmaya alinmiştir.
Bir başka önemli engelde şudur; Jeostratejik konumu ve önemi bakimindan Kürdistan’in hem siyasi ve askeri ve hem de ekonomik alanda İsrail’in güvenliği için orta ve uzun vadede sonderece önemli role sahip olduğu gerçegi üzerinde hesap yapilmasidir.
Bütün bu sebeplerden dolayi, İran ve Türkiye Kürdistan’a askeri planda saldiramazlar. ABD ve diger bati devletleri Kürdistan’i, ortadogu’da istikrarsizliklarin ve kötülüklerin esas kaynaklari olan bu iki sorunlu devlete, yukarida izah etmeye çalistigimiz sebeplerden dolayi feda edemezler.
Ama buna rağmen, Kürdistan siyasi güçleri sağlam durmak, iç ilişkilerine yeni bir anlam ve içerik, bir düzen kazandirarak, İran ve Türk devletinin her bir yikici icraatlarini boşa çikarmak zorundadirlar. İlan edilmemiş, ismi konulmamiş «savaş» bundan sonra başlayacaktir. Bu savaşta, esas olarak kendi olanaklarina ve gücüne dayanmakla beraber Bati, Saudi Arabistan ve İsrail ile olan ilişkilerini geliştirmeye çalişmalidirlar. Referandum, Kürdistan’da tikanan siyasetin önünü de açarak yeni bir ivme ve boyut kazandirmiştir. Bu bakima, ortaya çikan milli irade ve birlik atmosferi ve olanaği iyi değerlendirilmek zaruridir.
Referandum, Kürdistan’da ayriştirici ve aydinlatici bir rol oynadi ayni zamanda; her şey açik bir şekilde ortaya çikti; bütün spekülatif argümentler ve söylevler, ayaği yere basmayan apolitik «tespitler» yerle bir oldular. Açiğa çiktiği gibi, güneydeki siyasi önderlikler ne Iran’in nede Türkiye’nin «isbirlikçileri» değildirler. Bu devletlerin iradelerine ve engellemelerine rağmen referandum yapildi. Kürdlerin milli iradelerini kiramadilar.
Demek ki, bilmeyenin de kafasina koymasi gereken Ortadoğu gerçekliği şudur; bu bölgede hiç kimse kimsenin işbirlikçisi değil, dostu da değildir. Her kes herkesin hem dostudur hem de düşmanidir. Ortadoğu’nun bu özelliğini bilmeyenler ve idrak etmeyenler tespitlerinde sürekli hata yaparlar. 26.09.2017
M. Müfit