GÜNEY KÜRDİSTAN’DA REFERANDUM’A İLİŞKİN DOĞRU TAVIR! (Referandum projesi bir «Türk devleti projesi» midir?)
GÜNEY KÜRDİSTAN’DA REFERANDUM’A İLİŞKİN DOĞRU TAVIR!
(Referandum projesi bir «Türk devleti projesi» midir?)
Mehmet Müfit
Ortadoğu’da, her şeyin yeniden değisik boyutlarda ve kapsamlarda şekillendiği yaşadiğimiz bu son derece karmaşik, sürekli yeni biçimler alan süreçte Kürd milletinin de kaderinin yeniden biçimlendiği tarihi momenti yaşamaktayiz.
Uluslararasi siyasete hükmeden büyük emperyalist güçler, «bölgenin siyasi stabilitesi» adina 20. yüzyili bölgenin bilinen barbar devletleri eliyle Kürdlere haram etmişlerdi. Şimdi artik, bölgenin yeniden biçimlendirilmesi aşamasinda Kürdistan’in bağimsizliği, «bölge stabilitesinin» «temel taşi» olarak ele alinmaktadir. Tarihin hiç bir döneminde, Kürdistan ulusal kurtuluş davasi ile uluslararasi güçlerin çikarlari ayni kulvarda birleşmemişti. Bu durum Kürdistan’in bağimsizliği için yeni kapilar açarak yeni imkanlar yaratmiştir.
Bütün Kürdlerin sorduğu soru ve yoğun olarak tartiştiği hadise şudur; bu ortamdan, bu süreçten ve ayağina gelmiş olan bu tarihi momentten Kürd «siyasi sinifi» yararlanabilecek mi, 77 ecdadimizin rüyasi bu firsat değerlendirilip Kürdistan’nin bağimsizliği gerçeklestirilecek mi?
Ne yazik ki hadiseyle ilgili olan her kes ayni görüşe, ayni yaklaşima, ayni isteme sahip değildir. Bu durumu, siyaset sosyolojisi bakimindan anlamak pek ala mümkündür; biz Kürdler büyük ama her bakimdan, fiziki ve ruhsal planda bölünmüş bir milletiz. O bakima, parçali realitemizde şaşilacak bir durum yoktur.
Ne var ki, «parçali halimiz» günlük alanda tam anlamiyla oldukça karmaşik bir dezavantaj oluşturmaktadir. Haliyle buda bir çok ciddi anlaşilmazliklara yol açmaktadir. Dilde ve ilişkide ciddi sorunlar yaşadiğimizi hepimiz bilmekteyiz. Ama en büyük sorun bilinç ve kavrayişla ilgilidir.
Belli bir bilince ve kavrayiş yeteneğine sahip olmayanlar her türlü desinformationa ve manipülasyona açik halde bulunmaktadirlar.
Bazi konulara giriş yapmadan önce okuyucuya şu soruyu sormak istiyorum; Kürdistan davasinda esas olan nedir? Bizleri siyasi planda yönlendirecek ve yönümüzü tayin edecek olan belirleyici görüş bu soruya verilecek cevapta yatmaktadir. Bütün ulusal kurtuluş hareketlerinde olduğu gibi bizde de bağimsiz devlet kurmak esastir. Benim ise cevabim budur.
Bunu kavramayanlarin, idrak edemeyenlerin ulusal davadan fazla bir şey anladiklari söylenemez. Geri bilince hitab eden basit, ucuz ve çoğu desinformasyona dayanan «eleştirilerin», düşmanliklarin önemli sebebi ayni zamanda budur.
Bir çok ülkede olduğu gibi, güney Kürdistan’da da referandum bağimsiz devletin yolunu açan, meşruiyet kazandiran ilk adimdir. Tartişmali olan, referandumun ortaya atiliş biçimidir; Barzani ve PDK, iç siyasette pozisyonunu güçlendirmek maksadiyla esas muhalefet gücü olan Gorran hareketini diştalayarak parlamendo dişi bir karar aldilar. Buna mukabil olarak da Gorran, referanduma da Kürdistan’in bagimsizligina da evet demesine rağmen, kendi konumunu sağlamlaştirmak gayesiyle bu duruma muhalefet yapmaktadir. Gorran’a ilişkin kuzey Kürdistan’da çoğu önyargiya ve desinformasyona dayali bilgiler yayilmiştir. Bir çok insan, güneyin iç siyasi çekişmelerinden ve birbirine muhalif olmaktan kaynaklanan yipratma girişimlerini görmüyor. Kuzeye daha çok PDK’nin söyledikleri yayiliyor, buna mukabil Gorran’in görüşleri yansimamaktadir. Gorran sadece PDK’nin söyledikleriyle değerlendiriliyor. İste asil hata buradadir.
Referandum kararinin, yeniden açilmasi gerekli olan parlamentodan ulusal birlik karariyla çikmasi en doğrusudur. Ama siyasi partiler de böylesi bir karari bu kurum dişinda alabilirler. Referandum kararinin illahi parlamentodan çikmasi zorunluluğu ve kurali yoktur. Önemli olan, müşterek somut bir projeyle ulusal mutabakatin sağlanmasidir.
Her kesin şunu önceden bilmesi gerekiyor; PDK, Gorran’in katilmadiği bir referandum yapamaz çünkü bu en azindan nüfusun yarisinin katilmayacaği anlamina gelir. Gorran, PDK’nin dayatmasina karşi muhalefet yapmaktadir. Bu muhalefetinin neticesinde PDK öne sürdüğü şartlardan geri adim atarak parlamentonun kayitsiz şartsiz yeniden açilmasina razi oldu. Böylece iki uç olan bu söz konusu siyasi güçlerin karşilikli yapacaklari «compromie»ler ve uzlaşmalarla referanduma gitme ihtimali doğmuştur. İstenen ve desteklenen de budur zaten.
Peki ama neden, hadisenin «figuranlari» bile olmayan kuzeyliler arasinda firtinalar kopariliyor? Gorran bazilarinin yaptigi gibi, İran işbirlikçisi hain bir hareket değildir, o güney Kürdistan’da demokrasi mücadelesi vermektedir, olumsuzluklarin üzerine gitmektedir, anayasal hukuk devleti istemektedir. PDK ve Barzani ailesi de diğer başkalarinin yaptigi gibi Türk devletinin işbirlikçisi değildir.
PDK’nin hakimiyetinde olan bölgede, iktidar «aile oligarşisine» dönüştürülmüştür. Bununda görülmesi lazim. Güney Kürdistan’da çekilen büyük acilar ve verilen büyük bedeller «aile oligarşisi» kurulsun diye verilmedi. Siyasi planda savunulacak bir durum değildir bu. Ama öbür tarafta, Kürdistan’in sinirlarinin savaşla çizilmesine, Kürdistan topraklarinin yüzde 43‘nün kurtarilmasina hakim olduğu bölgede öncülük etmiştir. Bu günde Kürdistan’in bağimsizliği için «referandum hareketinin» başini çekmektedir. Yapilanlar az ve küçük olan şeyler değildir.
Demek ki, her şey sadece olumsuz değildir. Olumsuzluğun, negatifliğin «tellallerinin» aksine, Gorran ve PDK’nin iki yanina da bakmakta yarar vardir. Yani kisacasi, güney Kürdistan’in bu iç siyasi yapisi ve çekişmelerini görmeden, Türk siyasetinin iç karşitliklarindan ortaya çikan bir takim doğru yada yanliş söylevleri yada spekülatif argumentleri birtakim arkadaşlarin kendilerine referans yapmalari ve güney Kürdistan’daki referandumu « Türk devlet projesi" olarak tanimlamaya kalkişmalari doğru değildir. Bundan daha kötü bir tavir aliş olamaz. Barzani’ye düşmanliğin vardiği yer Türklerin spekülatif argümentlerine siğinmaya yol açmiştir. Sosyal medyada, geri bilincin ve apolitik kişilerin tuzağina düşenlerin bu vahim ve aciz savrulmanin farkina varmada hala uyanmiş değiller.
İstenildiği kadar eleştirilsin, ama Barzani ve PDK’nin ulusal ve uluslararasi düzeyde bağimsizliktan sürekli söz etmelerinin olumlu iki yani vardir. Birincisi, bütün Kürdistan sathinda ve dünyaya yayilmiş olan Kürdleri bağimsizlik doğrultusunda motive ederek bilinç oluşturulmasinda büyük bir hizmet vermektedir. Bu son derece önemlidir. Milli şuurun oluşmasi sağlanmaktadir, bilinç kazanilmaktadir. Bu ayni zamanda, Türkiyecilik, Irakçilik, İrancilik gibi Kürt kültürünü ve bilincini sürekli dumura uğratan plan ve hesaplari da yerle bir etmektedir. Özellikle Türkiyeciliğin ayyuka çiktiği bu ortamda, bağimsizlik şiari panzehir rolünü oynamaktadir. İkincisi, uluslararasi camiayi Kürdistan’in bağimsizliğina hazirlamaktadir, taraftar bulmaya hizmet etmektedir. Her yerde Kürdistan’in bağimsizlik hadisesi tartişilmaktadir. Bu son derece önemli bir gelişmedir ve kesinlikle desteklenmesi gerekiyor.
Yani, güneydeki olumsuzluklarin oluşmasinda ve devam ettirilmesinde payi olan PDK ve Barzani ailesinin oynadiği rolün birde bu olumlu yani vardir. Bununda görülmesi gerekiyor. Sinirsiz « eleştiri » ve düşmanlik yapanlarin neyin esas alinmasi gerektiğini bilmeyecek kadar cahil olamazlar. Yukarida da belirtiğim gibi, esas olan devlet kurmaktir; Gorran bile, yapilan talanlarin ve hirsizliklarin hesabini sormayi bir tarafa birakmaya hazirlandiği bu süreçte, bir takim arkadaşlarin « eleştiri » adina bu hazin savrulmalari manasizdir.
Her şeyden önce, güney Kürdistan’daki referandum bir çok sebepten dolayi «Türk devlet projesi» olamaz. Birincisi; Türk devletinin bütünüyle Kürde ve Kürdistan’a düşman olduğunu herkes bilmektedir. En ufak olumlu bir gelişmeye, Kürdistan davasina hizmet eden en düşük düzeydeki bir gelişmeye bile izin vermediğini bilmeyen Kürd var mi? En son yayinlanan ve Kürdistan’daki referandum girişimine karşi çikan 17 Temmuz 2017 tarihli Türk devleti «Milli Güvenlik Kurulu» bildirisine bakmak yeterlidir. İkincisi; biliyoruz ki, Türk devleti, Kürdlük bilincini ve şuurunu yok etmek maksadiyla Kürd halkinin saflarinda geliştirdiği «Türkiyecilik» projesini boşa çikaran, Kürdlük milli bilincini geliştiren, genel manada Kürdistaniliği yayan bağimsizlik referandumuna onay vermez. Böyle bir icraati eşyanin tabiatina aykiridir, yani Türk devleti kendisini inkar etmeden böyle bir proje geliştiremez. Demek ki, sadece bu iki sebepten dolayi da olsa, Kürdistan’daki referandumu «Türk devlet projesi» olarak tanimlamak doğru değildir, kaldiki bunun hiç bir gerçek dayanaği yoktur. Ortaya konulmaya çalişilan argumentler, ayaği yere deymeyen uyduruk fantezist ciddiyetten uzak iddialara dayaniyor. Üstelik Türklerin ortaya attiği spekülatif «haberler» ve desinformationlarla akli başinda hiç bir Kürd ne eleştiri yapabilir nede siyaset. Bir çoklarimiz gibi, yaşamlarinin önemli bir kismini Kürdistan davasi için ortaya koyanlar «Barzani düşmanliği» adina nasil oluyorda Türk «yazar-çizerinin» spekülatif yazilarini referans alabiliyorlar? Benim vatansever aklima bu yatmiyor, bunda bir anormallik var. Yok sayet bunda bir yanlişlik görülmüyorsa demek ki burada bir savrulma söz konusudur. PKK’den yana yontma belirtilerini aşan ve izaha muhtaç bir durumla karşikarşiyayiz. Soruyorum, neden bu manasiz israr?
Doğal eleştiri sinirlarini aştiğindan dolayi, esasinda, «Barzani düşmanliği» kişisel siyasi bitmişliğin açik belirtisidir. Kuzey Kürdistan ve diğer parçalarin, üzerinde durulmasi gereken, izaha muhtaç başka sorunlari yok mu? «Barzani düşmanliğina» takilip kalmak sadece bizim saflarda değil, Kürtler arasinda manasiz sürtüşmelere, karşilikli suçlamalara, hatta küfürleşmelere, hakaretlere sebep olmaktadir. Belli saygin bir seviyede eleştiri, bölünme yerine bilgi edinme, bilinçlenme ve yakinlaşmayi yaratirdi. Kürdlere gerekli olan nedir? Yakinlaşma, birbirini anlama ve birlik degil mi?
Günümüz büyük Alman filosofu Jürgen Habermas’in güzel bir tanimlamasi var; «gittikçe kritik olan bir durum karşisinda yakinmayla (elestiriyle-BN) yetindikçe, kişi, söz konusu sorunun bir «symptôme»u haline gelir». Barzani ailesine sürekli düşmanlik yapmayi günlük işi haline getirmiş olanlar esasinda sorunun olumsuz olan yaninin, hastalikli yanı haline geldiklerinin farkinda değildirler. Bütün enerjilerini bu manasiz düşmanlik uğruna tüketmektedirler.
Kuzeyde bu yönlü çirpinanlar, Güney Kürdistan’da siyasi partilerin birbirini teşhir etmek gayesiyle, yillarca, «hasim» bildiklerine bütün medya organlarinda açikça ve oldukça sert hatta hakarete varan söylemedikleri laf birakmadiklarini bilmiyorlar mi? Ama onlar unutuyorlar ki, bu gün birbirlerine küfür edenler yarin el sikişip beraber çalişacaklardir. Bundan dolayi bizler, onlar arasindaki sorunlara mudahil olamayiz. İlgisiz ve tavirsiz kalma anlamina gelmez bu, aksine eleştirilere devam edilecektir. Ama sonuçta, güney Kürdistan’in ülkemizin bir parçasi olduğu bilinciyle her zaman hareket edileceğinden dolayi bize sadece, onlarin yüksek milli menfaatlar için bir araya gelmelerini ve birlik yapmalarini savunmak düşer.
KAWA hareketi, «1988 Birlik Kongresinde» ortaya koyduğu ve 1992’de yaptiği «Atilim kongresinde» geliştirdiği siyaset yukardaki bu anlayişa denk düşmekteydi ve doğruydu; yani «güney Kürdistan siyasi partileri arasindaki sorunlara taraf olmamak, mesafeli durmak» tavri geliştirildi. Bu tavir KAWA’ya sayginlik kazandirdi. Nitekim, birbirlerine düşmanlik yapip katledenler daha sonra beraberce ilk Kürdistan parlementosunu kurdular. 1994’te tekrar ilişkiler kopup birbirlerini kirmaya başladilar ama bu günkü Kürdistan Federe devletini yine beraberce yaşama geçirmekten geri kalmadilar. Bu son senelerde şimdiye kadar yaşadiklari sorunlarin akabinde yine anlaşip yeniden hükümet kuracaklar. Demek ki, doğru olan tavir, onlarin kendi aralarindaki sorunlarina bazilarinin yaptiği gibi, çoğu önyargiya dayanan «bilgilerle» taraf olmamaktir. Bu gün de KAWA’yi devam ettirenler bu görüşü savunmaktadirlar. Buna ters düşen «görüş» yada «fikirler» sadece kişinin kendisini bağlar. Dolayisiyla hiç bir sekilde KAWA bundan sorumlu tutulamaz.
Kuzeyde bir çok sosyolojik, ve siyasi sebeplerden dolayi birileri «kölece» tapiniyor, başlarina «serok» ariyorlar ve ilerlemenin motoru olan eleştiriyi kabul etmiyorlar, gerçeklere gözlerini kapatmişlardir. Sadece duygularina hitab edileni dinliyorlar. Diğerleri ise, kuzey Kürdistan’in devasa problemlerine sanki çare olacakmiş gibi sadece düşmanlik yapmayi marifet sayiyorlar. Bu iki tavirda yanliştir; biri tapinmaci, diğeride duşmanlik yapmadir. Ne var ki, basit bir şekilde görülebileceği gibi, esasinda bu iki tavirda apolitiktir.
İlgili her iki taraf şu sorumuza cevap vermelidirler; «serok» arayişi içinde olan tapinmaci anlayiş ve Barzani ailesine yönelik yapilan düşmanlik Kuzeyde hangi sorunlarimizin kavranmasina ve çözümüne hizmet ediyor? Sayet buna verilecek cevaplari yoksa o taktirde bu iki kesimde yaptiklarindan bir an önce vazgeçmeleri için ciddi bir şekilde düşünmeleri gerekiyor. 22.07.2017
Mehmet Müfit
Not: Yoldaşlarimizdan Brahim Ziravav’in, «hukuk salatasi» diye tanimladiği referanduma ilişkin birtakim inançsizlik ve güvensizlik yayan «görüşleri», diğer milletlerin referandum pratikleriyle karşilastirmali olarak bir sonraki yazimda ele alacağim.