Skip to main content
okuma zamanı
dakika
okunmuş

Bağımsızlığa Yürüyüş

Wed, 06/28/2017 - 01:04
1 comment

 

 

Bağımsızlığa Yürüyüş

Brahim Ziravav

 Kürdler tarih sahnesine erken çıkmakla beraber,  modern ulusal devletiyle dünya haritasında yerini almalarında hayli gecikti. Gelinen noktada hiç bir sömürgeci gücün engelleyemeyeceği,  büyük bedellere malolan yüzyılların  direnişi,  zafere doğru gidiyor, yüzyılların rüyası gerçekleşiyor.  Sömürgeci zincirin halkası Güney’de kırılıyor. Bir halkası kopan zincir kopmuş demektir. Peşinden diğer parçalar gelecek. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığa doğru yürümesi, birleşik  Kürdistan’ın yolunu da açacaktır.

Güney Kürdistan partilerinin büyük çoğunluğunun katılımıyla yapılan toplantıdan sonra Başkan Mesud Barzani 25 Eylül 2017 tarihinde  bağımsızlık için halk oylaması yapılacağını açıkladı. Hemen hemen herkes sonucun büyük bir oranla  evet diyeceği konusunda hemfikir. Çünkü Kürdistan halkının eğilimi baştan belli. Güney Kürdistan 2005’de seçim sandığının yanına ikinci bir sandık koyarak bağımsızlık konusunda halk oylaması isteyince % 98 evet oyu çıkmıştı.  Foreign Policy dergisine verdiği röportajda Mesud Barzani 2005’teki referandumun  sivil girişim olduğunu,  şimdi ise resmi   olacağını açıkladı.

!992’de fiili olarak  oluşan Güney Kürdistan federasyonu,  Irak merkezi devleti tarafından kendisine bağlı da olsa, hukuki ve siyasi olarak tanınmadı. ABD’nin Irak’a ikinci müdahalesi Saddam yönetimini devirip, Irak ordusunu dağıtmasıyla 2003’te  yeni bir fırsat oluştu ve bağımsız Kürdistan kapısı aralandı. Çünkü, Irak savaşı Kürdler için en iyi sonucu ortaya çıkardı. ABD sadece Saddamı devirmedi, yönetici durumdaki Sunni Arapların ordu, Baas partisi ve istihbarat teşkilatlarını dağıtmıştı.  Ama uluslararası durum ve bölgesel devletler bağımsız bir Kürdistana  uygun muydu?  Tartışma konusudur.

Kürdlerin bir parçası olmayı asla kabul etmedikleri 80 yıllık Irak’ın tarihine bakıldığında, Irakı bir arada tutmak halkların rızasıyla mümkün değildir. Suni oluşturulan bir devlette geride bir tek zor yolu kalıyor...Egemen olan klik diğerlerine baskı, şiddet, diktatörlük ve soykırım uyguluyarak “Irak’ın birliğini” sağlamaya çalışıyor. Dün Sunni Arap iktidarı, sadece Kürdistana değil Şiilere de baskı ve kırım uyguladı. Bugün de Şii Araplar aynısını yapmaya çalışıyor. Yani Irak’ın “birliği” demek, kriz ve savaşa devam demektir. Çözümsüzlükte diretmektir.

ABD’nin müdahalesinden sonra  zora dayanan merkezi diktatörlük çökünce değişik toplumları bir arada tutmak artık mümkün değildir. Bölge devletlerinin bekası ve Arapların insiyatifini esas alan ABD yönetimi  ve rol alan Bremer Geçici Irak Yönetim Yasasıyla  Irak’ın birliğini yeniden tesis etmek, Kürdistan’a “dar anlamda özerklik” (kültürel özerklik) öngörüyordu.  Irak’ı korumacı bir politikası vardı. Kürdistan güçleri Irak değil ABD ile pazarlık yapıyordu. Talabani ve Barzani 27 Ocak 2004 ‘te tek başlarına Bremerle görüştüler. Bremer Kürdler müzakere etmeden her dediğini kabul edeceğini sanıyordu. Bremer yetkisi sınırlı, dar bir federasyon önerdi. Merkezi hükümet güvenlik, doğal kaynaklar, ekonomi ve sınırların korunmasından sorumlu olacaktı. Peşmerge güçlerinin dağıtılmasını istiyordu.(1)  Güney Kürdistan yönetimi bütün bunlara karşı direndi ve geçersiz kıldı. Kürdistan Bağımsızlık platformu seçim sandığının yanına koyduğu ek bir sandıkla halkı bağımsızlık için oy kullanmaya çağırdı. Kürdistan halkı %98 oy oranı ile ayrılma isteğini ortaya koyunca,  Kürdistan karşıtı  dayatmalar halkın eğilimi karşısında geriledi.  Ancak bağımsızlık platformunu resmiyette ilgili kurumlar tanımadı, muhatap almadı.

 Güney Kürd yönetimi Irak’ın işgalinde olan bütün topraklarını kurtarmış değildi. Fiili olarak Kerkük ve bazı bölgeleri aldı ama bölgede TC ve diğer sömürgeci devletlerin baskı oluşturmasıyla ABD Kürdlerin topraklarını tümden kurtarmasına da “yol” vermedi. Sorun yeni oluşan Irak yönetimi ile Kürdler arasında tartışma konusu oldu. Ve “tartışmalı bölgeler”(2) diye Irak Anayasasında halk oylamasına bırakıldı. Sömürgeci emellerinden vazgeçmeyen Arap Irak merkezi yönetimi referandumla ilgili  140. maddeyi uygulamak yerine her fırsatta Güney Kürdistan yetki ve sınırlarını daraltma, alınan hakları kısıtlama girişimlerinden vazgeçmedi.

Buna karşı Kürdistan yönetimi ise haklarını ve topraklarını isteyerek doğal sınırlarına  ulaşmaya çalıştı. Irak kendi içinde Sunni Şii iç çatışma yaşaması Kürdistan’a doğrudan bir müdahalesini engelliyordu.  Caferi’nin ve peşinden gelen Maliki’nin komşu devletlerle (Türkiye ve İran) işbirliği yaparak Kürdistan’daki federal yapıyı budamak için fırsat kolluyor ve düşmanca girişimlerde bulunuyordu.

Açıkçası  varolan durum fiili(de facto) oluşmuştur. Arapların gözünde bunun meşruiyeti yoktur. İç istikrarı sağladığı andan itibaren Kürdistanı yeniden işgal girişimi başlanacağından kimse kuşku duymamalıdır. Bu da yeni bir Enfal, yeni Halepçeler demektir. Kürdistan’ın önünde tek seçenek vardır: bağımsızlık.

Bu arada dört sömürgeci devlet boş durmuyordu. Bir taraftan Kürdistan yönetimi ile ilişki kurarak üzerine hegemonya kurmaya çalışıyorlar. Diğer taraftan TC ve Sunni Araplar İD’yi (IŞİD) örgütleyerek Kürdistana saldırttı . Şengal’de Yezidi Kürdlere soykırım yaparken, Hevler’e yönelerek Güney Kürdistanı ortadan kaldırmaya çalıştı. Ancak başta ABD, İsrail ve dünya güçleri olaya seyirci kalmadı ve  Kürdistanı destekleyerek müdahaleci oldu. İD ile olan savaş’ta Güney Kürdistan doğal sınırlarına yaklaştı. Önceleri dünya Kürdistan halkının arkasında değildi, şimdi dünya kamuoyu Kürdistan halkının yanında. Dünya güçleri Kürdistan’daki güçleri muhatap alıyor, Rusya ile yapılan antlaşmalar ilave bir kaldıraç..

Dünya güçleri başta ABD olmak üzere bağımsızlığa karşı çıkmıyor, ancak zamanlamasını ve bağımsızlığın getireceği siyasi sonuçları tartışıyor.

Kürdistan yönetiminin fiili durumu  sözde ” federal olması tasarlanan” Irak’ın sömürgeci duvarlarına  çarpıyordu. Geçen süre zarfında anlaşıldı ki Irak devletinde Araplarla federal bir çatı altında ortak bir  yaşamı inşa etmek  mümkün olmadığı gibi gelecek güvencesi sağlamamakta ve yeni trajedileri, soykırımları bünyesinde barındırmaktadır. Ayrıca Otonomi, Federasyon veya Konfederasyon Kürdistan’a özgürlük sağlamayacaktır. Tek çare bağımsızlıktır. Kürdistan’ın önünde başka bir seçenek yoktur.

25 Eylül’de yapılacak olan bağımsızlık ilanı değil, bağımsızlık referandumudur, yani halkoylamasıyla Kürdistan halkının kendi eğilimini ve kararını bütün dünyaya ilan etmesidir. Ancak halkoylamasının tarihi belli olunca dünya güçleri ve bölge güçlerinin yanısıra Kürdistandaki güçlerin de Kürdistan’a yönelik rengi ortaya çıkacak, kim dost, kim düşman, kim bağımsızlıkçı kim sömürgeci kölelikten yana belli olacak.. Gerisi lafı güzaf.. Ve mazaret uydurmadır.

Bağımsızlığın hukuki olup olmadığını tartışanlara şunu diyebiliriz: Aslında referandum yapmak da gerekmiyor. Nihayetinde 17 Şubat 2008’de Kosova Parlamentosunda okunan bildiriyle bağımsızlığını ilan etti. TC’de ABD’den sonra tanıyan ilk devlet olmuştur. Bosna’nın savaş zamanı lideri Aliye İzzetbegoviç Avrupalılara ve Amerika’ya politikasını dayatması sonucu Bosna bağımsızlığına kavuştu. Kürdlerin kendi haklarını istemede ısrarlı olmaları birilerini memnun etmese de herkes zamanla buna saygı gösterecektir.

Değişik ülkeler değişik biçimlerde tarihsel koşullarını gözönüne alarak bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu o ulusun geleceğini belirleme hakkıdır, ulus egemendir. Diğer devletlerin buna müdahale hakkı yoktur. O ulusun iradesini tanımak zorundadırlar. Başkalarına hak olan Kürdlere  neden hak olmuyor?

Kürdistan bağımsızlığını ilan etmiş değil, halk oylamasına gidiyor. Referanduma karşı olanlar Kürdistan halkının iradesinin ortaya çıkmasından neden korkuyorlar?  Aslında korkularının nedeni Kürdistan halkının iradesinin belli olması değil, çünkü Kürdistan halkının bağımsızlıktan yana olduğunu  herkes biliyor, yani sonuç başından bellidir, asıl korku bunun meşruiyet kazanması ve dünya aleme ilan edilmesidir. Buradan geri dönüş yoktur ve olmaması gerekir.

Bu referandumla mücadele sonuçlanıp nokta konmuyor. Yeni bir aşamaya sıçrıyor.

Referanduma karşı çıkan ve tehdit ederek engellemeye çalışan Kürdistan’ı sömürgeleştiren devletler hukuki veya başka gerekçeler ileri sürerek savaşa başvuracakları tehdidini savuruyorlar. Bağımsız Kürdistan  devletinin bölgede  deprem etkisi yapacağını gören dünya devletleri, sonucun nereye varacağını hesaplayamamakta, bu da temkinli davranmalarına yolaçmaktadır. Hiç bir devlet bağımsızlığını ilan etmeden, ben tanıyacam demez. Sen ilan edersin varolan statü zamanla kendisini kabul ettirir.

Kürdistan’daki güçlerde referanduma karşı çıkan en başta PKK/ KCK dır. PKK’nin iradesini  sözde belirleyen Öcalan’dır. O da TC’nin dayatmasıyla ulusal devlet hedefinden vazgeçmiştir. Bunu “ideolojik bir kılıfa” büründürerek, devletsiz, demokratik komünal fantazi toplum modelleriyle ulusal kurtuluş mücadelesini boşa çıkarmaya çalışıyor. PKK yöneticileri referanduma karşı olduklarını açıklarken, kendi bağımsızlık karşıtı, Kürdlerin devletleşmesine karşı görüşlerini açıklıyorlar. Duran Kalkan, Kürdlerin devletleşmesine açıktan karşı olduklarını açıklarken, referandumun PKK’ye karşı yapıldığını söylüyor. Eğer Kürdistan’ın bağımsızlığı PKK’ye karşı ise o zaman demek ki PKK geldiği noktada yerini sorgulamalıdır. PKK bu politikasıyla Kürdistan ve Kürdler için temel bir hak talebinde bulunmamakta ve  bağımsızlığına karşı çıkmaktadır.

PKK/KCK’nın dışında hiç bir parti veya örgüt Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı çıkmadılar. HDP içinde bile farklı sesler çıkmaya başladı. HDP referandumu desteklediğini söyledi.

Güney Kürdistan’da doğrudan referanduma karşı çıkmamakla beraber,  Goran ve  Komel partileri referanduma desteğini açıklamadılar.  KDP’ye muhalif olmaları  nedeniyle Barzaninin ve KDP’nin ve YNK’nin tutumunu ve yönetimin hatalarını eleştirmektedirler. Oluşum halindeki Kürdistan devletine ilişkin düşünce ve tasarıları vardır.Goran en başta parlamentonun açılması dahil bazı taleplerde bulunmaktadırlar. Bu da gayet normaldir. Ancak geçmişte yaşanan enfal, Halepçe  soykırımını bir kez daha zihinlerde canlandırarak buna bir daha maruz kalmamak için, yüzlerce yıllık fırsatı kaçırmamak  için, Bağımsızlık hedefinde buluşmak için Kürdistani güçler arasında mutlaka ortak bir irade oluşturmak günün savsaklanamaz görevidir. Güneydeki Kürdistani güçler mutlaka bir uzlaşma yolunu bulacaklardır. Bulmalıdırlar çünkü bu bir varolma veya yokolma sorunudur.  Ama gelinen aşamada bağımsızlık herşeyden önce gelmektedir. Bütün Kürdistanlılar bu noktaya, bu hedefe kilitlenmelidir. Bu bütün Kürdistanlıların milli davasıdır.

Kürdistan’da birbirine muhalif güçler bağımsızlığın rakibini güçlendireceğinden hareketle bağımsızlığa karşı çıkarsa demek ki kendisi milli bir politikaya, ulusal kurtuluşçu bir duruşa ve amaca sahip  değildir.

Düşmanlarımızın tavrı Kürdistani güçler arasındaki çelişki ve çatışmaları derinleştirmek iç istikrarsızlığa uğratıp bağımsızlığı boşa çıkarmaktır. Peki yurtsever  birey ve çevrelerin tutumu  Kürdistani güçler arasındaki çelişkileri körüklemek olabilir mi?

Kuzeyde de sosyal medya üzerinden Güney’in bağımsızlık girişimine karşı çıkanların tutarlı bir gerekçesi yoktur.” Zamanı değildir”, “ev ödevlerini” Güney Kürdistan yönetimi yapmamış ya da eksik yapmıştır. Bu tür eksiklikler hep olacaktır. Dünya güçleri gelip kimseye devlet kurmaz. Sen bağımsızlığını ilan edersin, dünya güçleri ondan sonra tavırlarını belirler. Devletlerin  tavrı genelde kendi çıkarları doğrultusunda ve real politik duruma bağlı olarak şekillenir.

Kimileri de “ hukuki  ya da yasal değildir”  gibi saçmalıklara işi vardırdılar. İbadi de Irak sömürgeci hukukuna dayanarak aynı tezleri savundu ve referanduma karşı çıktı. Sömürgeciliği devam ettirmek mi hukuki oluyor?

Ayrıca herkes bilir ki,Ortadoğu coğrafyasında hukuğun, yasaların ve antlaşmaların eğer güç dengeleri ile güvence altında değilse fazla bir önemi yoktur. Pratikte ve anında önemini ve hükmünü yitirirler. “Esas ve usül”  diyerek bütün zamanlar ve ülkeler için soyut kurallar ve  yasalar yoktur.

Güney Kürdistan’ın dışındaki Kürdler,diasporadakiler bulundukları bütün alanlarda yoğun bir kampanya başlatmalı ve bağımsızlığa desteklerini sunmalıdırlar.

Kürdistan’ın dört parçasında olası bir TC, İran, Irak dolaylı ve dolaysız saldırısına karşı kitleleri seferber edecek hazırlıklar yapılmalıdır. Basitten karmaşığa her türlü mücadele araç ve biçimi kullanılmalıdır. Ben inanıyorum ki Kürdler haklı zeminde bütün dünya kamuoyu desteğini alacaklardır.

Eğer önasyada demokrasinin oluşumu isteniyorsa, bunun yolu bağımsız Kürdistandan geçer. Kürdistan bağımsız olmadıkça ne barış, ne istikrar, ne de demokrasi geliştirilebilir. İslami faşist terör milis grupları ve arkasındaki İran ve TC odakları Kürdistan barikatıyla etkisiz hale getirilebilir.

Kürdistan bağımsızlığı önünde engel olanları dün olduğu gibi bugün ve yarın da  tarih kaydedecek. Kürdistan halkı bunları asla  unutmayacak ve bağışlamayacaktır.

Kahrolsun sömürgecilik, Yaşasın Bağımsız Kürdistan!

 

Dipnotlar:

(1)Bu konuda daha fazla bilgi ve ayrıntı isteyenler şu kitaba bakabilir: Irak’ın Sonu, Peter Galbraith Doğan Kitapçılık Aş. Ocak 2007.

(2) Güney Kürdistan’ın toprakları, “Kürt Bölge Yönetimi, 19 Mart 2003’te bu idare tarafından yönetilen Dehuk, Erbil, Süleymaniye Kerkük, Diyala ve Nineva”dır. Tartışmalı bölgeler Diyala (buna Xanekin dahildir), Kerkük, Nineva (Musul ve Şengal dahildir)

Yeni Yorum yaz

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.

Category