NATO’nun ana görev Kürtlerin ulusal mücadelesini bastırmak mıdır?
Çiya Artos - NATO’nun 3-4 Aralık tarihlerinde Londra’da yapılacak ve NATO’nun 70. Kuruluş yılınında kutlanacağı zirveden önce, Rusya’nın artan tehditlerine karşılık, Baltık ülkeleri ve Polonya için hazırlanan „Savunma Planı’na“ Türkiye’nin onay vermeyeceği ortaya çıkınca, ittifak içinde gerilim kaynağı oldu. Türkiye’nin engeli, YPG’nin NATO üyesi Türkiye‘nin için bir tehdit olarak tanımlanan „Türkiye Savunma Planı“ belgesinin yayınlanmasına, ABD ve 8 müttefik ülkenin izin vermemesi üzerine aldı.
Zivreye, Donald Trump, Emmanuel Macron, Angela Merkel, Boris Janson, Recep Tayyip Erdoğan ve başka liderlerde katılacaktır.
Zivre öncesinde, sömürgeci Türk devetinin Rojava işgalini meşru göstermek için NATO’ya Kürtlerin terörist oldukları yönünde bir belge kabul ettirmek istemesi, bize NATO’nun esas görevini ne olduğunu tartışmasına götürür. Aslında Türkiye’nin NATO’dan isteği, Kürtlerin İŞİD’e karşı başarılı savaşı olmasaydı, NATO ülkeleri severek kabul edeceklerdi. Fakat bugünkü şartlarda bunu kabul etmeleri geçici bile olsa zor görünüyor. Türkiye yıllarca NATO’nun sırtında Kürtlere karşı katliam yaptı. 2. Dünya savaşından sonra Türkiye’nin Kürtlere karşı katliam ve baskısı NATO’nun silahları ve diplomasisi sayesinde gerçekleşti. Gerçi 2. Dünya savaşından öncede onların silahlarıyla katliamlar yapılıyordu. Fakat 1951’lerden sonra bu durum reşmileşti. Aslında Türkiye’nin içinde bulunduğu pozisyon NATO üyeliğine uygun değildi. 1. Dünya savaşında Almanya’nın yanında yer aldı. Yenilgiden sonra Osmanlı devleti yıkıldı. TC’ni kuran Kemalistler, her tarafa oynadılar. Kürtlerin ulusal mücadelesini bastırmak için ABD, İngiliz, Fransız ve Sovyetler‘den bile yardım aldılar. 2. Dünya savaşında TC Almanlardan, yani Führer Hitler‘den yanaydılar, fakat savaşa girmediler. Savaşın bitmesine iki ay kala (TC, Almanya, İtalya ve Japonyanın savaşı kaybedeceklerini anladıktan sonra kurnaz bir politikayla bu kararı aldı) Müttefik Devletlerin safında (İngiltere, ABD, Sovyetler Birliği, Çin ve Fransa), Minver Devletlere (Almanya, İtalya ve Japonya) savaş açtığını ilan etti. Fakat ne savaşa girdi nede tek bir kurşun sıktı. „Kuzey Atlantik Paktı Teşkilatı“ anlamına gelen NATO, 1949’da ABD’de kuruldu. 1951’de Türkiye ve Yunanistan katıldılar. Türkiye’nin Pakta katılmasındaki en büyük sebep, Kürtlerin bağımsızlık mücadelesini bastırmak için ittifaktan yararlanmaydı. Yoksa Türkiye’nin Sovyetler Birliği tehlikesi yoktu. Sovyetlerle iyi ilişkileri vardı, bugün Rusya ile olduğu gibi. Fakat NATO’nun Ruslara set çekmek için Türklere ihtiyacı vardı.
Türkiye ile ABD arasında Rojava Kürdistan’ındaki son „Güvenli Bölge Anlaşması“ NATO’nun çıkarları gözönünde bulundurularak imzalandı. Türkiye’nin NATO’daki en büyük güvencesi ve çıkarı, NATO’ya dayanarak„Kürtler üzerinde“ hegemonya kurmaktır. Yoksa Türkiye’nin NATO içinde yeri yoktur. Erdoğan’ın NATO toplantısına katılmak istemesi, Trump’la görüşerek Kürtlerin terörist olduklarını NATO belgelerine sokmak ve resmiyet kazandırmak niyetidir.
Türkiye’nin artan Rusya tehdidine karşı Polonya ve Baltık ülkelerine ilişkin NATO’nun „Savunma planını“ yayınlanmasını bloke etmesi Rusya’yı memnun etse bile, aynı zamanda Türkiye’nin NATO üzeliğini tartışmalı hale sokmaktadır. Türkiye bu konuda yanlızdır ve bu „Savunma Planını destelemek zorundadır. İşte o zaman Rusya ile ilişkileri soğumaya başlayacaktır.
Macron‘un, „NATO‘un beyin ölümünün“ gerçekleştirdiğine ilişkin değerlendirmesi, NATO üyesi Türkiye’nin, Rojava Kürdistan’ını işgal ettiğinden dolayıydı. Erdoğan‘ın ve Türkiye devletinin Macron’a saldırmasındaki sebep bundandır.
Aslında NATO kaynaklarına göre, Türkiye’nin PYD ve NATO’nun Polonya ve Baltık ülkeleri planları daha önce NATO konseyinde onaylanıp kabul edilmiş, ancak yayınlanması, büyük ihtimale „Kürtlerin verdiği başarılı İŞİD savaşı“ nedeniyle dünyadan gelecek „Kürtlere ihanet „ eleştirileri yüzünden engelenmiştir. Burada görüldüğü gibi Türkiye, Kürtlere saldırı politikasında NATO’yu istediği gibi kullanabiliyor. Baltık Ülkeleri ve Polonya’ya karşı, Rusya, büyük bir yığınak yapmakta, kısa ve uzun menzili balistik füzeler bu ülkelerin sınırlarında yerleştirmektedir. Buna karşın NATO’da aynı şeyi yapmak istemektedir. Ancak Türkiy bu durumu kullanıp, Kürtlere karşı yeni bir belge imzalatmak istemektedir. Türkiye’nin Rojava sınırına büyük bir yığınak yaparak Kürtlerin ülkesini işgal ettiği gibi, NATO’dan kendisini savunmalarını istemektedir. Türkiye’nin hem suçlu hemde güçlü olması bir yana, NATO‘yu Kürtlere karşı yeniden harekete geçirmek istemesi, „Yavuz hırsız ev sahibini bastırır“ misali edepsizce, kendisini bütün dünyaya rezil etmektedir. Türkiye devletinin Rojava işgali ile Baltık Ülkeleri ve Polonya’nın durumunu aynı göstermesi, NATO’nun kolektif savunmasıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Sanki Rojava Kürtleri, Türkiye sınırına balistik füzeler yerleştirip Türkiye’yi tehdit ediyorlar gibi, NATO’nun kendisini savunmasını istemek kadar ahmakça bir politika olamaz. Türkiye’nin bu son tiyatro sahnesini daha önce bütün dünya görmüştü. Aynı zamanda Londra Zirvesi‘nden önce S-400 hava savunma sistemlerini test etmeye başlaması, NATO Zirvesinde üzerinde en çok konuşulacak bir konu olduğu açıktır. Kendisini kurtarmak için sürekli ortalığı bulanıklaştıran Türkiye’nin bu politikası sonunda iflas edecektir. Türkiye’nin NATO Zirvesi’indeki olumsuz tavırları, üyelik statüsünün düşürülme aşamasını başlatma ihtimali mevcuttur. Aslında hiçbir NATO üyesi ülke Türkiye’ye güvenemmektedir. NATO’nun Türkiye gizli ile bilgi paylaşımı hemen hemen yok. Buna rağmen neden Türkiye’yi hala NATO’dan atmamaları düşündürücüdür. Türkiye’nin NATO’dan atılması, Kürdistan bağımsızlık mücadelesine önemli yararlar sağlayacaktır.
Kanûn 2019