Skip to main content
Time to read
12 minutes
Read so far

ABDULLAH GÜL’ÜN „KAYSERİLİ“ ATASI  ŞÊX ÎBRAHÎM HUSEYÎN SÎWASÎ  KÜRD OLMASIN?

Thu, 05/30/2024 - 07:54
0 comments

Ibrahim Tennuri

Aso Zagrosi

 

Türk  eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün etnik kimliği üzerine yapılan tartışmalara yol açan CHP Milletvekillerinden Canan Arıtman „Sayın Gül’ün annesinin etnik kökeninin Ermeni olduğunu İzmir’deki meslektaşım, Sayın Gül’ün dayısı İzmir Atatürk Eğitim Hastanesi’nde Nöroloji uzmanı Dr. Ahmet Satoğlu, asistanlarına söylemiş „ diyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi aracılığıyla yazılı bir açıklama yaptıştı. Gül'ün uzun  açıklamasında  „Şöyle ki, Kayseri'nin yerlisi olan annem tarafından Satoğlu, babam tarafından Gül (Gülükimamı) sülalelerinden gelen ailemizin yüzyıllara uzanan kayıtlı geçmişi Müslüman ve Türk'tür. Buna ailemizin geçmişten günümüze titizlikle işlenen soy ağacımız, mevcut resmi nüfus kütükleri ve gelmiş geçmiş Kayserili hemşehrilerim şahittir." diyor.

„Tarihçi“Cezmi Yurtsever, İHA Haber ajansına yaptığı açıklamada „Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve ailesinin yaşadığı olaylarla ilgili araştırmaları sırasında, Gül ailesinin kimlik ve kökenlerini aydınlatan önemli belgelere ulaştığını belirtti….. 

Abdullah Gül'ün anne tarafından atalarının 13 ve 14. yüzyıllarda Sivas ve Kayseri tarafında ticari hareketleri ile tanınan Sarrafzadeler ve onu izleyen Satıoğulları ailesinden olduğunu belirten Yurtsever, "Türkistan coğrafyasından büyük göç ile Anadolu'ya gelen Türk asıllı insanlardır. 19. yüzyıl sonlarına doğru Kayseri ekonomisinde söz sahibi olan Ermeni sarraf ve banker Gülbenkyan ailesi ile de ilgisi yoktur.   Cumhurbaşkanı Gül'ün Siirt'te yaşayan baba tarafından atalarının da, 1915 ve onu izleyen yıllarda yaşanan büyük göç esnasında Ermeni komitacıların baskı ve saldırılarından kurtulmak için daha güvenli olan İç Anadolu'ya göç ederek Kayseri'ye yerleştiğini belirten Yurtsever, şunları söyledi: „

Birileri  „Ermeni“  diğerleri  „Türk ve Müslüman“  olduğunu iddia ediyor.

Sonradan iki taraf mahkemelik oldular ve fazla bir şey çıkmadı.

Keşke  Tarihi bir mahkeme kurulsaydı ve tarihi belgelerin orjinalleri bağımsız tarihçiler tarafından  incelemeye  alınsaydı…

Aslında bu secere, soy ve künye  meselesinin dayandığı tarihi şahsiyet  ŞEYH İBRAHİM TENNURİ diye bilenen  ŞEYH İBRAHİM HÜSEYİN SİVASİDİR.. 

Eğer bağımsız tarihçilerden  bir heyet oluşturmuş olsaydı,  bugün Kayseri’de hala etkili olan, vakıf sahibi ve bir çok şahsiyet yetiştiren   ŞAHOĞULLARI, GÜPGÜPOĞULLARI, GAVREMOĞULLARI ve daha bir çok ailenin  KÜRD oldukları ortaya çıkardı.

Kayseri Tarih Araştırmaları  adlı eserin 2. Cildinde  ŞEYH İBRAHİM TENNURİ’nin  ailesi hakkında  şu bilgiler verilmektedir:

„Şeyhin ismi ile birlikte, aynı dairede hakkında yazılı olan malumatlar da kaybolmuştur. İkinci çizgi üzerinde küçük daireler içerisinde şeyhin beş evladının isimleri yazılıdır. (Şecere kadı, şeyh ve nakib gibi mühim şahısların isimleri hakkında bazı malumatlar da yazılarak daire içerisine alınmıştır, ancak bu dairelerin birçoğu çizgilerinden koparak düşüp kaybolmuştur.) Şeyh Kasım, Şeyh Lütfullah, Şeyh Ali Sultan, Hatice ve Zeyneb isimli beş evladının isimleri yazılı bu dairelerden sadece bir tanesi tam ve bir tanesi de yarım olarak kalmıştır. Diğerleri tamamen düşmüş ve fareler yemiştir. Biz bunları ve şeceredeki bu türlü eksiklikleri, bu konuda yayınlanmış neşriyattan faydalanarak tamamlamaya çalıştık. Zaten başka yerlerde şeyh Tennûrî evladının bazılarına ait verilmiş bulunan şecerelerin de, bahis konumuz şecereden sağlamken alınmış kopyalar olduğu anlaşılmaktadır. Şecerede Şeyhin ilk beş evladından ismi tam olarak yazılı kalmış olanı Şeyh Lütfullah’tır. Onun dairesinde “Hazret-i es-Seyd Şeyh Lütfullah seccadenişin olup dâhil-i türbede medfundur. Rahmetullah-ı aleyh” yazılıdır. Yarısı kaybolmuş Seyyid Kasım’ın dairesinde ise ancak “Es-Seyid Kasım Tayyari” yazısı okunabilmektedir. Kaybolan diğer evladının isimlerini Ali Rıza Karabulut’un eserine göre tamamladık. Yine aynı esere göre Şeyh Tennûrî’ye üçüncü olarak büyük oğlu Şeyh Kasım halife olmuş ve Kudüs’te vefat etmiştir. Ondan sonra da sırasıyla Şeyh Lütfullah ve Şeyh Ali Sultan halife (yerine geçen şeyh) olmuşlardır. Bu iki zat, babaları ile aynı türbede medfundurlar.

Bundan sonraki dairede Tennûrî’nin torunları kayıtlıdır. Bunlardan Şeyh Kasım’ın çocukları: Hayrulbenat (isminin altına yazılan ibareye göre Koca Azam nam bezirgana verildi), Hayriye (Kılıccı Hoca Hüsam nam tacire verildi), Parise (Hacı Mehmed nam terziye verildi), Aişe (Ulemadan Süleyman Efendi ile evlenmiştir) ve isimleri yırtılmış diğer iki şahıs, Ali Rıza Karabulut’un eserine göre Şeyh Lütfullah ve Şeyh Sunullah’tır. Bunlardan Aişe’nin üç oğlundan birisi, Kadı Hamamının banisi, vakıf sahibi Kadı Mahmud Bedreddin’dir.

Şeceredeki sıraya göre Şeyh Kasım’dan sonra gelen Hatice Ana’nın, Şeyh Çelebi, Emrullah Efendi (Kadı) ve Abdülkerim Çelebi olmak üzere üç evladı kayıtlıdır. Kadı Emrullah Efendi’nin oğlu Abdulkadir Efendi’nin isminin altında Asitane-i Saadette (İstanbul) Nakibüleşraf iken H. 1013 senesinde vefat ettiği yazılıdır. Tennûrî’nin diğer kızı Zeyneb Ana’nın, (şecerede kızlar bu şekilde ana olarak yazılmıştır) Şaban Dede, Hamza Dede ve Fahrünnisa isimli üç evladı yazılmıştır. Şeyh Ali Sultan’ın Fatma (Kasım Kadı’ya verildi, Şeyh Kasım’ın Hayri Ana’dan torunu Kadı Kasım olabilir), Mustafa Çelebi (Şam-ı Şerifte) İnam Ana (Hacı Muhsin Çelebi’ye verildi) ve Nimetullah isimlerinde dört evladı bulunmaktadır. Şeyh Lütfullah’ın da Hamdi Çelebi (Kadı), Safiye Hatun (evvel Küçük Ali nam tacire verilip badehu Pir Osman Çelebi’ye verildi), Muhsine (Şükrü Çelebi’ye verildi), isimli dört evladı bulunmaktadır. Kadı Sadi Çelebi’nin oğlu Ebusuud Efendi’nin isminin altında “Kaim-i Makam-ı Nakibüleşraf iken Asitane-i Saadette vefat etmiştir” ibaresi yazılıdır. Ali Rıza Karabulut’un eserine göre de “Miftah ül-Adalet” isimli bir eseri bulunmaktadır. Şecere bu şekilde batın batın devam etmektedir. 18. yüzyılın sonunda tanzim edildiği ve sonra devam ettirilmediği için, bugün Kayseri’de kendilerinin Şeyh Tennûrî sülalesinden olduğunu söyleyen ailelere bu şecereyi irtibatlandırmak ancak bu ailelerde bulunacak ve şecerenin devamı mahiyetindeki listelerle mümkün olabilir.

Bunlardan Kocabeyoğulları’nın Kadı Mahmud’dan geldiği, Şahoğulları’nın Hatice Ana’nın torunu Kadı Şah Mehmed Efendi (Nakibüleşraf Abdulkadir Efendi’nin oğlu)’den geldiği (şecereye bu aile tarafından kendilerine ait ilaveler yapılmıştır) bilinmektedir. Bunlardan başka Güpgüpoğulları (vakfiyelerinde kayıtlı), Gavremoğulları ve şehrin daha birçok sülalesi de yukarıda bahsedildiği gibi kendilerinin Şeyh Tennûrî’den geldiklerini belirtmektedirler.“

Şeyh İbrahim Tennûrî'nin Oğlu Şeyh Lütfullah Vakfı

  1. H. 968/M. 1502 tarihli Şeyh İbrahim Tennûrî’nin oğlu Şeyh Ali Vakfı
  2. H. 966, 978/M. 1559, 1571 tarihli İbrahim Tennûrî’nin oğlu Şeyh Kasım’ın kızı Aişe Hatun’un oğlu Kadı Bedreddin Mahmud Vakfı.
  3. H. 1005/M. 1597 tarihli İbrahim Tennûrî’nin oğlu Şeyh Ali’nin oğlu Nimetullah Çelebi’nin oğlu Abdülfettah’ın oğlu Seyid Mehmed Efendi Vakfiyesi
  4. H. 1014/M. 1605 tarihli İbrahim Tennûrî’nin oğlu Şeyh Kasım’ın oğlu Şeyh Fethullah’ın oğlu Abdürrahim Efendi’nin oğlu Abdüssamed Efendi Vakfiyesi
  5. H. 1146, 1148, 1176, 1182/M. 1734, 1736, 1762, 1768 tarihli Şeyh İbrahim Tennûrî ahfadından Gavremzade Seyid Hacı Abdülkadir Ağa Vakfı
  6. H. 1217, 1222, 1229, 1235/M. 1802, 1807, 1814, 1820 tarihli Şeyh İbrahim Tennûrî ahfadından Güpgüpzade Hacı Ebubekir Ağa Vakfı
  7. H. 1221, 1229/M. 1806, 1814 tarihli Şeyh İbrahim Tennûrî evladından Güpgüpzade Hacı Mustafa Ağa Vakfı

Kaynak: Ahmed Nazif, Kayseri Meşhurları, s. 16. Kayseri Tarihi Araştırmaları / Cilt II / Mehmet Çayırdağ, s. 112

 

Soner Yalçın, 26 Ağustos 2007 tarihli Hürriyet’teki köşesinde bu sorunun cevabını vermişti. İşte Soner Yalçın’ın kaleminden, Abdullah Gül’ün 600 yıllık soyağacı:


„ANNE TARAFI

Soyağacının en başında Sivaslı kuyumcu Hüseyin Efendi var. 

Aile, Sivas'ta "Sarrafzadeler" olarak tanınıyor.

Hüseyin Efendi'nin bilinen tek oğlu ise Şeyh İbrahim Tennuri.

Şeyhin doğum tarihi bilinmiyor; ölüm tarihi: 1482.

Ailenin en tanınmış, adı tarih ansiklopedilerine geçmiş üyesi Şeyh İbrahim Tennuri'yi kısaca tanımakta yarar var:

Şeyh Tennuri, Sivas'taki ilköğrenimi ardından Konya'ya gitti; Mevlana Sarı Yakup'un öğrencisi oldu. Sarı Yakup'un 1438'deki ölümününü ardından Hunad Hatun Medresesi'ne müderris olması sebebiyle Kayseri'ye geçti.

Ancak birkaç yıl sonra medresenin vakfiyesinde, sadece Hanefi müderrislerin görev alabileceği şartı üzerine Şeyh Tennuri görevi bıraktı. Çünkü kendisi Şafii mezhebindendi.

Fatih Sultan Mehmed'in hocası Akşemseddin'in ününü duyunca, Beypazarı'na gidip ona intisap ederek Bayramiye tarikatına girdi.

Üç ay dünya nimetlerinden uzak durup inzivaya çekildi. Ardından tasavvuf eğitimi tamamladı.
 

Akşemseddin'den icazet ve hilafet alarak tekrar Kayseri'ye döndü. Bu kez kendi tekkesini kurup, öğrenci kabul etmeye başladı.

Bu arada, kendi geliştirdiği kabızlık hastalığını tedavi şekli,
 "İbnü's Sarraf" olan lakabının değişmesine neden oldu!

Kabız olan müritlerini, sıcak fırın (tennur) üzerine oturtup, su içirip terleterek tedavi etmesi üzerine,
 "Tennuri" lakabını aldi!

Bir gün, Kayseri'de irşad faaliyetlerini sürdürürken, aldığı haber üzerine alel acele hocası Akşemseddin'in yanına gitti. Telaşının sebebi sonra ortaya çıktı: Hocasıyla birlikte İstanbul'un fethinde bulunmuştu.

Fetihten üç ay sonra tamamladığı, 5140 beyitlik mesnevi tarzındaki manzum eseri
 "Gülzar-ı Manevi"yi, Fatih Sultan Mehmed'e ithaf etti. (Bu eser halen Sülaymaniye Kütüphanesi'ndedir.)

Bu jest karşısında Fatih Sultan Mehmed, Şeyh Tennuri ve oğullarının vergiden muaf olduklarına dair ferman çıkardı.

Şiirlerinde "Aşık" mahlasını kullanan Şeyh İbrahim Tennuri'nin mezarı ve oğulları
 Şeyh Lütfullah ve Şeyh Ali'nin sandukaları da, Kiçikapı'dan Talas Caddesi'ne çıkılan ve kendi adını taşıyan sokakta, kendi yaptırdığı Şeyh Camii haziresindedir. 

YARISI GÜL AİLESİ'NİN!

Abdullah Gül'ün anne tarafının soyağacı Şeyh İbrahim Tennuri'nin oğlu Şeyh Kasım'dan yürümektedir.

Şeyh Kasım'ın kızı
 Ayşe, Kayseri ulemasından tanınmış Sülayman Efendi'yle evlendi. 

Sülayman Efendi-Ayşe Kadın evliliğinden doğan Kadı Bedreddin Mahmud aileyi zenginliğe kavuşturdu. 

"El-hac Bedreddin Mahmud" Kayseri'nin en zengin adamıydı. 

Mal varlığı gayrimenkulleri hakkında 966/M.1558 tarihini taşıyan "Vakıfname"ye göz atarsanız Kayseri'nin yarısının Kadı Bedreddin Mahmud'a ait olduğunu görürsünüz.

'SATOĞLU' AİLESİ

Uzatmayayım: Abdullah Gül'ün anne soyağacı Abdülhay, Mahmud Paşa, Mustafa Efendi, Hacı Paşa olarak sürüp gidiyor...

Soyağacı Cumhuriyet'ten sonra netleşiyor.
 Sarrafzadeler Ailesi'nden gelen Fatma Hanım, eşi Hacı Mükremin'in soyadını alıyor: "Satoğlu!"

Fatma-Hacı Mükremin Satoğlu'nun beş çocuğu oluyor: Mustafa, Ayşe, İbrahim Nafiz, Fatma (Nanekioğlu) ve Yüzbaşı Ahmet Efendi.

Artık yavaş yavaş Abdullah Gül'e yaklaşıyoruz.

Abdullah Gül'ün büyük büyükdedesi (annesinin babasının dedesi)
 İbrahim Nafiz.

İbrahim Nafiz'in kimle evli olduğu bilinmiyor. Dört çocuğu vardı; Mükremin, Behiye, Mehmet Ali ve Merzuka.

Behiye ve Merzuka hakkında soyağacında bilgi yok; ya erken öldüler ya evlenmediler.

Soyağacı erkeklerden yürüyor:


Abdullah Gül'ün dedesinin babası Mehmet Ali Satoğlu (1876-1968) Kadiri tarikatına mensup bir din adamıydı. Yukarıda yazdığım gibi, ailenin seceresini çıkaran da oydu. 

Mehmet Ali Satoğlu iki kez evlendi. 

Birinci karısı Adeviye'den Abdullah Gül'ün dedesi İsmail doğdu. 

Abdullah Gül'ün annesinin "Adeviye" adı da buradan geliyor; İsmail Satoğlu kızına annesinin adını vermişti.

İlkokul öğretmeni İsmail Satoğlu
 Hacı Kadın'la evlendi ve üç çocuğu oldu: Ahmet, Nazif ve Abdullah Gül'ün annesi Adeviye.“  diyor.

 

Soner Yalçın’ın, Kayseri Ansiklopedisinde ŞEYH İBRAHİM TENNURİ hakkında  yazılan tüm yazılarda  bu ailenin  Türk yada Ermeni olduğuna dair tek bir belge yok.   Zaten Soner yalçın  Kayseri Ansiklopedisinde verilen bilgileri tekrarlamıştır.

Ayrıca köklerini  Şeyh İbrahim Tennuri’ye bağlayan ŞAHOĞULLARI, GÜPGÜPOĞULLARI ve  GAVREMOĞULLARI’nın  Türklüğüne dair tek bir belge yoktur.

Tüm bu yazılarda  çıkarabileceğimiz bir tarihi gerçeklik var oda ŞEYH İBRAHİM TENNURİ. ŞAFİİ MEZHEBİNDEDİR.

Kayseri Ansiklopedisinde  ve daha başka kaynaklarda  onun Şafii mezhebinde olduğunu yazıyor: „Bilindiği üzere, Şeyh İbrahim Tennûrî Sivas veya Amasya’da 15. yüzyılın başlarında dünyaya gelmiş olup, tahsilini Konya’da devrin meşhur ulemasından olan Mevlânâ Sarı Yakup’tan tamamlamıştır. 1438 yılı civarında Kayseri’ye gelerek önce Hunat Medresesi'ne müderris olmuş, fakat medrese vakfiyesinde Hanefi mezhebi ile tedris şartı bulunduğundan, kendisi Şafii olduğu için bu vazifeden ayrılıp tasavvufla meşgul olmaya başlamıştır.“

 

 

Tacüt-Tevarih'ten öğrendiğimize göre, medresedeki görevinden iradi olarak ayrılan Şeyh İbrahim Tennûrî, bir köşeye çekilerek kendisini tamamen ibadete vermiştir. Zaman ilerledikçe Allah sevgisi ile yanmaya, güzel sesle okunan Kur'an-ı Kerim'i dinlerken ağlamaya başlamış, zaman zaman da bayılıp düşmüştür. Erdebil Şeyhlerine katılmaya kesin olarak karar vermişken, bu kararından vazgeçmiştir. Onu kararından vazgeçiren gelişme, Hacı Bayram Veli'nin halifesi olan Şeyh Ak Şemseddin'i keşfetmesidir. Bu Bayramiyye Şeyhinin değerli özelliklerini öğrenince yanına gitmeyi yeğlemiştir. Ak Şemseddin, devrin sultanı Sultan II. Mehmed'in de değerli şeyhlerinden biriydi.

 

Dr. Mustafa Fidan ise  Şeyh İbrahim Tennuri hakkında yaptığı çalışmada „Kayseri’de Hunat Hatun Medresesi'nde birkaç yıl müderrislik yaptıktan sonra, medresenin vakfiyesinde “Müderris ve cümle müstefidin hanefiyyü’l-mezheb olalar”, yani “Müderris ve bütün çalışanları Hanefi Mezhebinden olmalıdır” ibaresini görünce, kendisi Şafiî mezhebinden olduğu için müderrisliği bırakmak mecburiyetinde kalır. Kendisine:

—”Efendim, Hanefi olsanız da öğrenci yetiştirmeyi bırakmasanız?” diyenlere, —”Bir müderrislik için mezhep değiştirilmez,” demiştir.“( Yrd. Doç. Dr. Mustafa Fidan

İbrahim Tennûri

hayatı ve eserleri  sayfa 13)

diyor.

ŞEYH İBRAHİM TENNURİ  ERDEBİLE  gitmek istiyor. Şeyh Safiyüddin İshak Erdebilî (d. 1252 - ö. 1334 Erdebil), Safevi Tarikatı'nın kurucusu olan mutasavvıf ve şair’in Kürd  ve Şafii olduğunu biliyoruz.

M. Cemil Rojbeyani „Erdebil“ adlı makalesinde Erdebil İran’ın Doğu Azerbeycan’ında bir şehir olduğunu ve eskide : bu şehrin halkı hepsi Kürd aşiretlerinden oluşuyordu. ......... Eski de şehir halkının dili Kürdçenin farklı lehçelerini konuşuyordu. Kurmanci, Gorani, Lor vb lehçelerin karışımı bir yapı arz ediyordu...

M. Cemil Rojbeyani bu tezini de Şah İsmail büyük dedesi olan olan ve ismini Safewi devletine veren Şeyh Sefeddin’in „Safwet El Safa“ daki bir şiirine dayandırıyor.

Şeyh Sefeddin şöyle yazıyor:

Dêrkên ser besewday egêçî,Dêrkên çeş çû xwinin esreyçî,Dêrkên ser be astane çi te darim,Xud ewaçi bexti çu gici...

M. Cemil Rojbeyani Şeyh Sefeddin’in bu şiirini günümüzün Aşağı Kurmancisine çeviriyor ve o kadar yakın ki...

Mesele şiir de geçen „te“ Yukarı kurmacisinde vardır. „Ewaçi“ Goran lehçesinde bir kelime. „esir“, „firmesk“ “dêre“ ve „deyêke“ gibi kelimelerin hepsi Kürdçe de varlar. M. Cemil Rojbeyani Ahmedi Kisrewi’nin „Safwet El Safa“ kıtabının başka rubailerinde de hata ya düştüğünü yazıyor. Mamoste Rojbeyani’ye göre kitabı yeniden dizenler Kürdçe bilmediklerinden dolayı ciddi yanlışlarda yapmışlar.

Reşid Yasemi „Kurd w Peywestegi Nijadi da „ adlı eserinde „ Arap Komutanı Huzeyfi Yemani Azerbeycan’a yönelik saldırıda bulunduğu zaman Erdebil Merzbanilerin karşı koymaya güçleri yetmedi ve yenildiler. Ateşgehlerinin yıkılmaması, öldürme ve Kürdlere karşı talanın yapılmaması şartıyla 1000 dirhem bac vermeye karar verdiler. Mamoste Cemil Rojbeyani İbni Miskeweyh ve İbni Hawqal gibi eski tarihçilere dayanarak genel olarak Azerbeycan ve özel olarak Erdebil’in Kürdlerin yerleşim yerleri olduğunu Salari gibi Kürd devletlerinin kurulduğunu ve Merzbani gibi Kürd aşiretlerin hakim olduklarını yazıyor. Zaten Reşid Yasemi’nin vurguladığı gibi Azerbeycan denilen bölge Şeddadi, Rewadi ve Salari gibi Kürd devletlerinin kurulduğu topraklardı.. O dönemler bölgede Türk dahi yoktu. Yaqubi Hemewi gibi gezgenciler Erdebili ziyaret etmiş ve gördüklerini yazmıştır. Bu gezgincilerden biri de Hamdullah Mustewfi Qezwini(1281–1349)dir. Qezwini “Nuzhat al-Ghulub” adlı eserinde Erdebil Sebalan dağının kenarındadır. Havası çok soğuktur. Sonbaharda harmanlarını toplamaktan gecikenler kar basınca havaların ısınmasını beklemek zorundalar…………. Bu şehrin halkı İslamın Şafihi mezhebine bağlılar, derweşleri de Şeyh Sefindir” 

Şeyh Sefedin (1252-1335)in ve yazarın doğum ve ölüm yıllarına dikkat edildiği zaman ikisinin aynı dönemde yaşadıkları görülüyor. Yazarın “Şafihi mezhebine bağlılar, derweşleri de Şeyh Sefindir” dediği Şeyh Sefin Safewi devletine ismi verilen şahıstır. Zeki Velidi Togan da “Şeyh Seyfedin’in Sünni mezhebinin Şafi tarikatına bağlı olduğunu yazıyor." (Sur l'origine des Safavides," in Mélanges Louis Massignon 3 (Damascus: Institut Français de Damas, 1957), 353)

Mamoste Cemil Rojbeyani’nin “Hoca” olarak adlandırdığı Muhiti Tebatebayi “Tahrani Musewer” adlı dergide “Safewi Hanedanları Kürd asılıdır” ana başlığı altında bir makale yayınlıyor.

Ayrıca Rehimzade Safewi de yayınladığı “ Zindegani Şah İsmail” adlı eserinde Safewilerin Kürd olduğunu teyit ediyor ve şöyle yazıyor: “ Feyruz Şah adlı bir Sencar Kürdü Azerbeycan’a geliyor. Erdebil yakınlarında Kelxwuran ismindeki köyde tarım ile uğraşıyor. Sefi - aldin ismiyle bir torunu nam salıyor. Sefi-aldin, Şeyh Pendari Kurdi Sencani’nin oğlu Babi’in oğlu Emir’in oğlu Rewşen’in oğlu Şeyh Zahir Tacedin’den tarikat icazesini alıyor”

Mamoste Rojbeyani “Sincar”ın yanlış olduğunu düşünüyor. Ona göre Sincar Êzîdî Kürdlerin yol geçilmez dağlık alandaki merkezidir. Mamoste Rojbeyani “Şeyh Sefi”nin Sincarlı değilde Şeyh Pendari Kurdi Sencani gibi “Sencan” köyünde olduğudur. Mamoste Rojbeyani göre „Safwet El Safa“ daki „Sencar“ yanlıştır.

Mamoste Cemil Rojbeyani’ye göre İbrahim Fesih’in „Enwan El mecid“te sözünü ettiği Kürd Haydar’ın ailesi ile Şeyh Sefi ailesi aynı ailedir“

Şah İsmail’in ve Safewi Hanadanlarının Kürd asılı olduğuna dair bir hayli belge var.

Mela Tahir Mela Abdullah Berkeyi  MÊJÛYÎ ZANAYANÎ KURD adlı dev eserinin 1.cildinde ÎBRAHÎM HUSEYÎNÎ SÎVASΠ ana başlığı altında bize şöyle yazıyor: “İsmi İbrahim  babasının ismi Hüseyin Sivaslıdır.  Tasavvuf  alimlerindendi. 1482 yılında vefat etti. Türkçe  Gulzari Mahnewi adlı bir tasavvuf eseri vardır diyor.”

İşte Mela Tahir Mela Abdullah Berkeyi’nin bize anlattığı ÎBRAHÎM HUSEYÎNÎ SÎVASΠ tüm bu tartışmaların merkezinde olan  Şeyh İbrahim Tennuridir.

 

Abdullah Gül’ün annesi tarafı böyle.. Baba tarafı da  1915 te Siirt’en kaçıp  Kayseriye gidiyor.. Kürdlerin büyük felaketine sebep olan 1915 göçünün bir Kürd neferi olmasın mı?

Abdullah Gül’den ziyade benim ilgilendiğim bugün hala varlığını başka kimlikler altında sürdüren binlerce insanın gerçek kimliği…

 

Aso Zagrosi

29 Mayis 2024

Add new comment

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.