Skip to main content
Time to read
4 minutes
Read so far

Marx'ı Yeniden Okumak

Sat, 05/18/2019 - 22:37
0 comments

Marx’ı Yeniden Okumak

Marksizm Üzerine Bazı Düşünceler

Brahim Ziravav

Marx’ın 200. doğum günü yıldönümüyle  nedeniyle başlayan,  Marx’la ilgili değerlendirmeler ve tartışmalar devam ediyor.

Günümüzün önemli düşünürlerinden Wallerstein, Marx’ı “Kapıdan kovarsan, bacadan yeniden içeri girer” derken, istesek de istemesek de Marx’ın düşünceleri bütün dünyayı etkilemeye devam ediyor ve edeceğine işaret ediyor.  İnsanlık tarihinin en büyük düşünürü olarak onu düşünce dünyamızdan çıkaramayız.

Önemli gördüğüm diğer bir husus, Marx’ı el kitaplarından ve Marksizm üzerine yazılan yorumculardan değil, bizzat Marx’ın kendi yazdıklarını okumak gerektiği tespitidir. Başka bir deyişle Marx’ı  anlamak ve yorumlamak için onu okursak onun hakkında doğru bilgilerin kaynağına ulaşmış oluruz.

Marx,  doktirinin iki temel özelliği olduğunu söyler: Eleştirel ve değişimci (devrimci) olması. Marx gençlik yıllarından olgun yıllarına kadar değişen olgular ve olaylara bakarak düşüncelerini değiştirmiş ve geliştirmiştir.

Kendi dışında olup bitene eleştirel  yaklaşan bir düşünce tarzı, hiç kuşkusuz kendini bundan muaf tutamaz. Aynı şekilde olay ve olguları tarihselliği içinde değerlendiren ve değişimi esas alan bir düşünce sistemi, kendisinin de bir tarihi olduğu ve değişimini yöntem olarak öngörür ve kabul eder.

Marksizmin diğer görüşlere üstünlüğü onun, bütünlüklü bir dünya görüşü bakış açısına sahip olmasıdır. Doğa, toplum ve düşüncede bilimsel bir dünya görüşü sunmasıdır. Nasıl ki Darwin “Türlerin Kökeninde” canlıların evrimini ve yasalarını açıkladıysa Marx da toplumun gelişi güzel,rastgele bir insan kalabalığı olmadığını onun bir “organizmaya” sahip olduğunu ve işleyiş yasalarıyla evrimini ortaya koydu.

Marksizm insanlık düşünce tarihinde bir aşamadır. Buna aydınlanmanın doruğu da diyebiliriz. Toplum, tarih ve düşünce dünyasıyla ilgili bir kişinin marksizmle karşılaşmaması mümkün değildir.

Ancak daha sonraki dönemlerde her düşüncede ve doktrinde olduğu gibi dallanıp budaklanan uygulamalarıyla çoğalan çok sayıda marksist olduğunu söyleyen yorum ve anlayışla karşı karşıyayız. Hangi marksizm? Sovyet, Çin, Arnavut, Kruşçev, Castro, Troçki..vb.  Her biri kendini konumlandırırken diğerlerini dışlar. Hangi ölçütle bu karmaşıklığın üstesinden gelinecektir?  Bütün bunların dışında “dini bir inançta” olduğu gibi “saf bir Marksizme” dönüş de mümkün değil.

Marx’ın kendisi de “toplumsal ve tarihsel pratikten bağımsız kavranamayacağına” işaret etmiştir. “Marx’a sadakat” İncil’e, Kuran’a sadakata dönüşür. Bu anlayışın kendisi Marxist yönteme terstir.

Nihayet, Marksizm bir ideolojiye dönüşmüş, yaşayan bir kuram olarak genişletme ve derinleştirme girişimleri ve verimli bir uygulaması da yoktur.

Sovyetlerin yozlaşması ve sonunda çöküşü sosyalizmin kaderi midir? Bu sistem çürüdü ve çöktü “diriltme çabaları”, eski düşüncelerde ısrar, zamanı geçmiş boş bir çabadan öteye geçmez.

İdealist düşünürler tarafından başaşağı duran diyalektik materyalizmi ayakları üstüne oturtan yöntem hala geçerliliğini korumaktadır.

Marx bir gelecek toplum tasarısından çok yaşadığı dönem ve kapitalist toplumun analizini yaptı. Böylece ütopik sosyalistlerin “hayali toplum” tasarısıyla bilimsel yöntemde ayrıştı.

Marx’tan sonra Marx’ın düşüncesinin etkisiyle çok sayıda ülkede devrimler oldu. Kurulan bu sistemler kapitalist toplumun bir versiyonu oldular ve bürokratik aygıtlara dönüştüler.

Genel anlamda eşitliği savunan marksizm, bir bireyin başka bir birey üzerindeki sömürüsüne  veya bir toplum içindeki sınıfsal sömürüye karşı çıktığı gibi bir toplumun diğer bir toplumu sömürgeleştirmesine, ezmesine, milli baskı boyunduruğu altında tutmasına da karşıdır. Hiç bir düşünce Marksizm kadar sömürge halkların uyanışına ve ulusal kurtuluş hareketlerine katkı sunmamış ve klavuzluk rolünü oynamamıştır. Sömürgeler ve yarı-sömürgeler bağımsızlıklarını kazanmakla toplumlar ulusal  hak ve özgürlüklerine kavuştular. ( Bunu genel anlamıyla kullanıyorum, hala Kürdistan vb. gibi bu hakkını elde edemeyenler var.) Yani sömürgeci zincirleri kırarak ulusal kurtuluşu sağladılar ama toplumsal kurtuluş aşamasında çakıldılar. Fakat “kapitalist olmayan yoldan sosyalizme geçiş teorisi” hem bir kalkınma yolu ve modeli hem de “geri bir toplumsal formasyona sahip” bir toplumun da sosyalizmi kurabileceği düşünüldü. Yaşanan tarihi süreç bunu doğrulamadı. Bu iki amaç da gerçekleşmedi.

Uluslararası sistemde “resmi” bir yeri olmayan ama hiç kuşkusuz insanlığın bir parçası olan biz Kürdler için Marksizm önemli bir klavuzdur. Marksizm çağın en devrimci düşüncesi olarak Kürdistanı etkilememesi düşünülemezdi. Dört parçada Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketini etkiledi.

Marksizmi bir yöntem olarak ele almak ve yöntemden ibaret görmek doğru mu? Yöntem içerikten ayrı düşünülür mü? Bizim bu diyalektik yöntemi alıp kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Burada pragmatik açıdan değil, gerçeği tespit etme ve günümüz dünyasında olay ve olguları tahlil açısından bir gereklilik olarak görüyorum.

Her düşünce sisteminde olduğu gibi marksizmin de bir çok yorumcusu ortaya çıktı. Bunların çoğu Marx’ın da sağlığında karşı çıktığı şeylerdi.

Marx yaşadığı dönem ve toplumlarda “sınıf mücadelesi” ön planda idi. Onun için tarihi sınıflar mücadelesi eksenine oturttu. “Tarih sınıf mücadelesinden ibarettir” belirlemesi eksik ve yanılgı taşımaktadır. Bu kavram açıklanmaya muhtaçtır.Tarihte bir çok faktör rol oynar.  Hiç kuşkusuz tarihte sınıf mücadelelerinin belli bir rolü var. Ama tarih sadece “dar bir sınıfsal bakış açısına” hapsedilemez. Tarihte değişik toplumlararası mücadeleler de tarihin gidişatında esas rolü oynamaktadır. Eski tarım toplumundan sanayi toplumuna geçerken-eski toplum bugün modern ulus şeklini almıştır- bugün ulusları temel alan bir uluslararası sistem oluşmuştur. Ulus mücadelesi  esas rolü oynamış ve oynamaktadır. Marksizm bu konuda eksik kalmış  dolayısıyla yanlışlar içermiş ve yanılgılara yol açmıştır.

Uluslararası sistemde 2. Dünya savaşından  sonra  60’lı yıllara varıldığında, ulusal kurtuluş hareketlerinin yükselişiyle artık klasik sömürgecilik çöktü. Bunun nerede ise  tek istisnası Kürdistan kaldı. Modern dünya sisteminin geldiği aşamadan bakıldığında, Kürdistan sadece coğrafik olarak parçalanmış bir sömürge değil, aynı zamanda bir bütün olarak toplumsal yapısı dağıtılmış, “lanetlenmiş” bir “kuyunun” dibine atılmıştır. Yeryüzüne çıkmak, ulusal kurtuluşu sağlamak için bilim ve teknikteki gelişmelerle birlikte toplumsal bilincimizi geliştirecek bilgi birikimiyle çıkış yolumuzu aydınlatabiliriz. Marksizmin de burada sağlayacağı önemli katkısını görmek gerekir.

 

 

Add new comment

The comment language code.

Restricted HTML

  • Allowed HTML tags: <a href hreflang> <em> <strong> <cite> <blockquote cite> <code> <ul type> <ol start type> <li> <dl> <dt> <dd> <h2 id> <h3 id> <h4 id> <h5 id> <h6 id>
  • Lines and paragraphs break automatically.
  • Web page addresses and email addresses turn into links automatically.
CAPTCHA
This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.